Ders kitabı skandalları

Ders kitabı skandalları

AKP iktidarının, övündüğü ve kendisine puan kazandıran farklı ve orijinal icraatlarından biri, devlete bağlı ilkokul ve liselerde okuyan öğrencilere ücretsiz ders kitabı verme uygulaması.

Böylece bilhassa dar gelirli aileler, sınırlı bütçelerinden ders kitabına da para ayırma külfetinden kurtulmanın ferahlığını yaşamış oldular.

Gerçi bu nisbî ferahlık, genel ekonomik politikaların aile bütçelerine “çaktırmadan” yüklediği ek külfetleri karşılıyor mu, tartışmaya açık.

Bedava dağıtılan ders kitaplarının Bakanlık bütçesinden karşılanan kâğıt ve baskı maliyeti, neticede yine milletin cebinden çıkmıyor mu?

Bu, işin ayrıca üzerinde durulması icab eden bir boyutu. Ama şu aşamada özellikle ve öncelikle irdelenmesi gereken husus, kitapların içeriği. Bu kitaplarda öğrencilere neler anlatılıyor?

8. sınıf İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük kitabına bu dönemde eklenen “Yakın tarihimiz” bölümündeki darbe övgüleri, bu açıdan hiç de iç açıcı olmayan bir durumu gözler önüne seriyor.

58 yıllık çok partili demokrasi tarihimiz, şimdiye kadar ders kitaplarımızda hiç anlatılmadı.

Bir türlü 1950’den sonrasına geçilemedi.

Tâ, son günlerde yoğun tepki ve tartışmalara konu olan söz konusu kitaba kadar. İstenen şey, darbelerin demokratik gelişmemize verdiği zararları da vurgulayan izahlardı. Ama bu kitapta tam tersi yapılıyor. Darbeler haklı gösterilirken, devirdikleri kötüleniyor. İhtilâller zincirinin ilk halkası olarak diğerlerinin önünü açan 27 Mayıs’ın Yassıada ve idam utançları ise gizleniyor.

Böyle tek taraflı ve tamamen haksız bir izah şekli, derse adını veren inkılâp tarihi ve Atatürkçülük kelimelerinin taşıdığı anlamlarla örtüşebilir, ancak demokrasiyle asla ve kat'a bağdaşmaz.

Nitekim kitaptaki talihsiz ifadelerin kamuoyu önünde açığa çıkıp tartışılması, Millî Eğitim Bakanını da, bürokratlarını da zor duruma soktu.

İşin enteresan tarafı, İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük kitabındaki darbe skandalı tartışması alevlenerek devam ederken, liselerde okutulan bir başka kitaptaki tarif ve ifadeler de bu gündemde kendisine özel bir yer açacağa benziyor.

Millî Güvenlik Bilgisi kitabındaki laiklik ve irtica bahisleri öyle bir üslûpla anlatılıyor ki, bunları yıllardır medyada mâlûm merkezlerden servis edilerek yayınlanan irtica raporlarından ya da komutanlıkların devir-teslim törenlerinde yapılan benzer muhtevaya sahip konuşmalardan ve “gizli anayasa-kırmızı kitap” olarak adlandırılan Millî Güvenlik Siyaset Belgesindeki ifadelerden ayırd edebilmek kesinlikle mümkün değil.

İşte söz konusu kitaptan birkaç cümle:

“İrticaî unsurların, din perdesi altında her alanda Atatürk’e ve onun inkılâplarına saldırısı devam etmektedir. Bizlere düşen görev, Atatürk ilkelerine sımsıkı bağlanarak, cumhuriyetimizin temel kazanımı olan laikliği her türlü tehdide karşı korumaktır. Bu topraklarda yüzyıllardan beridir yönetime egemen olmak isteyen irtica, bugün olduğu gibi gelecekte de halkımızın masumane inançlarını kullanarak çok farklı yöntemlerle iktidarı ele geçirmeye çalışacaktır.”

Denilebilir ki: “Bu ders, adı üstünde Millî Güvenlik Bilgisi. Elbette askerin üslûbunu yansıtacak.” İyi, ama bir defa liseler askerî okul veya kışla değil; ikincisi asker adına yıllardır ısrarla sürdürülen bu katı ve itici üslûbun geniş toplum kesimlerini ne kadar rahatsız edip incittiği ortadayken, bunu liselere taşımanın anlamı ne?

Üstelik bu kitap, “laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı” olmakla suçlanan, bu yüzden daha yeni yargılanıp kapatılmaktan kılpayıyla kurtulan bir partinin iktidarında, okullarda okutuluyor. Okullardan, dolayısıyla bu kitaptan sorumlu Bakan, laiklik karşıtlığıyla suçlanan AKP’liler listesinde Başbakandan sonra ikinci sırada yer alıyor.

O zaman bütün bu olup bitenlerin izahı ne?

Okullarda böylesi kitapları okutan bir iktidar, nasıl oluyor da hâlâ “irtica” ile suçlanabiliyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi