D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Maarif Davasına Giriş: Nureddin Topçu

Maarif Davasına Giriş: Nureddin Topçu

Eğitim şart! Maarif gereksiz!” Son yılların sloganı “eğitim şart”. Tamam da “eğitim” ne? Terbiye mi, tahsil mi, öğretim mi, tâlim mi, tedris mi, tedrisat mı, yetiştirme mi?  Hem hepsi, hem hiçbiri! Bu anlam alanı meçhul kelime –sel, -sal ekleriyle türetilip/tüketilip duruyor. 

Eğitim asla “maarif”in yerini tutamaz.

“Terbiye”nin yerini tutmadığının en açık delili, eğitimli terbiyesizlerin çoğalması! Yukarıda geçen kelimelerin anlam olarak birbirinin akrabası olduğu anlaşılabiliyor. Fakat hepsinin farklı mânaları var. Maarif sırf bilgi ile edinilen değil, bir zamanlar “kültür” karşılığı olarak da kullanılmış, “ârif”le, “irfan”la aynı kökten.  Cumhuriyet’in tek parti döneminde maariften eğitime geçildi, bu sığ kelime ile buraya kadar! Şimdi konuyu zengin kelime kadrosu ile düşünmenin zamanı.

Bu hususta bir “muallim” bize yol gösterebilir: Nureddin Topçu.

Ömrünü ilim öğretmeye hasretmiş, mektebi mabed bilmiş bir muallim... Üstüne üstlük maarif sistemi üzerine tefekkür etmiş bir düşünür.  Yani öğretmenlere bir örnek şahsiyet tanıtılacaksa, bu Nureddin Topçu olabilir. Eseri büyük, şahsiyeti büyük, ahlâkı yüce.  Fakat öğretmenler Nureddin Topçu’yu tanımıyor! Sene sonu tatiline bir hafta kala Türkiye’nin birçok yerinde öğretmenler Nureddin Topçu ile tanıştırılmaya çalışıldı. Bir tanıdık yönetici beni öğretmenlere Nureddin Topçu ve Maarif Davası’nı anlatmak üzere davet etti. Öğretmenlere bir muallimi anlatmanın zorluğunu bir daha anladım. Zaten öğretmenlerden bir kişi bile Nureddin Topçu adını duymamıştı!  Aynı günlerde böyle bir vazifeyi Alanya’da üstlenen emekli öğretmen Ahmet Çelen manzarayı tarif eden bir mesaj gönderdi. Onun gözlemleri “öğretmen” meselesinin boyutları hakkında fikir verecek mahiyette.  “Müdür yardımcısı bir dostum Türkçe öğretmenine ‘hazırlan da tanıt’ dediğinde ‘bu kim ya, ömrümde hiç duymadım.’ demiş... Benim alâkamı bildiklerinden bana da vazife vermek istediler. Önce istemedim, sonra ‘Şu Alanya’da benden başka alâka duyan mı var?

Hiç olmazsa iyi niyetle anlatırım.’ diye düşündüm ve kabul ettim.”

Bu başlangıç safhası. 

Atatürkçü öğretmenlerin sendikası, Eğitim-İş, protesto etme, katılmama kararı almışlar. Salonda ayağa kalkacak ve protesto edip çıkacaklarmış. Atatürkçüler dedikleri gibi yapıp çıkmışlar, neyse sayıları çok azmış! Kalan solcular, Nureddin Topçu hakkında hiçbir fikri olmayan sendika yöneticilerinin yönlendirmesiyle itiraz etmişler. İşte itirazları: Topçu karma eğitime karşıymış, Atatürk düşmanıymış, CHP’ye diktatör demiş, kızların okumasına karşıymış, Alevilere hakaret ediyormuş...

Kulaktan dolma malûmatla hareket etmek gerçek bir öğretmene yakışır mı? Hoca’nın aktardığına göre, birçok okulda Atatürkçü-solcu-gezici tipler hır gür çıkararak semineri bitirtmemişler. Bu gafiller, Topçu’nun “isyan ahlakı” kavramından, sosyalizmle ilgili görüşlerinden haberdar değiller. Ahmet Çelen devam ediyor: “Seminerde birisi ‘Ama siz hep iyi taraflarını anlattınız, bu adam karma eğitime karşıymış, CHP’ye diktatör demiş.’ deyince ben de ‘ben bu adamı seviyorum, seven böyle anlatır.’ dedim. Salondan bir alkış koptu. Alkışlayanların çoğu hanımlardı. Yine o terbiyesiz gezici ağzı: ‘Alkışlayan kadınlar gidip evlerine otursunlar.’ dedi. Bu sözü Topçu’nun kadınların okumasına karşı olduğuna atıfla söylüyordu güya.”  Ahmet Hoca’yı en çok şaşırtan ülkücülerin tavrı olmuş. Topçu Atatürk’e karşı olduğundan ve milliyetçi olmadığından onlar da tavır koymuşlar! Bu gafleti nasıl yorumlayacağız? Solcular ona milliyetçi olduğu için karşı çıkıyorlar, milliyetçiler cehaletlerinden! Nureddin Topçu, 10 Temmuz 1975’te vefat etmişti. Bu seminerler onun vefatının 41. yıldönümüne yakın günlere tesadüf etti. Doğru veya yanlış bir hatırlatma yapıldı. Eğer öğretmen camiası bilgi ihtiyacı içindeyse, zihin açıcı fikirlere açıksa, Nureddin Topçu’nun ismini duydu en azından. İçinden bakarsınız okuyanlar da çıkar... Maarifimiz için bir ümit bu!

MAARİF MÜFETTİŞLİĞİNDEN SONRA MAARİF VAKFI’NA

Nabi Avcı dostumuz, bakanlığı sırasında “Maarif müfettişliği” ihdas etti. Bu güzel başlangıç Maarif Vakfı ile sürdürülüyor. Tabii Maarif Vakfı’nın nasıl bir zemine oturtulacağını bilmiyoruz. Yurt dışına yönelik faaliyetler içinde olacağı anlaşılıyor. İşin iyi tarafı “maarif” kelimesinin Azerbaycan’dan Uygur ülkesine kadar müşterek bir kelime olması. Mektep de öyle. “Okul”un ne idiğini Kırım tatarlarının çıkardığı bir dergideki başlıktan anlamıştık: “Balalarımızı sukul-ga mı mektep-ge mi gönderelim!” Skola, Rusça mektep demek! Rusça öğretim verenler sukul, Tatarca öğretim yapanlar mektep!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi