Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Topçu’nun düşüncesi: İrade metafiziği ve postmodern krizi öngörmesi

Topçu’nun düşüncesi: İrade metafiziği ve postmodern krizi öngörmesi

10 Temmuz, Cumhuriyet döneminin en parlak düşünürlerinden Nurettin Topçu’nun vefat yıldönümü.

Cumhuriyet döneminde, eşiğine sürüklendiğimiz ontolojik yok oluş sürecinde, ülkeye, ülkenin çölleşen düşünce, kültür, sanat hayatına metamorfoz yemiş, celladına âşık garpzede tasmalı çekirgelerin bir heyulâ gibi “çöreklendiği”, ruh köklerimizin kurumaya ramak kaldığı o ürpertici kış mevsiminde bu toplum, önümüzü açacak, semamızı aydınlatan yıldızlarını çıkarmayı başardı.

Necip Fazıl’dan Sezai Karakoç’a, Nurettin Topçu’dan İsmet Özel’e, Cemil Meriç’ten Nuri Pakdil ve Rasim Özdenören’e, Cumhuriyet tarihinin, geçmişten geleceğe derin nefes alarak gelen en büyük düşünür ve sanatçıları ontolojik yok oluş felâketiyle dalgakıranlar gibi savaştı...

Ama semamızda her biri kendine özgü ufuklar açan, adetâ Hz. Mevlânâ’nın pergel metaforunu işleterek İslâm düşüncesinde köklenen ve çağdaş düşünceden de beslenmesini bilen bu öncü düşünür ve sanatçılarımız, hak ettikleri yere ulaşamadı bu ülkede -hâlâ!

Gelecek kuşakların bu öncü isimlerimizi daha iyi keşfedeceklerinden kuşku duymuyorum.

Bu yazıda, vefat yıldönümü vesilesiyle, Nurettin Topçu’nun düşüncesinin tablosunu çıkaracağım.

Daha önce bu sütunda yayımlanan bu yazımı önemli değişiklerle ve ilavelerle sizlerle paylaşmak istiyorum.

ÜÇ TOPÇU: AHLÂK, “İSYAN” VE RUH ADAMI

Üç Topçu’dan söz edebiliriz: “İsyan” adamı, ahlâk adamı ve ruh hareketi adamı.

Topçu’nun düşüncesini irade metafiziği olarak tanımlayabileceğimizi düşünüyorum. Topçu’nun bu üç özelliğini iyi özetleyen bu tarifi biraz açmam gerekiyor.

Nurettin Topçu, her şeyden önce, irade metafiziğinin öznesi olarak konumladığı irade’yi insanı tarif eden en önemli unsur olarak görüyor: İnsanı diğer varlıklardan ayıran özelliği, düşünen bir varlık olması değil, irade sahibi bir varlık olmasıdır, diyor.

İnsanın iradesini, dolayısıyla özgürlüğünü yitirmesine yol açan postmodern neo-paganizm çağının anlaşılması, anlamlandırılması ve aşılabilmesi sürecinde insana ne olduğunu hatırlatabilecek bu Nebevî insan tarifi oldukça anlamlı, ufuk ve çığır açıcı bir tariftir.

İradenin Davası başlıklı kitabının, daha ilk satırından itibaren Topçu, insana ne olduğunu hatırlatan şu sarsıcı ve kışkırtıcı tespitle seslenir bize ve çağımıza: “Hayatımızın sonuna kadar sürekli olarak yokluğa karşı koyan var olma iradesidir.”

POSTMODERN ZAMANLARIN DÜŞÜNÜRÜ!

Topçu, daha sonra, insanı yokluktan, özgürlüğünü yitirmekten kurtaracak iradenin, insana sonsuzluk iradesi kazandıracak iradelerin gerçek sahibi olan Allah olduğunu belirtir. Ve sonsuzluk iradesinin yok olmasının insanın yok olmasına, dolayısıyla “iradenin iflası”na yol açacağına dikkat çeker.

İradenin iflasının neo-paganizm tehlikesi olarak tarif ettiğim tehlikeli dönemecin ortasına insanı nasıl fırlatacağını şöyle tasvir eder:

“Sonsuzluk iradesinde varlığını eriterek ona teslim olan insan, gerçek iman adamıdır. Bütünden ayrılarak kendi benliğine bağlı bölümlere teslim olmak isteyenler sonsuzluğun iradesini kaybediyorlar... Bugün bakışlarında irade eseri bulunmayan, çeşitli heveslerin hastası çocuklara yarınlarımızı emanet ederken işlediğimiz suç, onlara bugünden sonsuzluk ihtirasının aşısını yapamayışımızdır. Bu yüzden iradenin davası, bizi bir gün mahkûm edecektir. Zamanımızın meselesi, ne teknik, ne atom, ne siyaset meselesidir. Zamanımızın meselesi, irade meselesidir.” (s. 10)

Topçu’nun “zamanımızın meselesi” dediği irade meselesi, bütün zamanların temel meselesidir aslında. Nitekim, onun da meseleyi bütün zamanlara yayan bir ufuk genişliğine ve derinliğine sahip olduğunu gösteren şey, şüphe’yi irade’nin tam karşısına yerleştirmesidir.

Topçu’nun irade metafiziğinde peygamberî soluğun ve söz’ün merkezinde sonsuzluk iradesinin bir ifadesi olarak Allah’ın iradesi varsa, bütün pagan düşüncelerin merkezinde de şüphe vardır.

Antik Yunan düşüncesi, şüphe üzerine kurulmuştur.

Seküler modern düşünce, Descartes’ın şüpheyi sistematize etmesiyle şekillenmiş ve teşekkül etmiştir.

Postmodern düşüncenin merkezinde, şüphenin itici güç olarak işlev gördüğü, mantıkî sınırlarının sonuna götürüldüğü izafîlik vardır.

Nitekim Topçu, bu yakıcı ve yıkıcı gerçeği, büyük bir öngörü ile görmüştür.

Topçu’nun zihin açıcı tespitlerine biraz yakından kulak kabartalım:

“Yalnız iradesiz değil, aynı zamanda iradelerin düşmanı olan ve her yerde iradeleri söndüren bu adamlar, hüviyetlerini maskelemek için son bir çare olarak her şeyin izafî olduğunu söyleyeceklerdir. Bu zehirli düsturun neticesi şu olacak: Hiçbir gayeye mutlak olarak bağlanmak doğru değildir. Bizim tasavvurlarımız da, isteklerimiz gibi izafidirler. Bu izafiyetçilik, bütün bir vehimler sistemine bağlandığımızı ortaya koyar; büyük davalar peşinde koşan kuvvetlerini felce uğratır...” (s. 18-19).

Topçu’nun, insana ne olduğunu hatırlatan, çağları aşan ve kucaklayan peygamberî soluğu ve söz’ü, bize ruh üfleyen -İradenin Davası’nda yer alan- şu tespitlerle nasıl yeniden-dirilttiğini hatırlatmak istiyorum:

“Bugünkü insanlık makineye güveniyor. Mukadderatını makinenin iktidarına teslim etmiş bulunuyor. Bu kitap insan iradesinin, yerini makinenin iktidarına teslim ettiği tarihî bir ânda insana kendini hatırlatmak [...] amacındadır. Biz insanlığın şaheserleri yerine füzelerin en kuvvetlisini yapmakla insanlığın kurtuluş çağına açılacağına inanmıyoruz. İnsanı... kurtaracak kuvvet, fertten doğarak onu Allah’a kadar götüren iradeden başka bir şey değildir.”

BATI’DAN ALDIĞI FİKİRLERİ DÖNÜŞTÜRDÜ

Sonuç olarak, bir düşünür olarak Topçu’nun, eserlerinde oryantalist izler bulunduğunu ve İslâm düşünce geleneğine derinlemesine nüfûz edemediğini hatırlatmak da gerekir.

Ayrıca Topçu’nun düşüncesi, çağdaş Batı düşüncesinden de beslenmiştir.

Ancak Batı düşüncesi Topçu’ya değil, o beslendiği düşüncelere şekil vermiş, ruh üflemiştir.

Mesela Karşı-Aydınlanma çağı olan ve Romantizm çağı olarak da adlandırılan 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başının önde gelen düşünürlerinden Blondel ve Bergson, en çok beslendiği, “aşı aldığı” düşünürlerin başında gelir.

Ancak Romantizm, insana ne olduğunu hatırlatan peygamberî soluğun ve söz’ün itkisi ve etkisiyle Topçu’da -kendi terimlerimle ifade edecek olursam- vecd ruhuna, vücud (=irade / oluş, varlık ve varoluş) felsefesine ve vicdan (=isyan) ahlâkı’na dönüş/türül/müştür.

Gelecek kuşakların Topçu’yu daha iyi anlayacakları umuduyla, kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Kaplan Arşivi