Numerolu Cumhuriyet

Numerolu Cumhuriyet

'Numaradan Cumhuriyetçiler'i biliyoruz. Hani Cumhuriyeti oligarşi ile karıştıranlar.

“Halk pilajlara doldu, vatandaş denize giremedi” diye çok bilinen örneklemeyle anılır.

“Benim anam ağladıktan sonra ha mumaralı olmuş, ha numarasız, ne farkeder” diyenler var, o başka.

Peki “Numaralı Cumhuriyetçiler” ne oluyor?

İkinci Cumhuriyet kavramının Menderes Hükümeti'ni deviren askeri darbe yönetimine atfedildiğini hatırlatalım.

Darbe yanlısı gazeteciler, yazarlar, 27 Mayıs'ı İkinci Cumhuriyet diye alkışladılar.

Şimdiki İkinci Cumhuriyetçiler ise liberal demokrasiyi savunuyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefini kayıtsız koşulsuz destekliyorlar. Birinci Cumhuriyetçiler de 27 Mayısçı İkinci Cumhuriyetçilerin izinde.

Kafanız karıştı değil mi?


* * *
Bana kalsa 27 Mayıs darbesiyle gelen yeni rejimi Dördüncü Cumhuriyet saymalıyız.

çünkü Birinci Cumhuriyet Atatürk'ün vefatıyla kapandı. İsmet Paşalı, Milli Şef'li dönem 1950'deki seçimle tasfiye edildi.

Devr-i İsmet diye de anılır.

Zaten Demokrat Partililer, 14 Mayıs 1950 seçimlerini Beyaz İhtilal diye zikretmeyi pek severler..

Türkiye'nin çok partili sisteme geçmesine rahatlıkla üçüncü Cumhuriyet diyebiliriz..

27 Mayıs ve 1961 Anayasası ile Türkiye'nin siyasi rejiminde köklü değişiklikler yapıldığını kabul etmeliyiz.

Ona da Dördüncü Cumhuriyet desek ne mahzuru var?

12 Mart ve 12 Eylül darbelerini 27 Mayıs'ın tahkim edilmesi olarak görebiliriz.

Bizim müfrit solcular 27 Mayıs'ı göklere çıkarıp 12 Mart ve 12 Eylül'ü yerin dibine batırsalar da, öyle.

Turgut özal Dönemi ve sonrasını ise sivil siyaset ve ekonomik liberalizasyon açısından yeni açılımlar getirmiş olsa da, anayasal sistem açısından Dördüncü Cumhuriyet'e bağlamak lazım.

Peki 28 Şubat?

Unutalım gitsin.


* * *
Elimizde kala kala Beşinci Cumhuriyet kaldı..

AK Parti ile Avrupa Birliği sürecinde yeni bir sayfa açıldığını kabul etmeliyiz.

Bu süreç eski yapının elden geçirilmesinden daha ötesini işaret ediyor.

Siyasi rejimin tümüyle sivilleştirilmesini içeriyor.

Yeni anayasa ile birlikte fiilen, resmen Beşinci Cumhuriyet'e geçiş yapacağız.

Unutmayın, 60. Hükümeti idrak ediyoruz.

Numerolara alışın, yeşili koruyun, matematiği sevin.

Bakın Cumhurbaşkanlarına bile numero koyduk, karıştırmayalım diye..

O da Süleyman Demirel'in kıvrak zekasının ürünüydü.

Şunun şurasında kaç tane numerolu Cumhurbaşkanımız var ki..

Bir Kenan Evren, bir Demirel, bir de Ahmet Necdet Sezer, eder üç.

Yeni yılda yeni numerolar..


Butto gitti Zardari geldi

Binazir Butto, babası Zülfikar Ali'nin yerine geçtiğinde bir umut dalgası yaratmıştı. Ne var ki umut dalgası kısa sürede söndü. özellikle eşi Asif Zardari'ye yönelik yolsuzluk iddiaları Pakistan Halk Partisi içinde bile makes buldu. Parti içindeki muhalif kanadın başında Binazir'in kardeşi Mir Murtaza vardı. Doğrudan ablasını eleştirmiyor, eniştesini hedef alıyordu. Murtaza, uğradığı silahlı saldırı sonucunda öldürüldü. Binazir'in gidişi de “Bay yüzde 23” diye anılan Asif yüzünden oldu. Bir banka hortumlanmıştı. Binazir'i görevden alan Cumhurbaşkanı Legari, Pakistan Halk Partisi'nden geliyordu. Getiren de Binazir idi.

'İslam Sosyalizmi' yapmakla suçlanan Baba Zulfikar Ali Butto, Pakistan'ın nükleer programından vazgeçmediği için Amerika'yı kızdırmıştı. Kissinger, Butto'nun yüzüne karşı “Biz, Amerikalılar, biz sizi korkunç bir örnek yapacağız” dememiş miydi? Demişti. Amerikalılar Butto'nun kellesini altın bir tepsi içinde General Ziya'nın masasına koydular. İşte kader Binazir'i de yakaladı. Binazir'i Müşerref'e yamamak isteyen Amerika, onu koruyamadı.

Pakistan Halk Partisi'ni Zülfikar Ali kurdu. Kızı Binazir yerine geçti. Şimdi de Binazir'in 19 yaşındaki oğlu Bilawal Zardari partinin başında. Asif Zardari eşbaşkan olmuş. Koskoca partiyi, hem de kaos ortamında bir delikanlının eline vermek sembolik açıdan bir değer taşıyabilir. Ancak iplerin Asif'in elinde olacağı aşikar. Bu durumun parti içinde kaosa sebep olacağını öngörmek zor değil. Zardari'yi hem Pakistanlılar sevmiyor, hem parti içinde sevilmiyor. Sind eyaletindeki Butto Klanı'nın Asif'den hazzetmediği de bir gerçek. Suikast, sadece Pakistan'ı değil, Pakistan Halk Partisi'ni de belirsizliğe sürükledi.


Koch'un dünyadan haber yok!

Habertürk yazarı Ali Gülen'in aktardığına göre Almanya'nın Hessen Eyaleti Başbakanı Roland Koch, Sol partilere oy veren Türklerden yakınmış. Hessen'de bu ayın sonunda seçim var. Koch CDU'dan (Hıristiyan Demokrat Birlik).

Seçim kampanyasında konuşan Koch, Türklerin Türkiye'de sağ partiye, Almanya'da sol partiye oy vermelerinden şikayet ederek, "Bu Türkler'e ne oldu? Türkiye'den solcuların yüzlerine bakmıyorlar, Almanya'ya ayak basar basmaz sanki komünist oldular. Hepsi neden sol partilere oy veriyor?" demiş.

Yeni bir durum değil bu.Almanya'daki göçmenler epeydir sol partilere yöneldiler. Göçmen oyları Sosyal Demokratlar'dan, Yeşiller'e, hatta Doğu Alman Komünist Partisi'nin devamı Demokratik Sosyalizm Partisi arasında dağılıyor. çünkü Hıristiyan sağ partilerin göçmen politikaları, rezalet.. En katı yasaları onlar çıkarıyor. Türkiye'nin AB sürecini baltalamaya çalışanlar da onlar. Gerçi Sarkozy bayrağı ellerinden aldı, şimdilik. İslamofobi'yi işleyenler de sağ partiler.

Neden Türk göçmenler, CDU'ya oy versin ki? Koch önce kendi partisinin göçmen politikalarını eleştirsin. Göçmen oyların neden CDU'dan uzaklaştığının kritiğini yapsın.

Koch, Türkiye'deki tartışmalardan da habersiz. Muhafazakar-Demokrat çizgideki AK Parti'nin Sosyalist Enternasyonal'e girmesine ramak kaldığını da, CHP'nin ise neredeyse atılmak üzere olduğunu da bilmiyor. İyi ki biri çıkıp da bunları söylememiş Koch'a.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi