D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

‘Türk Veraset Savaşı’ bitti mi? “

‘Türk Veraset Savaşı’ bitti mi? “

Türk Veraset Savaşı da neyin nesi?” diyenler olacaktır. Bu sene yüzüncü yılındayız! Birinci Dünya Savaşı’nın İngiliz literatüründeki adlarından biri bu!

Yüz yıl önceki hedef: Türk imparatorluğu yakılacak, mirası paylaşılacak. Böylece Ortadoğuda kalıcı barış sağlanacak! (Yani Osmanlı arazisi sömürgeleştirilecek)

Osmanlı Devleti kendini “Devlet-i Aliyye” (yüce devlet) olarak adlandırırdı, Batılılar Türk İmparatorluğu... Bu devletin Haçlı zihninde nasıl bir yeri olduğu kolaylıkla tahmin edilebilir. 20. yüzyılın başındayız, Sekiz asır önce Haçlı seferleri sonuca ulaşmış, Kudüs ve çevresine 90 yıl hükümran olmuşlar. 

Haçlıları, Anadolu’da Anadolu Selçukluları engellemeseydi, kimbilir neler olurdu. Belki Mekke’ye kadar giderlerdi! Haçlıları Kudüs’ten söken, Selçuklu’nun Şam Atabeyliğinin devamı olan Eyyübilerin şanlı hükümdarı Salahaddin’dir (1187). Son Haçlı kalıntılarını bölgeden temizleyen ise, 1291’de Akka’yı ele geçiren Memluk hükümdarı Baybars’tır. Osmanlı ise Haçlı saldırısını tersine çeviren güçtür. Batıya doğru ilerleyerek Orta Avrupa’ya kadar hakimiyetini yayan devlettir. O yüzden Batılılar, “ne zaman ki Türkler Avrupa’ya ayak bastı, şark meselesi başladı” derler. 

“Şark Meselesi”, 19. Yüzyılın bitmez tükenmez siyasî sorunudur. Yunan isyanı, Sırp isyanı, Karadağ isyanı, Bulgar isyanı... ve arkasından kurulan devletler... Akim kalan Ermeni isyanı… Hepsinin ardında hiç şüpheniz olmasın batılı sömürgeciler ve bilhassa İngiltere vardır.

İngiltere, 19. Yüzyılın ilk çeyreğinde Rusya büyük bir dünya gücü haline gelerek kendi sömürge bölgelerini veya nüfuz alanlarını tehdit etmeye yönelince, Osmanlı Devleti’ni ölmeyecek kadar yaşatmak siyaseti takip etmeye başladı. Türkiye’ye bunun yansıması “Tanzimat”tır. Tanzimat, Osmanlı’nın padişahın ve geleneksel güçlerin devreden çıkarılarak batıcı bürokratlar eliyle yönetilmesi dönemidir. Bu sistem Abdülmecid döneminde işlemiş, Abdülaziz döneminde arıza vermeye başlamıştır. Bunun üzerine Abdülaziz bir darbe ile tahttan indirilmiş, intihar süsü verilerek katledilmiştir (bkz. Yılmaz Öztuna: Bir Darbenin Anatomisi). Batıcı bürokrasi 5. Murad’ı padişah yapmış, fakat aklî dengesi yerinde olmadığı için, tahtta tutamamış, şehzade Abdülhamid’e razı olmak zorunda kılmıştır. 

2. Abdülhamid, Osmanlı Devleti’nin meşrutî idareye geçmesini ve Kanun-ı Esasi (Anayasa)’yi kabul etti. Bürokratik elitin tepesindeki Mithad Paşa doymaz ihtirası ile Rusyayla savaşı tahrik etti. Bu savaş onun sonu oldu. Osmanlı Devleti ağır hasar gördü. Padişah, Meclis’i feshetti. Anayasayı iptal etmediyse de, uygulamak için pek istekli görünmedi. 

Bu arada Avrupa’da güç dengeleri değişmektedir. Almanya birliğini sağlayarak büyük bir güç olarak ortaya çıkmış ve Fransa’yı mağlub etmiştir. Dünya hâkimi İngiltere karşısında böyle bir gücün varlığı Abdülhamid’in farklı bir siyaset takip etmesine fırsat verdi. O da hiçbir zaman açıkça İngilizlerle çatışmadan, Osmanlı Devleti’nin güçlendirilmesine yöneldi. Bu maksatla bütün İslâm dünyası ile ilişki kurdu. Osmanlı Hilafeti ilk defa onun zamanında böylece görünür hale geldi. 

İngilizler İslâm dünyasının uyanışı korkusuyla geleneksel siyasetlerini değiştirdiler. Rusya ile yakınlaştılar. Osmanlı devletini yıkıp mirasını paylaşma projesine daha sonra Fransa ve İtalya’yı da kattılar. 

Savaş bizim “İtilaf devletleri” dediğimiz ülkeler tarafından kazanıldı. Plan uygulamaya konulacakken, Rusya’da ihtilal oldu. Bolşevikler iktidarı ele geçirince Çarların imzaladığı anlaşmaları tanımadıklarını ilan ettiler. Bu vesile ile Osmanlı Devleti’ni paylaşma anlaşmalarından haberimiz oldu!

O zamana kadar her şey “komplo teorisi”nden ibaretti!

Rusya’nın denklemden çekilmesi, paylaşmayı önlemedi, farklılaştırdı. Osmanlı Devleti kendi halkına yıktırıldıktan sonra Lozan’da “Yakın Şark İşleri Konferansı” toplandı. Mağlup ettiğimiz Yunanistan bile galipler safında idi! İngilizler konfransı istedikleri gibi yönlendirdiler, 1919’da ilan ettikleri Türkiye sınırlarını tanıdılar. Osmanlı’nın tarihten gelen hukukunu yok saydılar. Biz de bunu kabul ettik. Türkiye’den ayrılan topraklarda halkın kendi kaderini tayin etmesi konusunda bile sesimizi yükseltemedik. 

Sadece sınırlarımızı belirlemekle kalmadılar, bir daha kendilerine düşmanlık etmeyecek bir yapılanmayı da dayattılar. 

Lozan’da böyle bir barışa evet dedik! Mağlubiyetimizi galibiyet olarak kutsayan bir ideoloji oluşturduk. “Yurtta sulh, cihanda sulh” vecizesiyle avunduk. 

Savaş barışla sona ermedi, bitmeyecek şekilde yeniden başladı, hâlâ sürüyor. 

Bu günlerde şu sorunun cevabı aranıyor: Geçen yüzyılda çizilen maddî ve manevî sınırları aşmaya teşebbüsün maliyeti ne olabilir? (Yarın devam)

Açıklama: “Safahat ve hayâsızlık rezaleti” yazımızda, TOBB’un dağıttığı özürlü bir kitaptan söz etmiştik. Başkanlık özel müşaviri Hasan Erbay arayarak böyle bir kitapla ilgileri olmadığını belirtti. Meğer kitabı Gençlik ve Spor Bakanlığı alıp dağıtmış! Kitap TOBB’un hediye ettiği Çöle İnen Nur kitabı ile aynı çantaya konulduğu için öyle sanılmış. Düzeltiyor, özür diliyoruz. 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi