Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Kanun Çıkaran Film: Susuz Yaz

Kanun Çıkaran Film: Susuz Yaz

1960 sonrası sinemada toplumsal gerçekçilik akımı başladığında Metin Erksan otuzlu yaşlarını sürmektedir. Gençtir ama, gençliğine rağmen bir derdi vardır. Sinemanın gücüne inanmıştır. Okuyan, yazan, târihe bakabilen bir sinemacıdır. Mülkiyet meselesine, ciddi ciddi  kafayı yormaktadır.

Önce,”Yılanların Öcü”nü çeker. Amacı,toprak mülkiyeti konusuna devletin ve toplumun dikkatini çekmektir. Sonra, Necati Cumalı’nın “Susuz Yaz” hikâyesinden yola çıkarak su mülkiyetine odaklanır.  Zâten, toprak ve su mülkiyeti birbirine bağlıdır. Su olmadan toprağın değeri yoktur. İlham aldığı hikâyeyi, bambaşka bir psikolojik ve felsefî boyuta taşır. Ön planda su meselesi, arka planda cinsel fetişizm.  Kısacası, her türlü açlık.  Toprağa, suya, kadına....  “Suçlular Aramızda” filminde ise şehirdeki burjuvazinin açlığını anlatır.  Kadın mülkiyeti üzerine, 1969 yılında çektiği“Kuyu”  Nisa Sûresi’nden bir âyetle başlar.”Kadınlara iyilikle davranın.”

Bu arada Susuz Yaz, su mülkiyeti üzerine uzun süren tartışmalar başlatır ve nihâyet su kaynaklarının şahıslara değil, devlete âit olmasıyla ilgili kânun çıkar.Evet, bir film, bir kânun çıkmasına sebep olur.  O güne kadar, kaynaklar hâricindeki sular devletindir.Filmde,  kaynak kendi arazisinde olduğu için suya”benim” diye sâhiplenen bir zâlim vardır. Halbuki Erksan’ın deyimi ile suyu tutamazsınız. Avuçlarınıza aldığınız su bir türlü akar gider.

Susuz Yaz’ın esas başarısı, bu kânun meselesidir. Ama her nedense bu pek bilinmez. Dâima Berlin Film Festivali’nde aldığı Altın Ayı ödülü ile anılır. Peki elin oğlu bu filme, mülkiyet meselesini işlediği felsefî boyut için mi ödül vermiştir. Hiç sanmıyorum.

Cemil Meriç, romanı, okuyucuyu yatak odasına soktuğu için eleştirir. Ona göre roman, başlangıcından itibâren bir ifşâdır. Ecdâdımızın, yaraları teşhir etme hastalığı yoktur. Hikâyeleri ya bir cengâveri ebedîleştirir, ya "hisse alınacak bir kıssa”dır.

Maalesef önce roman, sonra sinema , bize, yaraları teşhir etme hastalığını getirdi. Özellikle  yatak odası yaralarını... 

İşte bu hastalığa tutulmuş yazarlardan biridir Necati Cumalı. Batı Anadolu insanının cinsel yaralarını döker hikâyelerine. Susuz Yaz, bu tip bir hikâyedir. Bu hikâyenin sinema uyarlamasının cinsellikten tenzih edilmiş olması mümkün değil. Mülkiyeti sorgularken , yaraları teşhir etmeyi de ustaca yapar.

Gelelim Altın Ayı Ödülü’ne.

Sinemaya gönül vermiş bir tanıdığımın  “Elin oğlu ödül veriyorsa  orada durup ‘niye’ diye soracaksın.”  demesi, dâima  kulağıma küpedir.

Bir röportajda Metin Erksan “Festivalleri sevmiyorsunuz. Nasıl oldu da “Susuz Yaz”ı Berlin Film Festivali’ne gönderdiniz?” sorusuna şöyle cevap verir:

“Yıl 1963. Bir gün bana ressam Cemal Tollu Alman Konsolosluğu’ndan telefon etti. “Çok heyecanlıyım Metinciğim” dedi, “Burada Berlin Film Festivali’nden gelmiş adamlar var ve filmini festivale götürecekler”. Aldılar götürdüler. Sonra işte bu Ulvi Doğan uyandı, devreye girdi.”

İlginç değil mi? Filme, Almanlar tâlib oluyor. Üstelik filme, başrol oyuncusu ve yapımcı Ulvi Doğan tarafından erotik parçalar ekleniyor. Metin Erksan’ın bilgisi hâricinde...Avrupa’da gösterime böyle giriyor.

Benim komplo teorisine yatkın tarafım şöyle diyor. Altmışlı yıllar, Anadolu köylüsünün Almanya’ya işçi olarak gitmeye başladığı dönem. “Susuz Yaz” bu Anadolu köylüsünün ilkelliğini anlatan bir film. Kavga, tecâvüz, adam öldürme ne ararsan var. Sizin, âile içinde, eksilerinizi ve yanlışlarınızı tartışmak ve düzeltmek adına yaptığınız bir çalışmayı, elin oğlu, sizi aşağılamak adına havada kapar. İçeride özeleştiridir ama, dışarıda aleyhinize bir delildir.  Hem de ödül verir. Susuz Yaz, kendi yurdunda  öküzlükle aşağılanan ve özgüven duygusu olmayan insanların, Almanların karşısında dik durmasını teşvik edecek bir film mi sizce?

Bu durum Keriman Halis Ece’nin kâinat güzeli seçilmesi gibi bir şey. İçeride “Yarışmayı kazandık” diye sevindiğiniz ödül, aslında verdiğiniz tâvizin mükâfaatıdır.

Konuyu îzâh etmek için farklı bir örnek vereyim.

“Daha İyi Bir Dünyada” filmi, 2011 yılında 68. Altın Küre Ödülleri ve 83. Akademi Ödülleri'nin her ikisinde de En İyi Yabancı Dilde Film Ödülü’nü kazandı. Filmi seyrettiğimde,öyle aman aman ödül verilecek bir şey görmedim. Yıllar sonra, Mısır’daki darbe karşıtlarına ölen eşle ilişkiye girme iftirâsı atılınca bu filme verilen ödülün değerini anladım. Afrika’da mülteci kampında ölmüş bir kadınla bir Müslüman erkeğin cinsel ilişkiye girmesi meselesi filme ustaca yerleştirilmiş.

Eh artık, kardeşinin karısına tecâvüz eden bir Müslüman erkeğin anlatıldığı filme niye ödül verildiğini merak etmezsiniz herhalde.

Kültür Bakanlığı’nın oylamasına katılan sinema seyircisi acaba “Susuz Yaz”ın nesini oyladı? Su mülkiyetine getirdiği açılımı mı yoksa cinsel şiddeti mi? Mâlûmunuz, dizilerdeki cinsellik ve tecâvüz sahneleri reyting rekorları kırıyor.

 

Not : Yazılarımdaki hatâlarımı düzelten okuyucuya minnettârım. Bir önceki yazımla ilgili olarak Ayhan Özyurt kardeşimin uyarısı için teşekkür ediyorum. 1981’deki Fillandiya  maçında berâbere kaldık ve uzatmada kazandık.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kerime Yıldız Arşivi