Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

"Ben Demiştim" Demenin Dayanılmaz Hafifliği

"Ben Demiştim" Demenin Dayanılmaz Hafifliği

Bilenler bilir, Ali Bayramoğlu, bir yazısının altına, Ahmet Taşgetiren hakkında ilginç bir not ekledi.

"Bu yazımı iki yıl önce cemaate yönelik analizlerim sırasında beni fitnecilikle, tasfiyecilikle ve İslam bahçesindeki ayrık otu olmakla suçlayan Ahmet Taşgetiren'e ithaf ediyorum." dedi. 

Cemaat  hakkında, rüzgar tamamen onlardan yana eserken menfi şeyler söylemek, hakikaten insanı "ayrık otu" durumuna düşürüyor.

Benim cemaat hakkındaki olumsuz fikirlerimin gündemle bir alakası yok. Çok eskiden kararımı vermişdim. Öğretileri, skolastik yapıları, abla-ağabey silsilesi hiç içime sinmedi. Eski Yunan'da  atın kaç dişi var sorusu için Aristo'nun ne dediğine bakılmış. Oysa, İmam-ı Azam'a "Atın kaç ayağı var?" diye sorulunca,  atından inerek saymış ve dört demiş. Evlerdeki, okullardaki eğitim sürecini başarıyla(!) tamamlayan cemaat üyelerinin her biri  bir mankurt haline geliyor. Allah muhafaza, zil sesini duydular mı her şeyi yapabilirler.

Bunları dillendirdiğim bazı dost meclislerindeki bakışları ve sözleri hiç unutamadım. Hatta "Ne cesaretle söylüyorsun?" diye kendime şaşırdığım zamanlar oldu. Cemaatin hal-i pürmelali ortaya çıkınca, yemedim içmedim, tenkid ettiğim günlerde "Sen ne anlarsın?" misali yüzüme bakan, itiraz eden bir ahbabın evinde soluk aldım. Çok söyleyeceğim vardı ama o kadar üzgündü ki uzatmadım. 

Zor zamanda "ayrık otu" olmayı göze almanın böyle de bir hediyesi var. Ama emin olun, insanın üzen bir hafiflik. Keşki ben yanılsaydım dedirten. Zira ihanet, hani bilmeden çok kaynar bir çorbayı yudumlarsınız da ağzınız, diliniz haşlanır; içiniz yanar ya insanın içini öyle yakar. Ölmeden öldürür. Ayakda kalsanız da sırtınızdaki hançerin acısı hep durur. Ahmet Taşgetiren'in halini böyle görüyorum.

Bir de bunun tersi var. Herkesin sustuğu bir zamanda, inanılmaz bir cesaretle ve ferasetle otuz yıl sonraki ihaneti tahmin edercesine on ikiden vuran bir bakışı olanların, o kara gün geldiğinde yan çizmeleri. Halbuki, en çok onların hakkıdır" Ben dememiş miydim?" diye haykırmak. İşte buna  da "kendine ihanet etmek" denir ancak. Hançeri, kendi sırtına saplamak.

Ali Bulaç'dan bahsediyorum. Çok yazık, gün onun günüyken kendisine ihanet etdi. Esasında, Fethullah Gülen hakkında sarfettiği sözlere rağmen cemaatin gazetesinde yazmakla zaten kendisine ihanet etmiş, kendisiyle çelişmiş. Bu ikincisi.

Velhasıl, "Ben demişdim" demenin, nasıl dayanılmaz bir hafifliği varsa, dediği çıktığında "Aaa tayyare geçiyor." diye çamura yatmanın da  öyle bir ağırlığı var.

Söz uçar, yazı kalır. Söz bile insanın önüne geliyorsa, yazmanın sorumluluğu daha fazla.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Kerime Yıldız Arşivi