İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Şehirlerin çağrısına, Halep'e ses verin..

Şehirlerin çağrısına, Halep'e ses verin..

Kobani olayları gözlerimizi kör ediyor, Suriye ve Irak'ta olanların gerçek boyutlarını bizden gizliyor demiştim. Çünkü birileri Türkiye'yi kendi doğrultularında pozisyon almaya zorluyor, yer yer şantajlar yapıyor, içeriyi karıştırmakla açıktan tehdit ediyordu.

IŞİD ve Kobani üzerinden bir perdeleme yapılıyordu. Toplumsal ilgi ve algı bu yönde işleniyor, kamuoyu hassasiyeti provoke ediliyor, IŞİD ve PYD arasında tercih yapma gibi çarpık bir durum servis ediliyordu.

Bu servis kısmen başarılı da oldu. Türkiye'de bazıları IŞİD'e sempati duymaya başlarken bazıları da PYD için estirilen sempati rüzgarlarından etkilendi.

İki örgüt, Türkiye'nin Ortadoğu'da, harita değişiklikleri dahil, taşları yerinden oynatacak güçteki gelişmelere bakışını biçimlendirir oldu.

Öyle ki, YPG ile ilgili küçük eleştiriler bile bazı çevrelerden tepki görmeye başladı. Çözüm Süreci gerekçe gösterilerek, belki iyi niyetle gösterilen bu tepkiler, tamamen konjonktürel bir bakışı yansıtıyordu, içeriği itibariyle son derece sığ ve tehlikeliydi. Çünkü örgütlerin pozisyonu değişkendi. Bizim coğrafyada devletler bile günübirlik pozisyon değiştirirken örgütler üzerinden düşünce üretmek, bakış açısı geliştirmek siyasi ve entelektüel akıl için son derece endişe vericidir.

ÖRGÜT AKLıNı AşAMAYAN ENTELEKTÜEL BASİRETSİZLİK

Devlet aklı bu tehlikeyi gördü, siyasi iktidar bunu farketti, servis edilen oyunu iyi okudu, şantajlara rağmen pozisyonunu değiştirmedi. Maalesef entelektüel çevre bunu anlayamadı, günübirlik rüzgarlara göre düşünce biçimlendirdi. Bu çevrelerin bölgeyi anlama biçimi iki örgütün siyasi hesaplarının bile ötesine geçmeyi başaramadı.

21. yüzyıl dünyasını şekillendiren en büyük paylaşım savaşının yaşandığı bir coğrafyayı bu denli sığlıkla okumamız gelecek için gerçekten ürkütücüdür. Söylemeye dilim varmıyor ama okur yazarlarımızın düşüncelerini örgütlerin perspektifleri tahmin edilenden daha fazla biçimlendirir oldu.

Düşünün YPG veya PKK bile neredeyse dokunulmaz bir hal aldı. Çözüm sürecini alabildiğine destekleyen ancak bakış açısını bu örgütlere göre belirlemeyenler yadırganır oldu hatta Kürt düşmanı ilan edildi.

Unutmayın, Ortadoğu denklemi tarihin her döneminde karmaşıktır. Dünyada, bu kadar karmaşık bu kadar sorunlu başka bir coğrafya yoktur ve olmayacaktır. Çünkü yüzyıllardır bu böyledir. Semavi dinlerin, kültürlerin ve medeniyetlerin merkezi olan, doğduğu yer olan dolayısıyla her medeniyet mensubunun bir şekilde hak iddia ettiği, kimliği açısından bir aidiyet hissettiği bu topraklar tarihin her döneminde güç ve etkinliğin ölçüldüğü alan oldu.

SELAHADDİN'E MİSİLLEME, FAHRETTİN PAŞA DİRENİŞİ

Birinci Dünya Savaşı'nda Kudüs'ün işgalini Selahattin'e misilleme olarak görenler bu tarihi derinliği net biçimde ortaya koyuyor. Medine Müdaafası'nda imparatorluk çözülmesine rağmen teslim olmak istemeyen Fahrettin Paşa bu derinliğin bilincindedir. Irak işgal edildiğinde Kut-ul Amare savaşlarını hatırlayanlar da bunun bilincindedir.

Ortadoğu olarak tanımladıkları coğrafyaya yönelik bütün tasarımların arkasında bu bilinci, bu tarihi perspektifi görürsünüz. ABD'nin Irak işgalinde kullandığı söylemin bile Haçlı Savaşları'na vurgu yapmasının sebebi budur. Ebu Gureyb'de Müslüman esirlere işkence edenler, tarihsel bir intikam hırsıyla hareket etmiştir.

Bu coğrafya, kendi iç çatışmalarıyla değil, küresel ölçekte güç çatışmalarıyla biçimlendirilir. Merkez güçlerin boy ölçüştüğü bir alandır. İçerideki örgütler mücadelesi ve bölgedeki vesayet yönetimleri tarih belirleyici değildir. Tarih belirleyenler, Birinci Dünya Savaşı'ndaki küresel müdahale cephesi ve karşısında direnen güçlerin pozisyonudur. Bugün aynı cephe, aynı güç paylaşımı, aynı tarihsel hesaplaşma yeniden yaşanmaktadır.

MEZOPOTAMYA'NIN KALBİNE YERLEŞMEK

Bu yüzden Suriye ve Irak'ta yaşananlar, şimdiye kadar tanık olduğumuz iç bir krize benzemiyor. Irak işgali döneminde bunun yeterince farkında değildik. Bazılarımız, Mezopotamya'nın kalbine yüzbinlerce askerlik yabancı orduların yerleşmesini Saddam Hüseyin düşmanlığı gibi sığ bir anlayışa sığdırdı. Oysa bu orduları kalbimize yerleştirenlerin bin yıllık hesapları vardı.

Şimdi de olanları PKK-YPG ile IŞİD arasındaki çatışmalar sanıyoruz. Toplumlar, devletler ve siyasi çevreler buna göre pozisyon alıyor. Hiç kimse; 'Yahu bu Kobani nedir ki, ABD dahil hemen bütün ülkeler bu küçücük kasaba için pozisyon alıyor' diye merak etmedi. Kobani üzerinden sorular sorup cevaplarını aramadı. Düşünmeden, tamamen duygusal ve gündelik reflekslerle kendine bir taraf seçti.

Örgütler gelip geçicidir. Devletler bile gelip geçicidir. Önemli olan ülkelerin, bölgelerin, şehirlerin coğrafyanın tarihidir. Bizler şehirlerin safında olmazsak, şehirlerin aklı ile, tarihsel hafızası ile hareket etmezsek bu bölgede hiçbir iz bırakamayacağız.

ÖRGÜTLER ÜZERİNDEN KİMLİKLER SAVAŞI..

Madem bu kadar güncel bakıyoruz hiç değilse Kobani üzerinden güncel senaryoları bari görseydik. Bütün dünyanın dikkati bir kasabaya odaklandırıldı ama arkadan Halep Kuşatma altına alındı. Kobani tarih değildir ama Halep coğrafyanın tarihidir. Tarih yapan şehirler arasında Halep vardır, Kobani yoktur. Şimdi binlerce belki yüzbinlerce Halepli, kuşatmadan, yeni bir katliamdan kaçıp Türkiye sınırına yönelecek.

Madem güncel bakıyoruz en azından bunu bari görseydik.

Kimse Türkiye'nin pozisyonunu yargılamasın. Bu büyük bir adaletsizlik olur. Tarihi bir idrak ve vicdanla hareket eden Türkiye, yüzbinlerce mağduru hiçbir hesap yapmadan evinde ağırlıyor, kardeş biliyor ayrıca Suriye ve Irak'ın geleceğine dair sağlam söz söyleyen tek ülke olarak öne çıkıyor. Belki bunları bugün anlamayacaksınız ama yarının tarihi bunu yazacak, yarının kuşakları bunu bilecek ve bu vefa, tarihi hafızada yerini alacaktır.

İşgal döneminde saflar netti. İşgal eden işgal edilen belliydi. Örgütlerin pozisyonları, hangi güce yakın oldukları, kimler adına savaştıkları biliniyordu. Ancak bugün öyle değil. Son derece karmaşık, kimin kim adına savaştığı, kimin silahını kullanıp tetiğini çektiği belli değil.

Örgütler üzerinden kimlikler savaşı tezgahlanıyor. Örgütler üzerinden enerji paylaşımı yapılıyor. Örgütler üzerinden haritalar çiziliyor, sınırlar değiştiriliyor. Örgütler üzerinden devletler yakılıp ülkeler parçalanıyor, yeni devletler kurulmaya çalışılıyor. Örgüt kimliğini bile aşamayan garnizon devletler tetikçi olarak kullanılıp Birinci Dünya Savaşı'nın yüzüncü yıldönümünde yeni bir coğrafya dizayn ediliyor.

ŞEHiRLERiN ÇAğRıSı: TARiH HALEP'TİR, KOBANİ DEĞİL

Bizler, Birinci Dünya Savaş'nda küresel işgale direnen ancak kaybedenler, yüz yıl sonra o derin akılla yeniden tanıştık. Bizim olan, bize ait olan, yerli olan idrakle, kimlikle buluştuk. Bu bir zaferken, coğrafyayı biçimlendirecek bir bilinçken bizlere bunu unutmamız salık veriliyor. Bu düşünce ile ayağa kalkmaya çalışırken tekrar diz çökmemiz isteniyor.

Türk olalım, Kürt olalım, Arap olalım bizlere, coğrafyanın insanlarına yeniden savaşlar, çatışmalar, ayrışmalar, kıyımlar ihale ediliyor. Bu ihaleleri alan örgütler, devletçikler ve otoriter rejimler, Birinci Dünya Savaşı'nda bize karşı cepheye sürülen Gurkalar'dan hiç de farklı değildir.

Hiçbir şey yapamıyorsak, hiçbir şeyi göremiyorsak şehirlere kulak verelim. Şehirlerin; Bağdat'ın, Şam'ın, Konya'nın, Kahire'nin, Kudüs'ün bizi çağırdığı yöne gidelim. O şehirler ki, nice imparatorlukları toprağa gömdü. O şehirler ki, nice zalim yönetimleri yok edip binlerce yıllık tarih inşa etti.

Gelin onların sesine kulak verelim, onların çağırdığı yöne gidelim. İşte o zaman bu coğrafyada tarih yeniden yazılacaktır. İşte o zaman Türkiye de yakın çevresi de ayağa kalkacak, kendini bulacaktır. İşte o zaman bütün vesayetçi rejimler yerle bir olacak, yüz yıllık esaret sona erecektir.

Bu sözleri hiç değilse bugünlük Halep için okuyalım. Halep'e selam duralım, onun acısına ortak olalım, onun çağrısına ses verelim...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İbrahim Karagül Arşivi