Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Dalga-kuramazsak yok oluruz!

Dalga-kuramazsak yok oluruz!

Amerikan emperyalisti, Türkiye’ye karşı ekonomik savaş başlattı...

ABD ile ilişkilerdeki gerilimin -en azından bir süre daha- tırmanacağı anlaşılıyor.

Ama orta ve uzun vadede, Türkiye toparlanır da bölgemizi toparlayacak bir güce ulaşacak olursa, ABD’nin de, Avrupa ülkelerinin de bundan çok rahatsız olacaklarını, Türkiye’ye karşı iki tavır geliştireceklerini söyleyebiliriz: Ya Türkiye’nin gelişine sessiz kalmak, Türkiye’yle işbirliği yapmak zorunda kalacaklar ya da Türkiye’ye açıkça saldırmak!

Türkiye, henüz gelebilmiş değil. Pek çok açıdan büyük mesafe kaydetti ama maddî bakımdan kendi ayakları üzerinde duracak bir güce ulaşmış değil. Bundan daha önemlisi de, maddî bir saldırıyla veya yıkımla karşı karşıya kaldığımızda, manevî bakımdan dimdik ayakta durabilmemizi mümkün kılacak dinamikler yeterince sağlam, muhkem değil.

Türkiye’nin her bakımdan gelebilmesi hem maddî hem de manevî bakımdan güçlü olabilmesiyle imkân dâhiline girecektir.

Önce dalga-kırmamız, önümüzdeki maddî-manevî çakıl taşlarını temizlememiz, engelleri ortadan kaldırmamız gerekiyor. Dalga-kırdıktan, ayaklarımız üzerinde durabilecek bir maddî-manevî güce ulaştıktan sonra dalga-kurma’ya, yeni bir dünyanın kurulmasında belirleyici roller oynamaya başlayabiliriz ancak.

Burada üç yıl önce bu iki ayaklı temel varoluş meselemizi kaleme aldığım, ilgilileri izlenecek yol haritası konusunda hasbelkader uyarmaya çalıştığım bir yazımı sizlerle aynen paylaşıyorum.

HER YER ÇÖKERTİLDİ, TÜRKİYE ÇÖKERTİLEMEDİ!

Tunus devriminin bilge lideri Râşid el-Gannûşî, “Osmanlı olmasaydı, tıpkı Endülüs gibi Fas, Cezayir ve Tunus’ta da İslâm’ın izleri silinecekti” diyor.

Ve son Türkiye ziyaretinde, Kuzey Afrika’yı Haçlı saldırılarından koruyan Sinan Paşa’nın mezarını İstanbul’da buluyor, Sinan Paşa’nın kabrinin başında çocuklar gibi hıçkırıklara boğuIarak ağlıyor.

İki asırdır Batılılar tarafından sömürgeleştirilen İslâm dünyası, Balkanlardan Afrika’nın içlerine kadar yeniden Türkiye’nin toparlanması ve İslâm dünyasını toparlayabilmesi için Türkiye’ye bakıyor, bize dua ediyor gece-gündüz.

İslâm dünyası bize iki nedenle bakıyor, ümitlenmek istiyor. Birincisi, İslâm dünyasının işgal edilmeyen, Batılılar tarafından paçavraya çevrilmeyen bölgesi, ülkesi kalmadı neredeyse. Afganistan, Irak işgal edildi ve büyük bir kaosun eşiğine sürüklendi. Pakistan, atom bombası yaptı diye hadım edildi, paçavraya çevrildi. Arap yarımadası, her Allah’ın günü yeni kaoslarla, yeni işgallerle ve yeni iç çatışmalarla çalkalanıyor... Arap dünyasında sınırlar yeniden çizilecek. Yeni çatışmalar kapıda...

Balkanlar perişan. Kafkaslar perişan. Müslüman Afrika perişan. Türk dünyası perişan.

Özetle, her yer karıştırıldı ve kaosun eşiğine sürüklendi. Türkiye de hem içeriden hem dışarıdan karıştırıldı ama kaosun eşiğine sürüklenemedi.

Dahası, dünyada son yüzyıl içinde her şeyini yitiren tek ülke olarak tarihe geçti. Sözgelişi Arap dünyası her şeyini yitirmedi ama paramparça edildi. 100 yıl önce her şeyini yitiren Türkiye, 100 yıl sonra yeniden umut hâline geldi.

Fakat burada ayartıcı bir nokta var: Türkiye, bilfiil umut değil bilkuvve umuttur sadece. Türkiye’nin ne İslâm dünyasını toparlayabilecek fiilî gücü, imkânları ve kaynakları var; ne de dünyaya sunabileceği köklü bir medeniyet fikri ve böyle bir medeniyet fikrini teorik ve pratik olarak insanlığa anlatabilecek öncü kuşakları, medyası, kültür, sanat ve düşünce dünyası.

BİR TARİH FELSEFESİ: DALGA-KIRMA VE DALGA-KURMA

Yaşananları imkânları ve zaaflarıyla bihakkın görebilmemiz için önümüzü, zihnimizi ve yolumuzu açacak bir tarih felsefesi yapmamız gerekiyor.

Tarih, temelde iki aşamalı bir sürecin işletilmesiyle yapılabilir: Birincisi, dalga-kırma süreci, ikincisi ise dalga-kurma süreci.

Türkiye, gerçekleştirdiği büyük ekonomik ve stratejik atılımlarıyla korunaklı bir duvar ördü ve dalga-kırma sürecinde önemli bir mesafe kat etti. Dalga-kırma sürecinin başarıyla tamamlanabilmesi için dalga-kurma sürecine geçilmesi ve küresel sisteme karşı önce İslâm dünyasının, sonra da insanlığın önünü açacak bir yarma harekâtının yani medeniyet meydan okumasının gerçekleştirilebilmesi gerekiyor.

MADDÎ BÜYÜME VE MANEVÎ ÇÖZÜLME

Önce şu: Türkiye gibi, henüz yörüngesini bulamamış, kültürel şizofreninin ve aşağılık kompleksinin bütün kesimlerde dizboyu olduğu bir ortamda, ekonomik dolayısıyla maddî büyüme, manevî çöküşle (yani kültürel, sosyal, ahlâkî ve sanatsal dekadans’la / tefessüh’le) sonuçlanır.

Maddî büyüme, manevî -kültürel, sosyal, entelektüel, sanatsal ve ahlâkî- temellere dayanmazsa, felaketle sonuçlanır: Toplum, maddeyi, gücü, çıkar/cılığ/ı, kariyerizmi, bencilliği, hızı, hazzı putlaştırır, tam bir dekadans’la dans’ın eşiğine yuvarlanır.

Türkiye, maddî olarak büyüyor ama manevî olarak çözülüyor, büyük bir çöküş yaşıyor.

Bu çözülmeyi ve çöküşü önlemenin tek yolu var: Dalga-kırma sürecinin vakit geçirilmeden dalga-kurma sürecine dönüştürülmesi. Dalga-kırma sürecinde örülen korunaklı duvarın dalga-kurma sürecinde kurucu ve koruyucu bir hisar inşasına evrilebilmesi.

Bunun için beş temel alanda devrim niteliğinde büyük hamlelere ihtiyacımız var: Medya, eğitim, kültür, sosyal yapı ve gençlik.

Bu beş alanda sefih bir sekülerleşme ve tefessüh yaşanıyor. Eğer bu beş hayatî alanda İslâmî değerler, anlam haritaları ve kök-paradigmalar üzerinden yeniden Müslümanlaşmamızı sağlayacak bir dalga-kurma harekâtı gerçekleştiremezsek, bu toplumun kökleri kurur, ülke kıyıya vurur ve kurda kuşa yem olur. Olan, bize bakan, umutlarını bize bağlayan İslâm dünyasına olur...

Benden hatırlatması...

Vesselâm.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Kaplan Arşivi