Halil Mert

Halil Mert

HAK YOL İSLÂM YAZACAĞIZ

HAK YOL İSLÂM YAZACAĞIZ

12 Eylül 1980 öncesi yıllardı.

 

Emperyalizm, ülke gençliğini siyasi kamplara bölmüş, her gün sanki yedi düvelle savaşıyormuşuz gibi, gençlerimiz ölüyordu. Nasıl mı? Birbirini öldürüyordu gençlerimiz. Sokağa çıkamıyordunuz. Kardeş, kardeşe düşmandı.

Oysa; MTTB sürecinde yani 1970’li yıllara gelinirken, gençlerin genel olarak ortak derdi, Emperyalizmle mücadele, komünizmle mücadele ve ekonomi başta olmak üzere Tam Bağımsız Türkiye idi.

Sonra, solcu gençler türedi, Kemalizm ile Komünizm arasında bocalıyorlardı. Her ikisi de sekülerdi. Her ikisi de Milli Değerleri kısman ya da tamamen reddediyordu. Dini ise kısman ya da tamamen afyon olarak görüyorlardı.

Solun karşısında ise, iki gurup gençlik vardı. Milliyetçi hassasiyeti yüksek, İslami ve geleneksel değerleri savunan ÜLKÜCÜ GENÇLİK, İslami Hassasiyeti yüksek, Milli ve geleneksel değerlerimizi savunan AKINCI GENÇLİK.

Solun ve Milletimizle kavgalı Kemalistlerin karşısındakiler de tıpkı solcular gibi, her alt unsurdan insanlardı. Milliyetçi gençlerin içinde sadece Türkler yoktu. Kürtler vardı. Çerkezler, Arnavutlar, Boşnaklar, Lazlar… Çünkü TÜRK bir ırkın adı değildi. Aynı değerleri savunan, sosyal duruşları, gelenekleri, aile yapıları aynı olan insanlar topluluğu. Sosyal Millet tanımı içinde herkes kendi bir üst gurubunu TÜRK, daha üstte ise İSLAM üst yapısı olduğunu kabul ediyordu. Batı da Devlet-i Aliye’ye “Türk İmparatorluğu” demiyor muydu? Aslında aynı safta ve aynı cephedeydiler. İlham kaynakları da aynı insanlardı genel olarak. O. Yüksel Serdengeçti, Necip Fazıl, Abdurrahim Karakoç, N. Y. Gençosmanoğlu, S. Ahmed Arvasi gibi Dava Adamlarıydı yön verenler.

Duvarlara yazı yazma modası vardı o yıllarda. “HAK YOL İSLAM”, “TEK YOL İSLAM” gibi, sloganlar yazılıyorsa, bunu Ülkücüler de yazmış olabilirdi, Akıncılar da. O zamanlar Liberal ve mason Demirel’in kendi gençlik örgütleri yoktu. MC (Milliyetçi Cephe) hükumetlerinde genel olarak sağ görüşlü kişiler yapılanırdı. Sosyal demokrat Ecevit’in Kemalist CHP iktidar olunca da Marksist, Komünist kişiler kadroları, okulları, polisi kontrol altına alırdı.

Şimdiki gibi karmaşa yoktu. Sağda, İslam deyince akan sular dururdu. Demirel bile miting meydanlarında Kuran-ı kerim’i öperek başlardı konuşmaya. Risale-i Nur derslerine katılır, Süleymancılar’ın kurslarına, tarikat liderlerine ziyaretler yapardı. Büyük tarikat yapılanmaları bu kitlesel sağ siyaseti hep desteklediler o zamanlar.

Siyasal İslamcılar ise, muhafazakârlığı ve dinimizi istismar eden kapitalist ve liberal partilere destek vermiyorlardı. Onlar, devletimizin bağımsızlığının gerekliliğine, Müslümanların güdülmesinin engel olunmasına, İttihad-ı İslam’a inanıyorlardı. İslamcı gençler ve Akıncılar doğrudan İslam Birliği derken, Ülkücüler, Önce Türk Birliği sonra İslam Birliği diyorlardı. Hâsılı, İslam kardeşliği temel dinamikti, ölçüydü. Daha da önemlisi bunu yapacak gücün, enerjinin ve iradenin Milletimizde olduğuna inanıyorlardı.

Oysa rejim ve rejimin bir parçası durumundaki Demirel ve partisi aslında Truva Atı’ndan başka bir şey değildi. Onlar aslında zamanında, O. Y. Serdengeçti’ye hakaret eden Ankara Valisi gibi düşünüyorlardı. Yıl 3 Mayıs 1944… Ankara’da nümayişler sürmektedir. Polisler, bir ara Osman Yüksel ve arkadaşlarını yakalayıp Vali Nevzat Tandoğan’ın huzuruna çıkarırlar. Yapılan konuşmalar esnasında, Nevzat Tandoğan,  Osman Yüksel ve arkadaşlarını küçümseyerek, “Ulan öküz Anadolulu!.. Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız.  Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp ürün yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askerlik yapmaktır.” der.

Eski Türkiye’de sular bulanıktı, Müslümanlar bulanık suda avlanır ve yem olurlardı.

Şimdi, Yeni Türkiye büyüyor, tam bağımsızlık yolunda ciddi mesafeler kat etti. Milli Harp Sanayi, büyüyen ekonomi, yerli üretim, enflasyon rakamları vb. ile Yeni Türkiye emperyalist düşmanlarımız için artık kolay lokma değil. Dolayısı ile hedef olduk.

12 Eylül Öncesinde şuurlu kesimlerin elinde ve dilinde olan, o şiiri vicdanlarınıza bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

 

“Hak Yol İslâm Yazacağız…

Kör dünyanın göbeğine

Hak yol İslâm yazacağız.

Kuşların göz bebeğine

Hak yol İslâm yazacağız.

 

Yola, ağaca, pınara

Esen yele, yağan kara

Yağmur yüklü bulutlara

Hak yol İslâm yazacağız.

 

Koç burcuna, yay burcuna

Bebeklerin avucuna

Minarelerin ucuna

Hak yol İslâm yazacağız.

 

Bucak bucak, köşe köşe

Kara taşa, kor-ateşe

Yıldıza, aya, güneşe

Hak yol İslâm yazacağız.

 

Askerlerin miğferine

Kağnıların tekerine

Buda´nın tunç heykeline

Hak yol İslâm yazacağız.

 

Her kapının eşiğine

Her sofranın kaşığına

Balaların beşiğine

Hak yol İslâm yazacağız.

 

Herkes duyacak, bilecek

Saklanmaz gayrı bu gerçek

Yaprak yaprak, çiçek çiçek

Hak yol İslâm yazacağız.”

Şiir, gönül dünyamızın şairlerinden Abdurrahim Karakoç’a aitti. O dönemin, içine fitne ve menfaat girmemiş DAVA ŞUURU’nun da adeta aynası gibiydi bu şiir.

Şimdi..

Şimdi DAVA kelimesinin içi boşaltıldı. Dava sahiplerinin mirası sayısal olarak çok gibi görünmekle beraber, şuur olarak onlar gibi yoğun insanlar kalmadı. Gelinen durum, ülkemizi ve insanlarımızı doğru yerlere götürmez. Önümüzde kritik bir seçim var. Aslında tüm seçimler kritik bu topraklarda. “Hak yol İslâm yazacağız.” diyen tüm kesimler… Etrafımızdaki çember her anlamda daralmıştır. Ülkemizin içine bölücülük ateşi gibi bir fitne sokulmuştur. Fitne batı illerimize taşınsın diye dış güçler ve içimizdeki hain ve işbirlikçiler ellerinden geleni yapmaktadırlar. Bu gün küçük farklılıkları ve duruşları gündemde tutmak yerine bir çatı altında ve omuz omuza mücadele etmekten başka çare yoktur.

Merhum Necip Fazıl muştuladığı o şuurlu gençliğe, hitabında ne diyordu? Hani o gençliği tarif ederken; “'Kim var?' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım!' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur!' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik... Zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...”

Şuurlu Gençlik… Burada Gençliğin şahsında tüm şuurlu kesimlere, kendisini sorumlu hissedenlere seslenmek istiyorum.

“Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı gençlik.”

Mazinin muazzam ve kutlu günlerini geleceğe taşıma idealinde isen,

Bu günün buhranından, ahlaksızlık cereyanlarından, medyanın yozlaştırıcılığından kurtulmak istiyorsan,

Önce Ülkemizin, sonra Medeniyet Coğrafyamızın yine birleşeceğine inanıyorsan,

Ülke ve Devletimizin Anadolu Coğrafyasında Ebed-müddet birlikte ve güçlü ve tam bağımsız olmasını, Türk ve İslam Ülkelerine, topyekûn insanlığa adalet dağıtmasını istiyorsan, mazlumların felah ve kurtuluşundan yana isen,

Kendi ülkende, Türk, Kürt, Çerkez, Boşnak, Pomak, Arnavut, Arap, Acem demeden “kendin için istediğini kardeşin için de isteyerek”, karşılıklı saygı ve sevgi ile, Müslümanların kardeşliğine inanarak, Ayyıldızlı al bayrağımızın gölgesinde, İstiklal marşımızın ışığında omuz omuza, yürek yüreğe yaşama azim ve kararlılığında isen,

İnsanlık için ümit olmak istiyorsan,

Kendi Milli sanayini kurmuş, kendi Harp Sanayisinin ürettiği yerli ve modern silah ve teçhizatla donatılmış, Milli bir Silahlı Kuvvetlerinin olmasını istiyorsan,

Yerli ve Milli çözülemeyen yazılımlı uyduların olsun, her türlü uçakların olsun istiyorsan,

Ülkenin ve Devletinin büyük devlet olmasını istiyorsan,

Ülkende birlik ve beraberlikle yaşamak istiyorsan,

Kalkınmış, tam bağımsız ve modern bir ülke istiyorsan,

İmanın, ahlakın, geleneksel terbiyenle, kıyamete kadar “BİZİM DEĞERLERİMİZLE” yaşamak istiyorsan,

Ufak tefek hataları da olsa, geçmişte şımarıklıkları da olsa, senin değerlerine sahip, senin dertlerine sahip, seninle aynı aile yapıları içinde aynı terbiye ile yetişmiş emektar ve fedakâr insanlarla beraber ol. OY VERMEK MESULİYETTİR. Geçmişin hata ve ayıplarını kaşıyarak geleceğe yürüyemezsin. Destek olarak, gayretlerin içinde olup, düzeltmeye çalışıp, omuz vererek; Rabb’imize, Ümmete, Ülkemize, Devletimize, Ecdadımıza ve tüm insanlığa karşı görevini yerine getirmiş olacaksın.

07 Haziran 2015 seçimleri sonucunda İsrail’de günlerce eğlence tertip ediliyorsa, İngiliz gazetelerinde “Asrın Selahaddin’ini durdurdurduk.” diye manşetler atılıyorsa, bari İmam Şafi’nin; “DÜŞMANIN OKU DOSTU GÖSTERİR.” ikazını bari anlayın. Bir olalım, birlikte olalım. Ülkemizin başkentini bile bir Selçuklu Şehri’ne dönüştürmek için Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı geleneksel mimarimizle inşa ettiren, inanmış insanlarla birlikte olun.

Unutmayın ki; Birbirimize kenetlenirsek Allah muvaffak edecektir. Ben birlik ve beraberlikle ilgili Allah (CC)’ın emirleri ve Resulü Gülümüz, Rehberimiz Muhammed (SAV)’in talimatları ile yazımı bitireceğim.

Ayet-i Kerimeler;

“Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. (Âl-i İmrân Suresi, 103)

Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. (Âl-i İmrân Suresi, 104)

Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Âl-i İmrân Suresi, 105)

Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfâl Suresi, 46)

Hadis-i Şerifler;

"Kim dünyada bir müminin ayıbını örterse, kıyamet günü Allah da onun ayıbını örter." (Ukbe r.a. Kütüb-i Sitte, 1.cilt, sf. 368)

Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar. (Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66)

“Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Birbirinize kin tutmayınız. Birbirinizi kıskanmayınız. Birbirinizle dostluğunuzu kesmeyiniz. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz.” (Müslim İhya’u Ulum’id-Din Huccetü’l-İslam, İmam Gazali, cilt. 2, s.407)

"Allah Katında en sevimliniz dostluk kuran ve kendisiyle dostluk kurulanlarınızdır. Allah nezdinde en sevimsiziniz de arkadaşların ve müslümanların arasını açanlardır." (İhya’u Ulum’id-Din Huccetü’l-İslam, İmam Gazali, cilt. 2, s.365)

“ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ, ANLAMAYANA DAVUL ZURNA AZ!” demiş Atalarımız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Halil Mert Arşivi