Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Küçük şey yoktur

Küçük şey yoktur

Yaşlı kadın ördüğü çorapları renklerine ve desenlerine göre ayırdı. Sonra parmaklarının ucuyla dokundu çoraplara. Sonra tatlı bir tebessümle baktı boşluğa, torununun sözlerini düşündü. O akşam bankada memur olan torunu yanına gelmiş ve babaanne bıraksana şu küçük işleri, eskiden hayat şartları daha ağırmış ama şimdi her şey çok ucuz, uğraşma bunlarla demişti. O da başını kaldırmış “küçük şey yoktur evladım, ben bu işi severek yapıyorum” demişti. Babaanne için o çoraplar bir ihtiyacı gidermenin dışında anlamlar da taşıyordu. Babaanne kış başlamadan alırdı çoraplık yünleri. Hangi torunun hangi renkleri sevdiğini bilir ve bir tasarımcı duyarlılığı ile belirlerdi desenleri. Babaanne için bu büyük bir mutluluk kaynağı idi. O bu vesileyle vakti daha iyi değerlendirme imkânı buluyordu. Torunlarına nasihat ederken, israf edilen bir dakikalık vaktin dahi geri getirilemeyeceğini söylerdi.

Bir yıl önce gittiği doktor, kendisine örgü örmenin hem beyin damarlarındaki rahatsızlığına iyi geleceğini hem de zihnini dinlendireceğini ve onu rahatlatacağını söylemişti. Babaanne doktorun bu ifadelerini işittiğinde demek rahmetli annem bunları biliyordu demiş annenin ruhuna bir Fatiha okumuştu.

Torunlar babaannenin ördüğü çoraplara özel bir değer biçmeseler de kış boyunca ayaklarından çıkarmıyorlardı. Babaanneyi üzen de buydu aslında. Torunlarının kadir kıymet bilmediklerini, kendisi için değerli olan şeyleri küçümsediklerini düşünüyordu. Oysa onun dünyasında küçük bir şey yoktu. Her şeyin özel bir anlamı vardı.

Babaanne yüreği şefkat dolu bir kadındı. Akşam vakti eve yorgun gelen komşu için özel dua edip, Allah’tan onun için yardım istediğinde torunları gülmüşler “sana ne el âlemden” demişlerdi. El âlem kavramı babaannenin hiç tanımadığı bir kavramdı. Ona göre insanların dertleri de neşeleri de ortaktı.

Geçen yıl, caddede yürürken bir çocuğun yere attığı peçeteyi almış yarım saat mesafedeki çöp kutusuna kadar taşımış sonra atmıştı. Hatta bu durum ailede espri konusu olmuştu. Bir keresinde de, ağlayan bir çocuğun yanına oturmuş uzun uzun nasihat etmişti. Babaanne ile oğullarını ve torunlarını ayıran keskin çizgiler vardı ve o bu çizginin hep kıyısında kalıyordu. Ona göre faydalı olan her şey kendi içinde özel bir değere sahipti. Fakat torunları ve oğulları öyle düşünmüyorlardı. O yüzden onlarla müşterek bir noktada birleşemiyordu. Sanki dilini bilmediği bir ortamda yapayalnız kalmıştı. Eğer müşterek bir noktada buluşabilseydi yaşının getirdiği sıkıntılarla pekâlâ başa çıkabilirdi. Ama torunlarının ve oğullarının kendisini anlayabileceklerine hiç ihtimal vermiyordu. Babaanne aslında yalnızdı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi