D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Ramazan’da Çanakkale’yi Hatırlamak...

Ramazan’da Çanakkale’yi Hatırlamak...

Çanakkale muharebelerinin 100. yılındayız... Deniz Zaferi’nin yıldönümünü 18 Mart’ta kutladık. 100. yılın şanına yakışır, hatırda kalan bir kutlama yapabildik mi? İngilizler ve sömürge ülkeleri mağlubiyetlerini bizden daha ciddi hatırlıyorlar! Anzakların dünyanın öbür ucundan her 25 Nisan’da Gelibolu’ya gelmeleri boş bir gayret mi? 
Çanakkale’nin kara muharabeleri, aylarca sürdü. 

Mağlup İtilaf donanması 18 Mart’tan sonra takviye edildi, neredeyse 100 gemilik bir deniz gücü Çanakkale önüne yığıldı. 25 Nisan sabahı çıkarma harekâtı başladı. 26. Alay büyük çıkarma gücüne karşı direndi, düşman 3’ü tugay komutanı 6 bin zayiat verdi. Arıburnu-Anafarta bölgesinde de çıkarma başarılı olamadı. 28 Nisan’da Alçıtepe’yi ve Kirte köyünü ele geçirmeye çalıştılar, muvaffak olamadılar; yine ciddi zayiat verdiler. Kirte’ye daha sonra yapılan saldırılar da püskürtüldü. 21 Haziran’da Kerevizdere muharebesinde büyük zayiat verdik ama düşmanı durdurduk. 28 Haziran - 3 Temmuz arası Zığındere muharebesi de aynı şekilde sonuçlandı; düşman amacına ulaşamadı.

Mehmetçik gövdesini siper etti, vatanımızın her zerresini kanıyla suladı,  sömürgecilerin hayasızca akınlarını akim bıraktı! Bu muharebelerin her biri kendi başına bir zafer olarak kutlanmaya lâyıktır. 

Türkiye son yıllarda bir kimlik belirsizleşmesi yaşıyor. Cumhuriyet’in dayattığı sentetik kimlik geriletildi, fakat yerine bütün toplumu kucaklayacak tabiî (oganik) kimlik ikame edilemedi. Böyle zamanlarda tarihin, başarılarımız ve başarısızlıklarımızla kimlik inşasında referans olması kaçınılmaz. İşte Çanakkale’nin 100. yıldönümü altın bir fırsattı. 

100. yıl dolayasıyla Türkiye’de yer yerinden oynamalıydı... En ücra köşelere kadar bu zaferi kutlama heyecanı nüfuz etmeliydi... Maalesef öyle olmadı! Sanki bir el bu muazzam zaferin yıldönümünün önemsizleşirilmesi için çalıştı ve başarıya ulaştı.  

Oruç ibadeti cihadla birleşti!

Çanakkale Savaşı’nda Temmuz bir bekleme ayı gibi görülebilir. Çünkü düşman Ağustos’ta tekrar güçlü bir taarruz için hazırlanmaktadır. Ağır savaş şartları ve bir taraftan da yaz sıcağı... Yılın en sıcak ayları... Temmuz ayı tıpkı bu sene olduğu gibi Ramazan’a rastlıyor! Oruç ibadeti, cihadla birleşiyor!

İşte tam da bugünlerde, İstanbul’dan bir edebiyat heyeti Çanakkale cephesini görüp yazmak için yola çıktı. “Heyet-i edebiye”ye katılmaları için edebiyat ve sanat camiasına davet yapılmış ancak çağrılanların azı icabet etmişti.

Katılanlar: Ağaoğlu Ahmet, Orhan Seyfi (Orhon), Enis Behiç (Koryürek), İbrahim Alaeddin (Gövsa), Ali Canib (Yöntem), Celâl Sahir (Erozan), Hıfzı Tevfik (Gönensay), Hamdullah Subhi (Tanrıöver), Hakkı Süha (Gezgin), Ömer Seyfeddin, Mehmet Emin (Yurdakul), Yusuf Razî; ressamlar: Çallı İbrahim, Nazmi Ziya; mûsıkîşinaslar: Ahmed Yekta ve Selahaddin. Yazar Müfid Ratib yolda hastalanmış, Uzunköprü’den dönmüştür. Heyetin rehberleri Erkân-ı harb (kurmay) binbaşı Edib Servet ve Yüzbaşı Hulusî bey. Dr. Fikri Servet bey sağlık ihtiyaçları ile ilgili olarak, bir fotoğrafçı ile bir sinemacı heyetin faaliyetlerini tesbit maksadıyla görevlendirilmişler. Katılanlar arasında o zamanın orta yaşlı yazar ve şairleri yanında, Orhan Seyfi ve Enis Behiç gibi genç edebiyatçılar da var. 

Tirenle Uzunköprü’ye ulaşıldıktan sonra sonra karayoluyla Keşan üzerinden Bolayır’a gelinir. Bolayır’da Rumeli Fatihi Süleyman Paşa ile vatan şairi Namık KemaI’in düşman güllelerine hedef olan kabirleri ziyaret edilir. Ardından Gelibolu’da 5. Ordu kumandanı Liman von Sanders karargâhında ziyaret edilir, daha sonra Arıburnu ve Seddülbahir’deki harb sahaları gezilir. Heyettekiler mümkün olduğu kadar düşmana yakın siperlere kadar götürülerek savaşın havası hissettirilmeye çalışılır. Kara savaşlarının ufak tefek çatışmalarla devam ettiği bu dönemde harbin bütün vechelerini görmek ve hissetmek mümkündür. Kan ve barut kokuları alınmakta, savaşın meydana getirdiği hasarlar çıplak gözle görülmektedir. 

Arıburnu bölgesi gezilirken Ali Canib, 3. Kolordu ve Arıburnu Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa’ya Selânik’ten tanıdığı Mustafa Kemal Bey’in hatırını sorma arzusunu belirtir. Esat Paşa Mustafa Kemal’i telefonla bulur. O da Heyeti kendi bulunduğu yere davet eder. Ancak aradaki bir buçuk kilometrelik bölge ateş hattı olduğu için ziyaret mümkün olmaz. 

15 Temmuz 1915 perşembe günü Çanakkale’ye geçilerek oradaki savunma tesisleri görülür. Dönüş zamanı gelmiştir. Kafiledekilerin bir kısmı Çanakkale’den 22 Temmuz 1915 Perşembe akşamı Basra torpidosuyla İstanbul’a yollanır. Bir kısmı da Gelibolu’ya geçerek oradan kara yoluyla geri döner.

100 yıl önce Savaş vardı, fakat bu savaşı anlama ve anlatma yönünde bir irade de mevcuttu! Ya bugün? (Yarın devam edeceğiz.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi