D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Erzurum’da Nureddin Topçu İle...

Erzurum’da Nureddin Topçu İle...

Erzurum’a her yolculuk, 1. Meclis’in o mucizevi hatibi Hüseyin Avni Ulaş’ı hatırlatır bana...Şöyle düşündüğüm olmuştur: “Nureddin Topçu’nun onun hakkında yazdıkları olmasa idi, Hüseyin Avni hafızamızda böyle bir yer tutabilir miydi?” 

Cevap tahmin edilebileceği gibi “hayır”dır!

O büyük şahsiyet ancak Nureddin Topçu gibi bir hak ve hakikat aşığının kalemi ile yaşatılabilirdi. Onun vefatı üzerine Topçu, “Erzurum yaylasında  parlayan kılıç Bizans kıyılarında, tahtadan yapılmış kınına uzandı” der.

Topçu’nun cümleleriyle o, “vicdanı ve imanı bir türlü yıkılmayan” adamdı. “Menfaat siperlerine karşı hamiyet cehpesini kurdu... İhtirası değil fazileti temsil ediyordu... Hikmete âşık, heyecana esirdi... İnsanlığa insanüstü bir imanla inanıyordu...Izdırabı onun kadar mertlikle, onun gibi fütursuzlukla karşılayan görülmemiştir...”

Bir kahraman portresi çizmek için bu birkaç cümle yeterlidir aslında. Topçu Hüseyin Avni için daha fazlasını yazmıştır. İşte onun karakter resminin esası: “Ben ne sıhhatimi, ne servetimi, hatta ne de hayatımı muhafaza etmeğe mecbur değilim. Hilkatin her türlü takdiri dışına bir an bile çıkmaya muktedir olmadığımı bilirim. Ben yalnız faziletimi muhafazaya mecburum.”

Bu defa “Nureddin Topçu Sempozyumu” vesilesiyle Erzurum’dayız... Erzurum Üniversitesi, Büyükşehir Belediyesi ve Erzurum Valiliği büyük düşünürümüzü yad etmek için ortak bir faaliyet düzenlemişler. Bu faaliyet birçok sembolik unsuru ihtiva ediyor. “Onur Kurulu”nun başına YÖK Başkanı M.A. Yekta Saraç’ın adı yazılmış...

Topçu’nun 1930’larda, 40’larda uzak tutulduğu üniversite şimdi ona sahip çıkıyor. On profesör, dört doçentle birlikte beş yazar ve mütefekkir Nureddin Topçu’yu Üniversite’nin en güzel salonunda anlatıyor. Tam bir fikir ziyafeti...

Nureddin Topçu’nun sözleri zaman zaman salonda yankılanıyor:

“Bilmek benliğin varlıklar üzerindeki hareketidir...İmanı olan bir toplumun felsefesi mutlaka olmalıdır...Felsefe olmaksızın dindarlık bir vehimdir. Kaide ahlâkın, korku Allah’ın yerini almamalıdır.” 

“Yollar çoğaldı ve gözler karardı. Acaba sonu gelmeyecek bir gecenin kucağına mı düştük? Hüsran perdesi sımsıkı etrafımızı sarıyor. Kuvvet şeririn, hak kavinin, hüküm gaddarın elinde. Yeni doğan çocuk bile merhametten habersiz. Sabi ecdadına, bir nesil kendi kurtarıcısına saldırıyor. Kardeşlik düşmanlığa değiştirildi.”

‘Ona sevmesini, onu severek öğretelim’

“Lezzetle devletin uzağından geçen bu yol, dost ile düşmanı dostun kalbinde birleştiricidir. Zulmü zalimin kalbinde eriticidir. Gerçek ve ebedi saadeti arayanlar, hesabın hileleri ve zekânın tuzaklarıyla eğrilmeyen, bilakis kalbin dosdoğru uzanan aydınlığında hakikat güneşine götüren yolu tutsunlar.”

“Kulların duasını Hakk’a ulaştırmak istersek Hakk’ın muradını kullarına tanıtalım. Hakikat güneşi karşımızda parlamakta iken gözlerimizi kapatmayacak kadar kuvvetli ve cesur olalım.”

Erzurum’daki faliyet bana merhumla ilgili vefatının 10. yıldönümünde Yazarlar Birliği’nin Ankara’da yaptığı ilk toplantıyı hatırlattı. Konuşmacılar ve dinleyiciler neredeyse hocanın yakınları, dostları ve talebelerinden ibaretti...Merhum’un vefatının 40. yıldönümü bir dönüm noktası bu bakımdan. 2015 Kasımında TYB İstanbul’da üç gün süren bir bilgi şöleni düzenledi. Erzurum toplantısı bundan sonrası için kuvvetli ipuçları veriyor. 

Bu toplantı vesilesiyle eski dostlardan Mehmet Doğan’la bir daha mülaki olduk. Bu isim benzerleriğinin ikimizi de etkilediğini söylemek yanlış olmaz. Karışıklığı ismimizin başındaki “D.” dahi önleyemiyor! Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nin hazırlık ve yayın yıllarında neredeyse her gün beraber olduğumuz Ahmet Tabakoğlu ile uzun bir aradan sonra kucaklaştık. İsmail Kara’nın resimlerle Nureddin Topçu sunumundan sonra iki gün boyunca gerçekten çok ufuk açıcı bildiriler sunuldu. 

Erzurum’da bulunmamızın farkını her vesile ile gördük. Hacı Baba’nın dönerinin farkını fark ettik. Bir akşam, Abdurrahman Gazi etrafında toplandığımız Divan’da, tükendiğini sandığımız âşıklık geleneğinin sürdüğüne şahid olduk. Âşık Sıtkı Eminoğlu ile Âşık Mevlut Mertoğlu hem Sümmanî ve Emrah gibi eski üstatlardan, hem de yakın dönemin artık aramızda olmayan Reyhanî, Ruhanî gibi ustalarından örnekler verdiler. Kendi eserlerini seslendirdiler, atışmayı dahi ihmal etmediler...

Ne kadar değişirse değişsin, Erzurum devam ediyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi