D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Laikler Darbe Sevmez mi?

Laikler Darbe Sevmez mi?

Bizim bildiğimiz, 27 Mayıs darbesinin laikleri saadete gark ettiği, 12 Eylül’ün ise biraz üzdüğü. Buna rağmen, Kenan Paşa’nın anayasasına yüzde doksanın üzerinde “evet” çıktı. O zaman “laikler” nüfusun yüzde kaçıydı acaba? 

“Laikler” 12 Eylül’ün rövanşını 28 Şubat’ta aldılar. Darbe hem oldu, hem olmadı! Meydanlar bindirilmiş kıt’alarla doldurulup tantanalı mitingler yapıldı.

“Sözde değil özde laiklik” şiarı icad edildi, “Kahrolsun şeriat” sloganları atıldı. Şeriat bu sloganda “İslâm” karşılığı olarak kullanılıyordu.  Gelelim 15-16 Temmuz’a...

Mevcut hükümete, bilhassa da Cumhurbaşkanı’na karşı son yıllarda laik çevrelerde oluşturulan zehirli muhteva, laiklerin bir darbeden korkunç hoşnut olacağını ortaya koyuyordu. Hatta, zaman zaman askerin darbe yapacağı, işlerin böyle düzeleceği haberleri, o cenahtan yayılıyordu. 

Kısacası: Laiklerin darbe severliği sürüyordu, çünkü demokratik olarak istedikleri sonucu elde edemiyorlardı. CHP’ye yüklendiler, sonuç  alamadılar. Etnikçi partiyi biwle geçen sene haziran seçimlerinde bunun için desteklediler, amaçlarına en fazla ulaştıkları an bu idi! Neyse ki kasım seçimlerinde yanlıştan dönüldü. Cuntanın takma adı olan “Yurtta Sulh Konseyi” bildirisi, laikleri gözetir şekilde tanzim edilmişti. Fakat, darbenin FETÖ markasını taşıması, onları sükutu hayale uğrattı.

Türkiye’de darbe şakşakcılığının bir numarası Emin Çölaşan, 15 Temmuz’un hayal kırıklığını ilk yazısında dışa vurdu. Şimdi gazetesi Sözcü öyle bir muhteva değişikliği geçirdi ki, zavallı Çölaşan izin kullanmak zorunda kaldı! Deniz bitti, yazacak bir şey kalmadı. Bunun zorunlu izin olduğunu tahmin edebiliriz.  Türkiye’nin laikleri darbe karşıtlığında dik durabilir mi? Hayır, asla! Meydanlara çıkıp haykırabilir mi? Asla ve kata! Nitekim, 15 Temmuz gecesi meydanları dolduran, tankların karşısında duran, darbecilerin ele geçirdiği kurumları kurtarmaya gidenler kendini laik olarak tanımlayanlar değildi. Onlar bu ülkenin hassas çoğunluğu idi.  Büyük bir hastanenin şahsen de tanıdığımız, mesleğinde çok başarılı uzman doktoru, darbe haberini duyunca harekete geçiyor. Küçük oğlu: “Baba seni vururlar” diyor. O da “eğer ben harekete geçmezsem hepimizi vururlar” cevabını veriyor! Evden çıkmadan namaz kılıyor. Tam bir isyan ahlâkı örneği vererek olayların cereyan ettiği bölgeye geliyor ve ciddi şekilde yaralanıyor... Darbeye karşı duranların bunu demokrasi için yaptıklarını söylemek de halkın tepkisini yanlış anlamak olur: Halk devletin bekâsı için meydanlara indi. Bu bir Türk refleksidir! Önce devlet, sonra rejim. Elbette devletin demokratik olması, âdil olması, kerim olması esastır. Devlet giderse, bunları tartışmanın zemini kalmaz. 

Halk “Ya Allah bismillah Allahuekber” diyerek sokağa indi. Bunu elbette sırf dinî bir saikle yapmadı. Ucunda ölüm olan bir meydana ayak atıyorsunuz. Bu adım elbette Bismillahla başlayacak, Allah’ı anmakla sürecek ve onun büyüklüğünü ikrarla devam edecek! Bu bir şehadet yürüyüşü. “Türkiye laiktir laik kalacak”la olmaz! Türkiye’de silahlı kuvvetlerin laiklik konusunda en hasas döneminde dahi, askerin savaş şiarı “Allah Allah” olmaya devam etti!  “Laikler”in bu süreçteki psikolojisini Murat Belge açık ediyor: “Bir ara sokağa çıkmayı düşündüm ama, bu slogandan ötürü caydım!”  Laikler kendi doğrultularında bir darbe bekliyorlardı, öyle olmadığını gördüler ve daha kötüsünün olabileceğini de gördüler. O zaman Cumhurbaşkanı’nın, İktidar partisinin darbeye karşı tavrının ne anlama geldiğini kavradılar. Türkiye’nin kendini “laik” olarak tanımlayanları varlıklarının garantisinin dindarlar olduğunu ilk defa bu kadar yakından hissettiler. İşte Yenikapı ruhunu bu hissiyat ortaya çıkardı.

Tabii Murat Belge gibi, bunu hissedemeyenler de var. Hazret, darbelerin sola karşı yapıldığı iddiasını ortaya atıyor!  Biz 27 Mayıs’ı da, 12 Eylül’ü de yaşadık. 27 Mayıs solun kendini en fazla içinde bulduğu darbedir. 12 Eylül’de solun tamamına değil, bir kesimine karşı tavır alındı. Sağa, bilhassa ülkücülere karşı gösterilen tavrı nereye koyacağız? Türkiye’de artık sırf laiklik üzerinden siyaset yapmanın zemini kalmadı. Laiksin veya değilsin, Türkiye’de kapsayıcı bir din gerçeği var. Bunu kabul edeceksin ve siyasetini bu kabul üzerine kuracaksın. Bu, laiklerle dinsizlerin ayrışmasına yol açacak. Dinsizlerin laikliği kullanması ihtimali da ortadan kalkacak. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi