Halil Mert

Halil Mert

Türkiye’nin Etki Alanı “ASRİKA”

Türkiye’nin Etki Alanı “ASRİKA”

1500 yıl oldu..

Müslümanlar bu coğrafyada..

Müslüman Türk Milleti mi?

Biz de iman mücadelemizle, tebliğ kaygımızla, yurt tutma kavgamızla 1000 yıldır bu topraklardayız.. Bölücü ihanetin aldattığı gibi misafir gelmedik bu topraklara. Ümmete Vatan yaptık kanımızla.. Tüm Müslümanlara yurt yaptık Anadolu’yu.. İslam Orduları gelmeden önce Anadolu’da ne Türk vardı bu günkü tanımı ile, ne Arap ne de Kürt…

Malazgirt’te devrin Başbuğ’u çağırdı cümle Müslümanları..

Türkistan ve Horasan’dan gelmişti ordu. Peki ya yakın bölgelerdeki Müslümanlar.. Türkler, Kürtler, Araplar… Acemler… Onlardan da geldiler kazma kürek Malazgirt Ovasına. İman dört kat büyüklüğündeki düzenli Bizans Ordusu’nu yendi. Çünkü Komutan kefen giymişti Harp Meydanına çıkarken. Çünkü Cihadı gaza bilen, mücahide gazi diyen, yüce, iman sahibi, yiğit insanlar vardı ordu da..

Müslüman Türk Milleti, bölgedeki tüm İslam Orduları’nda vardı. Çoğunda Komutan ve nefer, bir kısmında asker… Çünkü yaratıcı O’nu Muharip yaratmıştı, teşkilatçı yaratmıştı. İslam ile şereflenince hele, hepten coşmuştu…. Davasının adını da İ’lay-ı kelimetullah koymuştu. Yani emr-i ilahiyi Yaşamak, Yaşatmak ve Yüceltmek…

 

Milletimizin coğrafyamızda bir Etki Alanı vardır.

Bu alan en geniş haliyle ve toprak bağıyla da birbirine bağlı, en büyük Osmanlı Toprağını düşünün kafanızda, hani Kanuni’nin Kutlu Mekân addedebileceğimiz coğrafyasını, bu coğrafyayı şimdiki bağımsız Türk Devletleri ile birleştirin. Üzerine Safavi Türk Devleti’nin sınırlarını ekleyin, üzerine Büyük Türk Babür Devleti’nin sınırlarını… Alın size Türkiye’nin Etki Alanı..

Şaşırdınız.. Hatta beni Enver Paşa ile eşleştirip gülüyorsunuz. Eğer böyle davranıyorsanız yazık size ki Sultan Abdulhamid Han’dan habersizsiniz. Ertuğrul Gemisi’nin güzergâhı gözünüze, güdülen amaç beyninize girsin.

 

Bir de İlgi Alanı’mız var. Etki alanı dışında, Dünyanın neresinde bir adam “Ben Müslümanım.” ya da “Ben Türküm.” diyorsa orası da Türkiye’nin İlgi Alanı’dır.

 

Milletimiz Medeniyet Coğrafyamızın öncüsü ve en büyüğüdür. Mazisinin O’na yüklediği misyon ve vizyon ortadadır. Çağdaşlık, Demokratlık, Modernlik, Ulusalcılık hatta Dindarlık kisvesi ile kendisine yapılan kötülükleri, sorumluluklarına yapılan baltalamaları asla unutmayacağız ve böyle yapan ihaneti deşifre edeceğiz, karşılarına çıkacağız. Çünkü 15 Temmuz Darbesi, yapanların ihaneti kadar bizim de ferasetsizliğimizin, izzet ve iffetsizliğimizin bir sonucudur. Aynı hatalara düşersek sonuçları ortada. Mısır, Pakistan, Libya, Irak, Suriye, Bangladeş… Ortada!

 

Artık kendi tanımlarımızı yapmalıyız. ASSAM’dan değerli insan Melih Tanrıverdi Bey, “ASRİKA” dedi. Yani Türkiye’nin birlikte mücadele etmesi gereken coğrafya öncelikle ASYA ve AFRİKA’dır.

ASYA+AFRİKA=ASRİKA..

Evet, İslam’ın hayat alanı. Emperyalist batının sömürge kıtaları. Avrupa’da Balkanlar da var. Ama Katolik Batı bu bölgeyi hiç kendinden saymadı ki. Düşünün haçlı Seferleri’nde Balkanlar ve Bizans Ortadoks olduğu için bu toprakları da yağmalayıp talan etmediler mi? Balkanları Anadolu’nun yani Asya’nın bir parçası olarak görün.

Ortadoğu yani Anadolu ve Arap yarımadası ile Kuzey Afrika her iki kıtanın kavşağındadır. Osmanlı Büyük Türk Devleti’nin 500 yıl yönettiği topraklar..

Zenci Musa, Ecdadın köle ticaretine karşı Afrika’ya gönderdiği alaylar, Hindistan’ın direniş mücadelesine gönderdiği birlikler unutulmamalıdır. Tabii Hintli ve Pakistanlı Müslümanlar başta olmak üzere Orta Asyalı Müslümanların İstiklal harbimize yaptıkları destek de asla unutulmamalıdır.

Asrika.. Avrasya tanımı bizden değildi zaten.

Şu an itibari ile çok gerekli Asrika…

Bölgemizde etkinleşmek için.

NATO’yu öldürüp bizi hala onunla bağlı tutmaya çalışan sözde müttefik, gerçekte bizi kuşatan İngiltere, ABD ve Batı’nın kuşatmasını kırmak için.

Bölge halklarını ve hükümetlerini ayrı ayrı kazanmak için.

Asya’nın ve Afrika’nın mazlumları ile kol kola ve omuz omuza zalimlere karşı durmak için ASRİKA tanımı işlenmelidir.

Asrika birliği neden olmasın? Katolik papazlardan kıtalarımızı kurtarmak için de buna ihtiyaç yok mu? IŞİD, El-kaide, Boko haram gibi sapkınlar ve köleler güruhuna karşı bu birliğe ihtiyaç yok mu? FETÖ gibi emperyalizmin yaldızlı ve esrar kokulu konaklarını yıkmak, yırtıp atmak için bu birliğe ihtiyaç vardır.

Bu arada mevcut Filistin bayrağı, İngilizlerin bize karşı ayaklandırdığı Şerif Hüseyin’in isyancı birlikleri için yine İngilizlerce tasarlanan bir bayraktır. Bakınız İslam Coğrafyasının her yerinde esir Müslümanların bayraklarında ay-yıldız vardır. Neden Filistin direnişinin sembolü hala İngiliz’in tasarladığı bayrak? Kendimize güldürmek yerine Devlet-i Aliye’nin bakiyesi ve emaneti olacak bir bayrak tasarlanmaz? Haydi, tanımlarımızla beraber bayraklarımız da bizden olsun, bizim olsun…

 

Özetle.. Kendi tanımımızdır Asrika.. Hayırlı olsun.

 

Asrika deyince Kara Kıta’nın kayıp yiğitlerini de analım..

 

“Osmanlı nerde savaştıysa Zenci Musa orada

 

Belki de tarih, uzun yürüyüşünü bu adanmışlarla sürdürür. Zenci Musa da o inanmış, adanmış ruhlardan biridir. Hayatı baştan ayağa bir fedakârlık..

Tarih her zaman büyük kralları, güçlü komutanları, zeki taktikleri, usta stratejileri anlatmaz bize. Anlatılanların içinde en çok da yüreğinden, idealinden, adanmışlığından başka hiçbir şeyi olmayan kahramanların sımsıcak öyküleri sarıp sarmalar. Tek başına tarihi omuzlayan kavi omuzlar… Ömrünü inandığı değerler uğruna harcamaktan sakınmayan yiğitler… Ve ömürlerini feda ettikleri yolda hiçbir kazanç beklemeyen iman erleri… Belki de tarih, uzun yürüyüşünü bu adanmışlarla sürdürür. Ve geriye bir tek bu yiğitlerin yüreğimizde bıraktığı o namütenahi rüzgârlar kalır. İnsanlığa verdikleri o ulvi ders kalır geride. Ve sert dünyaya verdikleri ruh…

 

Zenci Musa da o inanmış, adanmış ruhlardan biridir. Hayatı baştan ayağa bir fedakârlık…  Aslen Sudanlı. Girit’te doğmuş. Dedesi tarafından Kahire’de yetiştirilmiş. Tam bir Osmanlı terkibi. Belki de Zenci Musa’yı Zenci Musa yapan o iksir bu terkiptir. Yetiştiği dönem ne yazık ki Osmanlı’nın ölüm kalım mücadelesi verdiği zamanlardır. Koca çınar yüzlerce cephede savaşmak zorunda kalmış ve adeta kurumaya yüz tutmuştur. Musa, Libya’da Osmanlı ordusu ve Şeyh Sunusi’nin İtalyanlara karşı verdikleri mücadeleyi duyar ve Kahire’den Libya’ya gider. İşte bundan sonra vatan için, din için, haysiyet için vereceği savaş hiç bitmez; ta ki ölünceye değin. Osmanlı nerede savaşıyorsa Zenci Musa da oradadır.

O, sonuna kadar hak ettiği bir şeyi bile elinin tersiyle itebiliyor Zenci Musa..

Zenci Musa Libya’da Kuşçubaşı Eşref’le tanışır ve birbirlerinden neredeyse hiç ayrılmazlar. Kuşçubaşı’nın emir eridir. Kuşçubaşı’yı adeta baba beller. Libya’daki mücadeleden sonra Batı Trakya Cumhuriyeti’nin kurulduğu ve Edirne’nin tekrar alındığı savaşın en öndeki kahramanlarındandır. Baş döndürücü bir hızla her yerde görünen, savaşan bir akıncı gibidir. Mehmed Akif, 

“Eşref Bey'in emir eri Zenci Musa

İsa Peygambere omuzlarını ödünç verir

Ve Peygamber bu sayede göğe tırmanabilir” diyerek anlatmaktadır Sudanlı Musa’yı.

 

Musa, Kuşçubaşı’yla birlikte gizli bir görev için Arabistan’a gider. Üçyüzbin Osmanlı altınının Yemen’de Tevfik Paşa’ya teslim edilmesi gereklidir. Kuşçubaşı ve askerleri Hayber’de İngiliz/Bedevi askerleri tarafından kıstırılır. Eşref Bey İngilizlere esir düşer. O karmaşada Zenci Musa altınları kaçırarak yerine ulaştırır. Ulaştırır ama aynı zamanda Eşref’in esir edilmesi nedeniyle birbirlerinden ayrı düşerler. Yıllar boyu süren cephe arkadaşlığı, kardeşliği sona erer. Bir daha da görüşemezler.

Musa, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle İstanbul’a gelir. Anadolu’daki istiklal mücadelesine destek için buradadır. Parası pulu, kalacak yeri yoktur. Devlet erkânından paşalar O’na emeklilik teklif ederler. O, “ben bu yoksul, garip milletten emekli maaşı alamam” diyerek reddeder. O kalacak yeri olmayan Sudanlı Musa’nın bu cevabı aslında çok manidardır. Bu ruha ne de çok muhtacız. Şimdi herkesin gözü makamda mevkide. Acaba bir koltuk kapabilir miyim hesabında insanlar. O, sonuna kadar hak ettiği bir şeyi bile elinin tersiyle itebiliyor. Daha sonra Karaköy Gümrüğünde kahyalık teklif edilir. “Ben kâhyalık yapmam. Onu yaşlı bir Müslüman yapsın. Ben hamallık yapsam da olur.” Karaköy Gümrüğünde hem hamallık yapar, hem de geceleri Anadolu’ya silah kaçırılmasını sağlar.

 

İngiliz küstahlığına bir Müslüman şamarı

İngiliz komutan General Harrington bir gün gümrükte gezerken Zenci Musa’yı gösterirler. Hani İngilizlerden üçyüzbin altın kaçırmıştı ya. Komutan, “Bizimle çalışırsan seni altına boğarım” diyerek Musa’ya bir teklif yapar. Musa ise şu cevabı verir: “Her teklif herkese yapılmaz. Bu teklif beni rencide eder. Benim devletim Osmanlıdır. Bayrağım ay yıldızlı bayraktır. Komutanım Eşref Bey’dir. Bu iş bitmedi. Sizinle mücadelemiz devam edecek.” Evet, tarihî bir cevap, hiç akıldan çıkarılmayacak… Bir iman eri ancak böyle bir şey söyleyebilir. İngiliz küstahlığına bir Müslüman şamarı.

 

Özbekler Tekkesi bunca mücadele, bunca koşuşturmaca da Musa’nın güçlü bünyesi zayıf düşer. Verem olur. Bir sanatoryuma yatırılma teklifini dahi kabul etmez. “Benim yerime orada daha muhtaç Müslümanlara bakılsın” der. Bavulunu alıp Özbekler Tekkesi’ne yerleşir. Bir süre sonra burada vefat eder.

Bavulundan bir Mushaf-ı Şerif, Osmanlı haritası, Eşref Bey’in fotoğrafı ve Kefen bezi çıkar.

Sudanlı Zenci Musa Trablusgarp’ta, Balkan Cephesinde, Çanakkale’de, Kudüs’te, Yemen’de ve Anadolu’da İstiklal Harbinde canhıraş bir gayret ve emekle mücadele etmiştir. Kuşçubaşı Eşref O’nun ölümünü duyduğunda şunu söylemiştir: “Ben Malta’dan kurtulup, Milli Mücadele’nin bayrağını açanlardan biri olmak şerefine mazhar olduğum günlerde, Musa o benim Arabım, veremden ölmüş.”

Selam olsun Zenci Musa’ya!...” Muaz Ergü yazdı.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Mert Arşivi