İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Bizim için sadece ‘Türkiye ekseni’ vardır!

Bizim için sadece ‘Türkiye ekseni’ vardır!

Türkiye; 2023’e, içeride bütün çatışma alanlarını ortadan kaldırarak girmek zorunda. Cumhuriyet döneminin keskin, yıpratıcı, çözücü ve dışarıdan yönetilen, büyük çoğunlukla Yirminci Yüzyıl küresel konjonktüründen beslenen siyasi cepheleşmelerini etkisizleştirmeden, yeni bir Türkiye inşa etmek mümkün olmayacaktır.

Bu çatışma ve ayrışma düşünceleriyle yüzleşmeden 15 Temmuzgibi,PKK terörü gibi dışarıdan müdahalelerin önünü kapatmak mümkün olmayacaktır. Çünkü bunların hepsi dış müdahale aracı olarak kullanılmaktadır. Böyle bir mücadelenin üstesinden gelemeyen Türkiye’nin, bırakın daha da büyüyüp güçlenmeyi, 2023’e kadar bir bütün olarak ayakta kalması bile tehlikeye girecektir.

Türkiye, kırk yıldır dış müdahaleye direniyor

Kırk yıldır terörle mücadele eden bu ülke, aslında kırk yıldır dış müdahaleyle mücadele etmektedir. Bu yüzden PKK/PYD ile mücadele bir işgal girişimine, dış müdahaleye karşı savunmadır. FETÖ bir dış işgal girişimidir ve PKK terörünü yöneten merkez tarafından yönetilmektedir.

15 Temmuz ve sonrası verilen mücadele de, tıpkı PKK meselesinde olduğu gibi, bir dış tehdide, işgal girişimine karşı savunmadır. Benzer biçimde, Suriye’nin kuzeyinde, sınırlarımızın sıfır noktasında oluşturulan kuşak, bir dış işgal hazırlığıdır ve o kuşağı boşa çıkarma mücadelesi Türkiye’yi kurtarma mücadelesidir, milli mücadeledir.

‘Muhafazakâr muhalefet’ ve “içeriden müdahale..”

Biraz daha keskin bir endişe de şudur: PKK, FETÖ, terör kuşağı gibi ülkemizi çevrelemeye, içeriden çökertmeye hatta parçalamaya dönük girişimlerin arkasındaki siyasi akılla uyum içinde içeride geliştirilecek bazı siyasi oluşumların da benzer bir tehdit oluşturması..

Bu yapılar da PKK gibi, FETÖ gibi, bin yıllık tarihi ile uyum içinde geleceğe yürüme planlarının çökertilmesi yolunda elverişli araçlar olarak kullanılmaktadır ve kullanılacaktır.

Bugün içerideki muhalefet, siyasi hareketlenmeler büyük oranda söz konusu dış müdahalenin söylemleri üzerine kurgulanmıştır, “içeriden müdahale”nin araçları haline gelmiştir. Sanıyorum 2018 yılı içinde daha keskin, daha sert, daha çokuluslu bir “muhafazakâr muhalefet” bu çerçevede somutlaştırılacaktır.

S. Arabistan örneği ve “yeni Batı ekseni”

Söz konusu yeni oluşumların Batı’dan alacağı destekle, onların üreteceği siyasi söylemle iç kamuoyunu dalgalandıracağını, coğrafyamıza yönelik küresel akılla uyum içinde çalışacağını, Türkiye’nin bugün güçlü tutmaya çalıştığı tarihi tezlerinin büyük bölümünden vazgeçmek isteyeceğini söyleyebilirim.

Suudi Arabistan’da denenen formül bu açıdan son derece dikkat çekicidir. 28 Şubat’tan beri sürdürülen dış müdahale başarılı olamayınca, Türkiye’yi “eksende” tutmak zorlaşınca, 21. Yüzyıla dönük yeni küresel güç haritasına göre pozisyon alan Türkiye’ye ardı ardına yapılan müdahalelerden sonuç çıkmayınca Basra Körfezi’nden Mısır’a uzanan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve S. Arabistan üzerinden servis edilen, ABD ve İsrail önceliklerine göre formatlanmış bir “Yeni Batı ekseni” oluşturuluyor.

Benzer bir senaryo bize uygulanır mı?

Türkiye, Pakistan ve Endonezya’daki derin değişime işte tam bu sırada özellikle dikkat etmek gerekiyor. Batı ekseninde yer alan bu ülkeler, tehdidin Batı’dan geldiğini anlayınca kendi gelecekleri için yeni bir gelecek inşa etme yönünde köklü adımlar atmaya başladı. Siyasi tarihlerinin en ciddi değişimine yöneldi.

Batı için, ABD için artık bu ülkeleri “eksende” tutma imkânı neredeyse kalmadı. Suudi Arabistan’da uygulanan “rehin alma modeli”nin bu ülkelere karşı da uygulanabileceğinden ciddi biçimde endişe duyuyoruz. Bu açıdan Türkiye’nin de yeni bir “dış müdahale” tezi ile karşı karşıya kalma riski ortadadır.

İster bölgeden ister içeriden gelsin, ister terör yoluyla ister siyasi oluşumlarla gelsin Türkiye’nin alanını daraltmaya dönük ciddi girişimler muhtemeldir.

Bizim için sadece “Türkiye ekseni” var..

Bu, ciddi bir savaştır, siyasi tarihimizin en büyük mücadelesidir. Bu, Selçuklu’dan bugüne uzanan tarih yapıcı irademizin en keskin virajıdır. Bu, tarihin dönüşünü yakalama, en elverişli biçimde ondan yararlanma yolunda atılan güçlü bir adımdır. Artık “Türkiye ekseni”nde bütünleşme, içeriden ve dışarıdan gelen, bu büyük mücadeleyi boşa çıkarmaya dönük her girişime bu eksende direnme zamanıdır.

Çünkü artık dünyayı yöneten üst yapılar dağıldı. Devletleri sınırlayan ahlâkî değerler, çokuluslu sözleşmeler değersizleştirildi. Güce dayalı, sadece gücün belirlediği bir dünya biçimleniyor. Bazı ülkeler güçlü liderlikle,  bazı ülkeler milliyetçilikle, bazı ülkeler askeri veya ekonomik varlıklarıyla güç devşiriyor, merkez alanını güçlendiriyor.

Artık dünya düzeni diye bir şey yok. İkili, çoklu konjonktürel ortaklıklar veya düşmanlıklar var.  Herkes tarihi tezlerine, iddialarına dönüyor. Her ülke nüfuz alanını genişletmeye çalışıyor. Bu alanda kim, ne kadar adım atarsa geleceğin dünyasında o kadar olacaktır.

Yerli olan kazanacak..

İşte Türkiye de böyle bir mücadele veriyor. Tarihin kendine sunduğu fırsatı kullanmaya çalışıyor. Öyleyse dünyadaki yeni durumu, Türkiye’nin verdiği mücadeleyi iyi anlamak, ona göre duruş almak zorundayız. Öyleyse herkes, ne kadar Türkiye ekseninde ne kadar Türkiye’yi dar alanlara hapsetmeye çalışanların tarafında iyi düşünmeli.

Bu mücadeleyi yerli olan kazanacaktır. Bu mücadeleyi, bin yıllık tarihle birlikte verenler kazanacaktır. Küresel güç hesaplaşması bize bu alanda çok ciddi fırsatlar sunmaktadır ve bu fırsatlar kullanılacaktır. İçe dönük değil tamamen bölgeye ve dünyaya dönük mücadele verenler kazanacaktır.

2018: Siyasi tarihin en zor yıllarından biri

İşte bu yüzden, bölgemizden, Batı’dan ve içeriden gelecek tamamen birbiriyle uyum içinde dış müdahale niteliği taşıyan tazyiklere karşı, özellikle 2018’de olabileceklere karşı azami dikkat gerekiyor.

Şahsen, 2018 yılının siyasi tarihimizin en kritik yıllarından biri olacağına inanıyorum. Coğrafyada ciddi çalkantılar beklerken bunların içeriye yansımasından tedirginiz. Türkiye, hem bunlarla mücadele etmek, hem de dış müdahale alanlarını daraltmak zorundadır.

Terörle mücadele böyledir. Suriye’nin kuzeyinden kuşatma planı böyledir. Bu büyük yürüyüşü durdurmak için içeride yapılacak operasyonlar böyledir. Bunların hepsi dış müdahaledir. Bunlarla mücadele bir istiklâl savaşı, milli mücadeledir.

Bin yıllık devletdüşüncesi: Herkesdurduğu yere baksın

Son zamanlarda devlet aklının tarihi kökleriyle barışmasına, Cumhuriyet dönemi ayrışmalarının tedavisine, bin yıllık bir birikimle geleceğe yürümeye dönük güçlü söylemler izliyoruz.

Bu söylemin dışında kalan ya da bu söylemlere karşı hareket eden, bu amaçla dışarıdan ortaklar arayıp bulanlar “Türkiye ekseni”nde olmayacaktır. Artık onlar kimlerin eksenindeyse ona milletimiz karar verecektir.

Terörle, güneyden kuşatmayla rehin alınmaya çalışılan ülkemizi, içeriden durdurmaya çalışanlar da bir dış tehdit haline gelecektir, bir dış müdahale aracına dönüşecektir.

Herkesin durduğu yeri kontrol etmesi, küresel ölçekte güç mücadelesinde nerede durduğunu iyi belirlemesi gerekmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi