Serdar Demirel

Serdar Demirel

İran’ın büyük zaferi!

İran’ın büyük zaferi!

Birleşmiş Milletler, Esed rejiminin kimyasal katliam yapmasının ardından sözde caydırıcı kararlar almıştı. Son günlerde Suriye’de bu kararlardan sonra Baas rejiminin 15 yerde daha kimyasal silah kullandığı ortaya çıktı. Muhaliflerin kontrolü altında bulunan bölgelerde siviller yine kimyasal silahlarla boğularak öldürülmüş.

BM lalu ebkem, caydırıcı kararlardan da çıt yok…

İngiliz Daily Telegraph gazetesi de İran’ın Esed’le işbirliği yaparak Suriye’ye kimyasal silah sağladığı yönünde şüphelerin olduğuna dair haber yaptı.

İran Devrim Muhafızları sabık komutanı General Hüseyin Hamedani  ise İl Yönetimi toplantısında yaptığı konuşmasında, Suriye savaşının İran’ın ikinci mukaddes savunma savaşı olduğunu ve 130 bin gönüllü milisin Suriye’de savaşmaya hazır olduğunu belirtmiş. Sonra da söyle demiş:

“Allah’ın yardımı, rehberin tedbirleri ve şehir savaşları taktiklerini çok iyi bir şekilde icra ederek, İran Suriye’de ikinci Hizbullah’ı kurmayı başardı.”

General Hamedani, İran’ın savaş tecrübelerini Suriye ordusuna aktardığını ve Suriye’nin tüm şehirlerinde “Suriye halkını destekleme” komiteleri kurduğunu da belirtmiş.

(http://www.rasthaber.com/100316_iran-suriyede-ikinci-hizbullahi-kurdu.html)

İnsan nereden nereye demeden edemiyor. Önceleri Suriye’de olduğunu ısrarla inkâr eden İran, Müslüman kamuoyunu ağır ağır oradaki varlığına alıştırdı. Gelinen aşamada artık her şeyi itiraf etmekten çekinmiyor. Suriye artık bizim arka bahçemiz diyorlar.  

İran başından beri Akdeniz’e inmek ve nüfuzunu bu bölgede pekiştirmek istiyordu. Bunun için yapmayacağı çılgınlık da yokmuş anlaşılan. İran’daki siyasi, askeri ve dinî liderlerde, ‘Tahran’ı korumak Suriye’yi korumaktan geçer’ anlayışı hâkim. Bunu kendi beyanlarından biliyoruz.

Burada Tahran’ı korumaktan maksat, İran’ın ulus devlet çıkarlarıyla  mezhep çıkarlarını mezcederek oluşturduğu stratejik hedeflerdir. Bu stratejik hedeflerin bir gereği olarak da Suriye’deki laik Nusayri azınlık iktidarı, Suriye ve tüm dünya Sünnilerine tercih edilmiştir.

Bu tercihte mezhebi duyarlılığın rol oynamadığını söylemek mümkün mü? İran gibi Irak ve Hizbullah da bu reflekslerle hareket etmekteler.

Irak, Suriye meselesinde bu sebeple İran’ın yanında durdu. Oysa Suriye, İran-Irak savaşında İran’ın yanında durmuştu. Irak Şiilerin kontrolüne geçmesiyle aslında İran’ın kontrolüne geçti. Hizbullah’ın İran’ın kontrolünde olduğunu da bilmeyen yok.

Müşterek hedefler uğruna Lübnan ve Irak’tan Şiî milisler Suriye’ye Nusayri iktidarı korumak için dökülmeye başladılar. “Velayeti Fakih”in emriyle İran devrim muhafızları yine kendi itiraflarıyla fiilen düşmek üzere olan Esed rejimini kurtardılar.

İran Suriye’deki varlığını da “Tekfirciler”in (!) varlığıyla meşrulaştırmaya çalışıyor. Sanki orada İran’dan önce tekfirciler varmış gibi! Tekfirci etiketini de hiçbir ayrım yapmadan selefi ve hatta selefi olmayan ama Suriyeli kardeşlerini Esed rejiminden korumaya giden tüm Sünnilere yapıştırıyor.

Kuşkusuz İran’ın Suriye meselesinde günahları çok büyük. Ben İran’ın kimyasal silahların kullanılmasında da suçlu olduğuna inanıyorum. İran’ın çizdiği stratejiyi takip eden Suriye rejimi bu kadar önemli bir meselede patronunu bypass edemez diyorum.

Bugün Şii ve Sünni dünya arasında soğuk savaş rüzgarları esiyorsa bunun baş müsebbibi İran’dır. Bugün Arap dünyasında İran “Büyük Şeytan” olarak görülüyorsa sebebi yine kendisidir. Sünni dünyanın kendisine sunduğu büyük krediyi Suriye’de bitirdi.

Mağrur İranlı komutanların zafer çığlıkları atması bu gerçeği değiştirmez. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Serdar Demirel Arşivi