İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Geri adım felakettir, Mısır, Suriye olmaktır..

Geri adım felakettir, Mısır, Suriye olmaktır..

Geri adım felaket olur. Durmak hatta yavaşlamak yok olmak demektir. Bugüne kadar ülke adına, millet adına kazanılan her şeyin heba edilmesi, sıfırlanması demektir.

Geri adım, yılgınlık, boşvermişlik Mısır’dır, Ukrayna’dır, Suriye’dir.

Etnik ve mezhep çatışmaların alabildiğine yayılması, dar ulusçu bir içe kapanış demektir.

Dahası; ortaya çıkacak intikam dalgası bu ülkeyi başladığı noktadan çok daha gerilere götürecek, Türkiye yüz yıl sonra başladığı mücadeleyi kaybetmiş olacaktır.

Birileri buna fena halde sevinecektir. Birçok başkentte alkışlar kopacak, içeride hazımsızlıktan çatlayan vesayetçiler sevinç çığlıkları atacaktır.

Ülke, vatan, millet, tarih, hafıza derdi olmayanlar, ülkenin yok olması pahasına zafer kazanmış olacaklardır.

Bunun sonucu lime lime olmaktır, parça parça olmaktır.

Yakın çevremizdeki ateşin Anadolu içlerine yayılması, aşiretçi bir anlayışın şiddet sarmalı halinde ülkeyi rehin almasıdır.

Sadece bir siyasi anlayışın, bir kadronun, çevrenin değil, milletin duruşunun, ülkenin duruşunun heba edilmesidir. Nitekim bu mücadele bir siyasi parti mücadelesi, dar iktidar mücadelesi değildir.

Osmanlıca öze dönüştür

Bu mücadele, bir imparatorluğun dağıtılmasına, bütün coğrafyanın felakete sürüklenmesine, ülkelerin ve milletlerin gelecek umutlarının yok edilmesine, yüz yıl boyunca rehin alınmasına, zihinlerin esaretine karşı bir direniştir.

Kendini bulma, geçmişini bulma, geleceğini görme mücadelesidir. Bize yeniden yirminci yüzyılı yaşatmak isteyenlere meydan okumadır. Siyasi partiler değişir, kadrolar değişir ama mücadele değişmez, yol uzundur ve bu yol değişmez.

Değiştiği zaman, yürüyenler durduğu zaman, yürüyecek kimse kalmadığı zaman ülke de bitmiş, millet de yeniden yirminci yüzyılın başlarındaki yorgun ve yılmış hale terkedilmiş demektir.

Her çatışma, her saldırı, her hakaret Erdoğan’a yönelse de aslında temelinde bir hesaplaşmanın, eski ve yeninin çatışmasının göstergesidir. Atılan her adım karşısında bir cephe bulsa da aslında bu, yeniyi temsil edenlere, ülkeyi büyük yürüyüşe coşturanlara karşı bir savaştır. İşte tartıştığımız her konu, aslında bu büyük mücadelenin birer parçası olarak önümüze geliyor.

Osmanlıca da işte bu öze dönüşün bir cephesidir.

Hafıza canlandıkça histeri nöbetleri artıyor

Osmanlıca bir yabancı dil değil, hafıza meselesi, kimlik meselesidir. Tarihi hafızayı nasıl kaybetmişsek, kültürel hafızayı da öyle kaybettik. Yeniden ayağa kalkma dediğimiz, kendimizi keşfetme dediğimiz, çevremizdekileri farketme dediğimiz, yarınımızı öngörme dediğimiz şeyler aslında bir bütün mücadelenin, bir millet ve vatan mücadelesinin unsurlarıdır.

Doksan yıl önce yaşadıklarımızı yüzyıllar önce yaşanmış gibi yabancılaştıranlar, Osmanlıca'yı da bir yabancı dil gibi yabancılaştırmışlardır. Doksan yıl önce Irak’ta olanları, Filistin’de olanları, Yemen’de olanları nasıl hafızadan silmişlerse Osmanlıca'yı, “coğrafyanın ortak dili”ni de öyle silmişlerdir.

Oysa hafıza bir bütündür. Dil yabancılaşmışsa her şey yabancılaşmıştır.

Tarih yenilenecek, Osmanlıca üst başlığı altında ne varsa bugüne taşınacaktır.  Bu büyük yürüyüş, bu Türkiye mücadelesi devam ettikçe, her taşın altından bir itiraz çıkacak, her kapının ardında bir öfke patlayacak.

Öfke yükseldiyse, saldırılar arttıysa, kavga büyüdüyse gidilen yolda önemli mesafe alınmış demektir. Ümitsizlik arttıkça hırçınlık başlar çünkü. Yolun sonu yaklaştıkça saldırı dalgaları, kriz dalgaları, histeri nöbetleri sıklaşacaktır.

Bu yol gönül desteği ister. Çünkü bir tarih hesaplaşmasıdır. Her gün bir başkasının koltuğuna sığınanların, her gün bir başka cephede mevzi alanların önleyemeyeceği, Türkiye mücadelesini kişisel hırs mücadelesi sananların istismar edemeyeceği kadar büyük bir mücadeledir.

Kaleyi içten çökerteceklere dikkat

Unutmayın, geri adım, tükenmişlik duygusu, yılgınlık felakettir, ölümdür. Ülkenin bütün umutlarının ertelenmesidir, bu onur savaşının kaybedilmesidir. Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşayacağımız en büyük çöküntüdür.

Türkiye’nin belinin kırılması, dizlerinin bağının çözülmesi, ülke bütünlüğünün yok edilmesidir. Bakmayın o sesi yüksek çıkanlara, öfke nöbetleri geçirenlere, arsızlaştıkça arsızlaşanlara... Onların sığ, günübirlik hesapları bu yürüyüşü engelleme mücadelesidir. Kendi hesapları için bütün Türkiye’yi ateşe atmaktan çekinmeyeceklerdir.

Hepsi bir sendeleme, bir tökezleme bekliyor. Bir geri adım bir yılgınlık bekliyor.

İşte geri adım Türkiye’nin tökezlemesidir, sendelemesi, diz çökmesidir. Yüzyıllık fırsatın heba edilmesi, Türkiye’nin eskisinden çok daha kötü iç çatışmalarla tüketilmesidir. Mücadele içinde yer alıp da kendi çıkar ve hevesleri peşinde koşanlar da bugünün ve yarının Türkiye’sine savaş açanlar kadar tehlikelidir.

Kaleyi ilk terk edecekler her zaman tehdittir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
İbrahim Karagül Arşivi