Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Mesut Özil, Almanlara ayna tuttu

Mesut Özil, Almanlara ayna tuttu

Çilekeş bir “gurbetçi” çocuğu Mesut Özil.

Dünya kupası maçlarından sonra Almanya’da Alman medyasında, özellikle Nazi ruhunun en ilkel temsilcisi Bild gibi kitle gazetelerinde Erdoğan’la çektirdiği fotoğraf servis edilip de ırkçı saldırıların hedefi hâline getirilince, Alman millî takımını bıraktığını açıkladı “gurbetçimiz”.

Sosyal medya hesaplarından yayınladığı açıklama Almanya’da şok etkisi yaptı.

Anlaşılan o ki, Mesut Özil’in Almanların ırkçılıklarını yüzlerine vurması, bunun Almanya’da küçük ölçekli bir depreme yol açması pek beklenmiyordu.

Bir açıklamayla Almanların Nazi geçmişlerinin nasıl hortlayabileceğini gözler önüne serdi Mesut Özil.

Özil’in “başarılı olunca Alman, başarısız olunca Göçmen” olarak görüldüğünü hatırlatması, Alman kamuoyunu rahatsız etti.

Bu ırkçı, ayırımcı saldırganlık, sadece Mesut Özil’in başına gelmedi. Fransa’da da, bazı başka Avrupa ülkelerinde de yaşandı, yaşanıyor...

Alman şansölyesi Angela Merker, Mesut Özil’e destek verdi ama bu Almanların ırkçılıklarını örtmeye yetmedi tabii.

Mesut Özil hâdisesinin patlamasında -köklerine ihanet ettiği için önü açılan, geldiği yere gelen- Cem Özdemir belirgin bir rolü oldu. Celladına âşık tasmalı çekirge olmak böyle bir şey olsa gerek!

GURBETÇİLERİMİZİN TÜRKİYE’DEN KOPMAMALARI, AVRUPA’LILARI ÇILDIRTIYOR!

Mesut Özil’in çıkışını biraz yakından ve derinlemesine okumak gerekiyor.

Almanları, gurbetçilerimizin bulunduğu diğer Avrupa ülkelerini tedirgin eden önemli bir mesele var: Entegrasyon meselesi.

Bütün Avrupalıların entegrasyondan anladıkları şey, aslında, asimilasyon, yani göçmenlerin köklerini unutmaları, Avrupa içinde bütünüyle erimeleri.

Özelde Almanlar, genelde Avrupalılar açısından bakıldığında, felsefî boyutları olan köklü bir sorunla karşı karşıyayız burada.

Başka ülkelerden Avrupa’ya, Avrupa ülkelerine köle olarak getirilen ya da göçmen olarak gelen insanlar, genelde bir kaç kuşak sonra ya bütünüyle asimile oluyorlar ya da ötekileştirilerek varoşlara hapsediliyorlar.

Türkiye’den Avrupa’ya, özellikle de Almanya’ya göçmen olarak giden gurbetçilerimiz için aynı şeyi söylememiz biraz zor: Türkiye’den Avrupa ülkelerine giden gurbetçilerimiz, Türkiye’yle bağlarını koparmıyorlar. İletişim teknolojisinde yaşanan gelişmeler nedeniyle, televizyonlar üzerinden, Türkiye’de yaşıyor gibi yaşıyorlar Almanya’da: Türkiye’yi yaşıyorlar, Türkiye’yle yaşıyorlar, Türkiye’yle nefes alıp veriyorlar.

İşte bu, Almanları çıldırtıyor! Avrupalıları çileden çıkarıyor!

İNSAN İNSANIN KURDU DEĞİL, YURDU, UMUDU VE UFKUDUR...

Türkiye’den gelen göçmenlerin Türkiye’den kopmamaları, Almanya’da bizim gurbetçilerimize karşı ırkçı, ayırımcı tavırların, ırkçı saldırıların artmasına yol açıyor.

Uzun vadede, bu durum, Almanya açısından büyük sorun olarak görülüyor.

Almanların da, Avrupalıların da bu sorunu halledebilmeleri pek mümkün görünmüyor. Bütün Avrupa ülkeleri de, özellikle de Almanya da, “ırk-merkezli”. Dolayısıyla farklı dinlere, kültürlere mensup toplumlarla ya da topluluklarla nasıl bir arada yaşanabileceğini bilmiyorlar.

Dün de böyleydi bu, bugün de böyle, yarın da böyle olacak...

Demokrasi, özgürlükler, insan hakları gibi söylemlerin Avrupa’da bu kadar yoğun olarak dillendiriliyor olmasının en önemli nedenlerinden biri bu işte: Farklı kültürlerle, farklılıklarla bir arada yaşama fikrinin ve tecrübesinin olmayışı.

Farklı dinlere, kültürlere, medeniyetlere mensup toplumlarla, halklarla bir arada yaşama, kendinden farklı olana hayat hakkı tanıma, kendi dünyasını kurma tecrübesi, en gelişmiş örnekleriyle sadece İslâm medeniyeti tarihi boyunca Müslümanların başarabildikleri bir hakikat.

Medine’den süt emen bütün İslâm medeniyeti havzalarında farklı kültürlerle, dinlerle onlardan beslenmesini ve onları beslemesini bilerek birlikte yaşama tecrübesi sadece bizim, biz Müslümanların, Abbasîlerin, Endülüs Müslümanlarının, Osmanlıların dünyaya hediye ettiği, başka medeniyetlerin ulaşamadıkları ve aşamadıkları bir tarihî hakikat.

Aslında bu tarihî hakikat, geleceğin dünyasında, eğer önümüzdeki bir asır içinde yeniden toparlanabilir, köklü, muhkem bir medeniyet atılımı gerçekleştirebilirsek, dünya tarihini yeniden bizim yapabileceğimizin göstergesi bu, aynı zamanda.

Özetle: Her zaman söylediğim gibi, Batı’da insan insanın kurdudur. Bu hep böyle olagelmiştir. Bizde ise insan insanın kurdu değil, yurdu, umudu ve ufkudur.

MESUT ÖZİL, AYNA TUTTU

Başka dinlere, kültürlere, medeniyetlere mensup toplumlara hayat hakkı tanımayan, başkalarına korkuyla bakan, öteki, canavar olarak yaklaşan ve başkalarının -medya yoluyla üretilen zaafları- üzerinden kendini yeniden-üreten, küre üzerindeki hâkimiyetini bu şekilde meşrulaştırmaya çalışan bir uygarlığın insanlığa verebileceği sadece emperyalizmler, sömürgecilikler, katliamlar, savaşlar, çatışmalar ve gözyaşıdır.

Mesut Özil hâdisesi, ne ilk ne de son hâdisedir. Bütün Avrupa tarihi boyunca yaşanan ırkçılık, başka kültürlere düşmanlık, dışlayıcılık hâdiselerinden sadece biridir.

Luther’in “Yahudileri imha planı”nı, bu tür fikirlerin, Nazi katliamı gibi katliamları hazırladığını unutmayalım.

Mesut Özil, ırkçı ruhlarıyla, bu ruhun geçmişte ve hâlihazırda yaşanan ürpertici örnekleriyle ilgili önemli bir ayna tuttu Almanlara.

Elbette ki, az da olsa, Almanya’da ırkçı saldırılara ve söylemlere karşı çıkan güçlü akımlar, çevreler var. Ama bunların ortaya çıkan manzarayı değiştirmeye yetmediği anlaşılıyor.

Mesut Özil’in Alman medyası tarafından linç edilmesi, “şeytanlaştırılması”, Almanların, onun tuttuğu aynaya bakmaya niyetlerinin de, mecallerinin de olmadığını gösteriyor. Vesselâm.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Kaplan Arşivi