'Lekum dînukum ve liye dîn'!

'Lekum dînukum ve liye dîn'!

Rus ğayr-i Müslîm Türkologla olan sohbetimizi aktarmaya devam edeceğim ama önce 21 Zilhicce 1428’i (31 Aralık 2007), 22 Zilhicce 1428’e (1 Ocak 2008) bağlayan gece ziyaret etmekle bir kez daha şereflendiğim Kayseri’den söz etmeden geçemeyeceğim…

Takvimlerin, hangi inanç sisteminin ya da dünya görüşünün ürünü olurlarsa olsunlar, esas aldıkları sistem doğrultusunda belli bir günü “yılsonu/yılbaşı” olarak kabûl etmeleri, her şeyden evvel insan hayatındaki “eşik”lerden birini ifâde etmesi bakımından önemlidir. İnsan bir “eşik”e ulaştığında bir ân için durur; önce geriye bakıp bir “muhasebe”, sonra da ileriye yönelik bir “yatırım planlaması” yapar. Nitekim akl-ı selîm sahibi herkes “yılbaşı”nı “tefekkür” ve “tedebbür”de bulunarak değerlendirir. Geriye yönelik olan “tefekkür” umumiyetle hüzün ve pişmanlık getirir; zira insan, ne kadar tecrübeli/bilgili/görgülü olursa olsun, hata yapmaya yatkın bir fıtrata/yaradılış özelliğine sahiptir. Ne var ki mânâsı/rûhu itibâriyle mutlaka ileriye yönelik olması gereken “tedebbür”, içinde geçmişte yapılmış olan hatalardan ibret alıp, onları tekrarlamama kararlılığını ve büyüklü küçüklü nice ümidleri barındırdığından, sevinmek de tabiîdir. Mes’ele “sevinç”in dile getirilme/ortaya vurulma şeklidir. Mü’min/Mü’mine Müslümanlar, kendilerine zorla dayatılmış da olsa, yıllardır kullanmaya alışık oldukları bir takvime göre “yeni yıl”ın girmesini, o takvimi benimsemiş kişilerin sevinçlerine ortak olarak kutlamakta, iyi dileklerde bulunmakta, hediyeleşmekte “ilke olarak” hiçbir sakınca görmezler/görmelerine gerek de yoktur. Ne var ki bu kutlamalar, âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın, azze ve celle, dîni İslâm’ın değerlerine/ölçülerine/kurallarına göre sakıncalı hatta yasak, yani “haram” olan unsurlar içeriyorsa, elbette ki onların bir parçası hem olmak istemezler, hem de olamazlar! Mazlûm ve de mahzûn memleketimizin Mü’min/Mü’mine Müslümanları, İslâmî mânâda daha şuurlu/kararlı davranma firâset/basîret ve de medenî cesâretini ortaya koymaya başladıkları günden beri, Bâtıl Batı’nın müşrik/“pagan” âyinlerinden aynen devraldığı “yeni yıl kutlamaları” adı verilen taşkınlık ve azgınlık nöbetleri karşısında suskun kalmayı bıraktılar, elhamdulillâh. Bir başka deyişle Muazzez Peygamberimizin (s.a.v.) en mühim emirlerinden bir olan: “Elleriyle değiştirebilecekleri bir şeyi elleriyle, bu da olmazsa sözleriyle değiştirme” cihâdına sıvanmayı, “îmânın en zayıf hâli olan içinden buğzetme”ye tercih ettiler! Gelgelelim geliştirdikleri –aslında bu ifâdeyi pek sevmiyorum ama- “alternatif yılbaşı kutlamaları”na geniş ve farklı kitlelerin ilgisini çekecek, dolayısıyla katılımlarını ve giderek benimsemelerini sağlayacak seviyeyi bir türlü kazandıramadılar. Câhiliye medyasının amiral gemisi Hürriyet nâm gazetenin yazarlarından sayın bay Ahmet Hakan Coşkun, “Bir İslâmî Yılbaşı Gecesinden Notlar” adlı dünkü yazısında yine kendince “tahkir tonu”nda “ti’ye” alıyordu bizi. Oysa onun o gazetede yazmaya başlayacağını ilk işittiğimde ne kadar sevinmiştim, “Nihayet o tefessüh etmiş ortamda bizim sesimizi duyuracak, tavrını bizden yana koyacak, câhiliye medyası tarafından bize karşı sistematik olarak ve insafsızca sürdürülen, çoğu mesnedsiz ve alabildiğine haksız/tutarsız karalama/suçlama kampanyaları karşısında bizi savunacak biri var!” diye. Ama ne yazık ki öyle olmadı. Sayın bay Ahmet Hakan Coşkun, mahzûn ve de mazlûm memleketimizin Mü’min/Mü’mine Müslümanlarını haklı olarak eleştirdiği konularda bile, her nedense o Tuhaf Gürûh’a mahsus aşağılayıcı/alaycı söylemi benimsemeyi tercih ettiği için, deyim yerindeyse, “bizim cenah” tarafından “hayrımıza” olarak algılanan bir “artı değer” üretemedi bir türlü. Bir başka deyişle, doğru tesbitleri/haklı eleştirileri bile, o Tuhaf Gürûh’un ekmeğine yağ sürmekten, Mü’min/Mü’mine Müslümana karşı duydukları tiksintiyi hatta öfkeyi arttırmaktan başka hiçbir işe yaramadı! Oysa Mü’min/Mü’mine Müslümanların “mürekkeb yalamış/dirsek çürütmüş”, “dünya görmüş” tâifesine yakışan, içinden çıktıkları yumurtayı hor görmek değil, varsa eğer eksiğini gidermek/hatasını düzeltmek için samîmî ve ciddî bir gayret ortaya koyarak onu ıslâh etme cihâdına sıvanmaktır.

Ben de, âcizâne - samîmîyet ve ciddîyet adına açıkça itirâf etmek zorundayım ki - Mü’min/Mü’mine Müslüman kardeşlerimin düzenledikleri “alternatif yılbaşı kutlama”, “Kutlu Doğum Haftası” ve ilâ âhir gibi vesîlelerle düzenledikleri programların “estetik” hatta kimi zaman “içerik” kalitesinden hiç hoşnûd değilim! Dahası, birçoğundan rahatsız bile oluyorum. Ama bundan dolayı Mü’min/Mü’mine Müslüman kardeşlerimi aşağılayıcı/alaycı bir üslûbla ele-güne teşhîr etmek, câhiliye cühelâsı o Tuhaf Gürûh’a ve kalemşorlarına alay/hakaret hatta saldırı malzemesi yapmak yerine, bütün dâvetlerine katılıp, doğru bildiklerimi, doğru bildiğim üslûbla orada, kardeşlerimle birebir paylaşarak artı değer üretmeye/kaliteyi yükseltmeye katkıda bulunmaya çabalıyorum karınca kararınca.

Kayseri’de, elhamdulillâh, her yaştan her kesimden yaklaşık iki bin Mü’min/Mü’mine Müslüman kardeşimin doldurduğu kapalı spor salonunda da öyle yapmaya gayret ettim. Yoğun kalabalığın içinden seçebildiğim yüzlerde, sözlerimin ve tavsiyelerimin hüsn-i kabûl gördüğünü, en azından samîmî bir özeleştiriyi tetiklediğini gördüm, elhamdulillâh! Bu yüzden derîn şükran borcum var Kayserili Mü’min/Mü’mine Müslüman kardeşlerime…

Ğayr-i Müslîm Rus Türkolog, son görüşmemizde kendisine izâh etmeye çalıştığım, Bismillâhirrahmânirrahîm… Lekum dînukum ve liye dîn mubârek âyet-i kerîmesi doğrultunda hareket ederek “yılbaşı kutlaması”nı kendince yapmaya karar verdiğini söyledi bana.

Ğayr-i Müslîm Rus Türkologa “yılbaşı hediyesi” olarak ikrâm ettiğim iki mubârek Hadîs-i Şerîf’i, ömrüm olursa, bundan sonraki yazımda paylaşacağım sizinle…

Müteyakkız olalım hep birlikte ve hep müteyakkız kalalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi