Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

Bir ağacımız olmalı!

Bir ağacımız olmalı!

Bahar ve yaz boyunca ne kadar ihtişamlıydı.
Oysa şimdi gözüme nasıl da cılız görünüyor.
Her bakışımda aklımdan "meğer gövdesi ne kadar da inceymiş" diye geçiriyorum.
Hele şu satırları yazdığım sırada poyraza dönen rüzgâr altında kuru dallarının sallanışı ve o dalların ucunda iri yağmur damlalarının birikmesi var ki...
Kendimi tutamayım, koca ağacın üzerine bir battaniye veya muşambadan bir örtü sermeye kalkışacağım. 
Penceremin dibindeki ceviz ağacından söz ediyorum. 
Sekiz yıl oldu. Bazı sabahlar birbirimizle konuşuyoruz.
Ben içinin kuruduğunu ve üşüdüğünü sanıyorum. 
O sadece bekliyor.
Varoluşun özünün bekleyiş olduğunu biliyor. Baharı bekliyor ve her seferinde muradına eriyor. 

***
Ağaç romantizmi yapmak gibi bir niyetim yok.
İstediğim bugünlük gündemden, saçma sapan tartışmalardan, sosyal medya hırtlıklarından uzak kalmak.
Ama ağaç dedim ya...
Bir noktayı vurgulamak istiyorum.
Malum, ekolojik paradigma her yanımızı kuşattı. Yıllardır yazıp çiziyorum; bunun hayırlı yanları da var, çok ama çok problemli yanları da.
Problemli yanlarından biri de şu...
Tıpkı teknolojiye abanan modern insan gibi ekolojistlerin doğası da gitgide bizden uzakbir nesneye dönüşüyor. (Ekolojistlerin "tabiat"ı yok nedense, "doğa"ları var!) 
Doğayla, bitkilerle, nehirlerle, denizlerle, dağlarla kişisel (hususi, özel) ilişkimiz "büyük dava"nın gölgesi altında eziliyor.
Tanıdığım faal bir çevrecinin kalabalık bir plajda kumsala ve denize bakıp "doğada olmak ne güzel!" dediğini bilirim. Orayı "doğa" sanıyordu!
Daha sonra meyve ağaçlarının sadece yeni moda ekolojist çiftliklerdeki arkadaşları tarafından sevildiğini sanacak kadar saf olduğunu fark etmiştim.
Şu memlekette "meyve ağacı dikerse, her meyvesinin sevap yazılacağı" bilgisine uyan milyonlarca insanın bulunduğundan da habersizdi tabii. 
***
Lafı nereye getireceğim... 
Bir ağacımız olmalı... 
Ara ara sırtımızı yaslayacağımız seçilmiş bir ağacımız.
Geçen gün karşıma çıktı; bir zamanlar çok sevdiğim yazar D.H. Lawrence de (aman ha, o Arabistanlı Lawrence'le karıştırmayın!) dermiş ki, "herkesin bir Bodhi ağacı olmalı! Tüm sıkıntılarımızın sebebi Bodhi ağaçlarımızı kesmemizdir."
Bodhi ağacı dediği Buda'nın (bir ihtimal Zülkif Aleyhissselam) altında oturduğu ve "aydınlandığı" incir ağacı.
Yani gölgesinde tefekkür ve temaşa edilen ağaç.
Sırtımızı dayadığımızda varlığın köklerini hissettiğimiz ağaç.
Yok! Sadece sembolik bir ifade olarak değil, hakikaten bir ağaç.
İhtiyacımız bu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Haşmet Babaoğlu Arşivi