Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

M. Kemal Çanakkale Harbi’nde askerlerin şehitliğine inanmadığını yazıyor

M. Kemal Çanakkale Harbi’nde askerlerin şehitliğine inanmadığını yazıyor

R. Eşref Ünaydın’ın “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal’le Mülakat” kitabına ait aşağıdaki metni mekteplerdeki târih kitaplarından herkes okumuştur:

“Size Bombasırtı vak’asını anlatmadan geçemiyeceğim. Mütekabil siperleriniz arasında mesafeniz sekiz metre… Yâni ölüm muhakkak, muhakkak! Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor. İki ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şâyân-ı gıbtâ bir itidâl ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. Hiç ufak bir fütur bile göstermiyor. Sarsılmak yok! Okumak bilenler, ellerinde Kur’ân-ı Kerim, Cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, Kelime-i Şehadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şâyân-ı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur”

Bu metnin M. Kemal’in “dil devriminden” sonra laik Cumhuriyet eğitimine gölge (!) düşüreceği için  “Kur’an-ı Kerim” gibi kelimeler kaldırılıp laik bir metin hâline getirildiğini ve uydurukça Türkçe’yle yazıldıktan sonra ders kitaplarına girdiğini de hatırlatalım.

M. KEMAL, CEPHEDEYKEN CENNETE İNANMADIĞINI YAZIYOR

Derin Tarih Dergisi, Kasım 2014 sayısında Yesevîzade Alparslan Yasa tarafından kaleme alınan “Mustafa Kemal’in Madam Corinne’e Çanakkale’den Yazdığı Mektubun Aslı” başlıklı yazıdan M. Kemal’in, yukarıdaki metinde geçen sözlerinde samimi olmadığı anlaşılıyor. Şöyle ki:  Yukarıdaki sözleri, “din-i İslâm” üzere yapılan ve “Hilafetin kurtarılması”  mânasına gelen Millî Mücadele sırasındaki İslâmî siyaset ihtiyacı noktasından oportünistçe söylenmiş sözlerdir. Ancak, aşağıdaki mektubuyla şehitliğe ve Cennet inancına inanmadığını, askerlerin şehit olmak ve Cennet’e gitmek ümitleriyle alay ettiğini, askerlere hitap ettiği sözlerini inanmadan söylediğini öğreniyoruz.

Mekteplerde okutulan târih kitaplarında “Atatürk 8 Mayıs 1915 günü Arıburnu Kuvvetleri Komutanı sıfatıyla verdiği emirde ‘Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler kaim olabilir’ diyerek o günkü başarıyı ruhundaki irade kudretiyle sağlamıştı. Askerlerine ‘size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum’ diyebilen başka bir komutan yoktur…” cümleleriyle M. Kemal’in Çanakkale Harbi’nde “olağanüstü bir ruha sahip” kişi olarak yüceltildiği malûmdur. Fakat mektubu okuyup bitirdiğimizde hiç de anlatıldığı gibi biri olmadığı üzerine kafamızda hayli soru işaretleri oluşuyor.

Yukarıdaki sözlerinde Çanakkale ruhundan bahseden M. Kemal’in bu ruha sahip olmadığı ve komutası altındaki askerlerin inancını paylaşmadığı, İstanbul’da oturan Madam Corinne Lütfi Hanım’a yazdığı mektuplardan anlaşılıyor. Bu mektuplar M. Kemal’in asıl yüzünü, fikir ve ruh dünyasını ortaya koyuyor:  

“Mayıs 1915 tarihli mektupta Müslüman askerin azim ve gayretini kazanılan Çanakkale mücadelesini kendine mâl ediyor: ‘İşte Arıburnu’nda İngilizlerle savaşmaktayım. Düşmanın esaslı kuvvetini ezdim; bakiyesi de, cesur kıtalarım tarafından sahile, donanmanın himaye ettiği bir noktaya sürüldü.’ Peyami Safa tarafından tahrif edilerek yayınlanan mektup.

‘Burada hayat hiç de öyle sakin geçmiyor; gece gündüz başımızın üstünde durmadan şarapneller ve muhtelif topların daha başka mermileri patlıyor; bir taraftan mermiler vızıldarken, diğer taraftan bombaların gürültüsü topların gürültüsüne karışıyor… Hakikaten bir cehennem hayatı yaşıyoruz! Neyse ki askerlerin hem cesurlar, hem de düşmandan çok daha mütehammiller. Zaten kalplerindeki inançda, ekseriya ölmeyi gerektiren emirlerimin ifasını fazlasıyla kolaylaştırıyor.

Çünki onlara göre ancak iki semâvî netice olabilir: Ya gâzi, yâni muzaffer, ya da şehid olmak. Bu sonuncusunun ne mânâya geldiğini bilir misin? Dosdoğru Cennete gitmek! Ki orada hûriler, yâni Allah’ın yarattığı bu en güzel kadınlar, onları ağırlayacak ve ebediyen onların emrine âmâde olacaklar! İşte size en yüce saadet! Görüyorsunuz ya, Hanımefendi, benim adamların şehâdet peşinde koşmakla hiç de aptallık etmiyorlar! Peygamber ne kadar akıllıymış! Nasıl da erkeklerin hakiki ihtiraslarının farkındaymış.

Ben şahsen, bu mü’minlerle aynı hasletlere sahib olmak gibi kabiliyetten maatteessüf mahrum bulunuyorum; bununla beraber onların inançlarını tasdik etmekten de hiç hâli kalmıyorum. Erkeklere o kadar hûri ve daha başka hoş eğlenceler vaad eden Muhammed’in kadınlar için hiçbir taahhüdde bulunmaması pek tuhaf. Demek ki, ölümden sonra erkekler Cennet kadınlarına mâlik olmanın keyfini çıkarırken, kadınlar tahammül edilmez bir hâlde bulunacaklar! Değil mi ya? Görüyorsunuz ya, Hanımefendi, insan, dağdağalı ve kan revan içinde geçen bir hayata alıştıktan sonra dahi Cennet ve Cehennemden bahsetmek ve hatta bizzat Allah’ı tenkid etmek için kâfi vakit bulabiliyor.

Hanımefendi, şayet şahsıma karşı Allah’ınızı tenkid ederek günaha girmemi istememek gibi bir lütufta bulunmak isterseniz, ne olur çarpışmalar dışındaki serbest vakitlerimde neyle meşgul olabileceğim hususunda bana tavsiyelerinizi bekleyedururken, ben de, bu meyanda evvela mevcud hâdiseler sebebiyle kazandığım sert mizacımı yumuşatabilecek ve sonra da buna –belki ümid ederim- hayata dair iyi ve hoş şeyler hissetme kabiliyeti kazandırabilecek romanlar mütalâa etmeye karar vermiş bulunuyorum.”

M. KEMAL: “ALLAH’INIZIN CENNETİNE GİTMEYE ÖYLE KOLAYCACIK RÂZI OLMAK İSTEMİYORUM”

Adı geçen dergideki yazıda M. Kemal’in Corinne Lütfi Hanım’a 30 Eylül 1916 tarihli Muş’tan yazdığı bir başka mektuptan da şu ifadeler veriliyor: “Mamafih bu muhayyel istirahete kavuşmak için Allah’ınızın Cennetine gitmeye öyle kolaycacık râzı olmak istemiyorum.”

Resmî târih kitaplarında yüceltilmiş M. Kemal portresi okuyanları hayâl kırıklığına uğratan mektupların yazıldığı Corinne Lütfi Hanım’ın İstanbul’da oturan İtalyan asıllı levanten bir aileden olduğunu ve M. Kemal’in Harbiye’den sınıf arkadaşı Ömer Lütfi ile evlendikten sonra “Lütfi” soyadını aldığını belirtelim.

ASKERLERİNE “…SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM” SÖZÜNÜ ŞEHİTLİĞE İNANMADAN SÖYLEMİŞ

Mektubundan apaçık anlaşılıyor ki M. Kemal cephede, Çanakkale Harbi’nin Vatan-ı İslâmiye olan bir dâvaya adanmışlık olduğu düşüncesiyle değil de, pozitivist bir mantıkla askerî bir görevin ifası olarak bulunmuş ve “Ölmeyi emrettiği” askerlerin şehitlik için cihat ettiklerine inanmadan bu komutu vermiş.

M. KEMAL’E GÖRE, ŞEHİTLİK VE CENNET İNANCI “PEYGAMBERİN KURGULADIĞI” BİR NAZARİYE İMİŞ

M. Kemal’in mektubundaki pozitivist bakışa göre, Mehmet Âkif’in Çanakkale şehitleri için “Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ / Etmesin tek vatanımdan, beni dünyâda cüdâ” mısralarının hiçbir kıymeti olmadığı gibi Çanakkale’de “Allah bizimledir” diyerek vatan için şehit olanların inançları da “Peygamberin kurguladığı” bir nazariye imiş ve “Bir Şehidin cebinden çıkan not defteri” ndeki şu satırların da hiçbir mânası yokmuş:

“Bilmillahirrahmanirrahim / Ya Allah, Ya Allah, Ya Allah / Ya Rahman, Ya Rahman, Ya Rahman / (…) / Nasrun Minallahi ve fethun gariyb ve beşşiril mü'minine ya Muhammed, ya Ali / Nasrun minallahi ve fethun gariyb”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
40 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi