İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Cool America…!

Cool America…!

Barack Hüseyin Obama'nın sürpriz olmayan seçimiyle, “siyah devrim” yaşayan Amerika'da, Martin Luther King'in rüyası ile Malcholm X'in isyanını Beyaz Saray'a taşındığı yanılsaması bir süre sonra yerini hep bildiğimiz acı gerçeğe bırakacak. Ama yine de sevinelim, moral bulalım, küçük de olsa umutlarımızı yeşertelim.

Amerikan tarihi açısından derin bir kırılma yaşanıyor, doğru. Siyahlar ve ötekiler devlet iktidarı üzerinde söz sahibi oldular, doğru. Kenya'dan Endonezya'ya kadar dünyanın en az doksan ülkesini sevinç dalgası sardı, doğru.

Bir yetim çocuk dünyanın en güçlü ülkesini yönetir oldu, doğru. Fakirlikle iyi eğitimi, beyazla siyahı, barışla Amerikan iktidarını, imajla gücü, Müslümanıkla Hristiyanlığı kendi kişiliğinde birleştirdi.. Hepsi doğru.

Siyasi ve ekonomik gerileyişini saldırganlıkla kamufle etmeye çalışan, refah güvenliği ve emperyal hırsları için dünyanın bütün zenginliklerine saldıran, kendi içinde derin ırkçı ve kültürel ayrışmalar yaşayan Amerika için bütün bu özellikleri bünyesinde taşıyan başka bir aday bulunabilir miydi?

Obama heyecanını küçümsüyor, hafife alıyor değiliz. Ama bu duyguların çok uzun ömürlü olmayacağına inanıyoruz ve bunu paylaşmak zorundayız.

Siyah olmasının, geçmişi Müslüman olmasının, ezilen sosyal kesimden gelmesinin göz yaşartıcı ve göz kamaştırıcı hali dışında; neyin devrimini yapacağını, Amerikan toplumunu nasıl birleştireceğini, agresif dış politikasında ne tür değişiklikler yapacağını, dünya ile uzlaşma zemini sağlayıp sağlayamayacağını veya istese de bunları yapmasına izin verilip verilmeyeceğini bilmiyoruz. Bugüne kadar tanık olduklarımız, geçmişten öğrendiklerimiz bizi gerçekçi olmaya zorluyor.

Ekonomik sistemi belirleyenler aynı, sermaye baronları aynı, dünyayı soyan kurumlar aynı, Pentagon orada duruyor, dünya genelinde 750'den fazla ABD askeri tesisi aynen duruyor, Washington'ın 21. yüzyıla ilişkin güvenlik stratejileri ürkütücü özelliklerini koruyor. Bütün bunları değiştirmek mümkün mü?

Bilen bilir ki, bunların kökten değişmesi Obama'yı Mihail Gorbaçov'a dönüştürecektir. ABD'nin dünya lideri olma özelliğini yok edecektir. Bilen biliyor ki, zaten dünya böyle bir Amerika istiyor; küçülen, tek süper güç özelliğini kaybeden, biraz içe kapanan, emperyal hırslarını daraltan bir Amerika.

Obama seçildi de ne oldu? Sempati bütün günahları siler mi? Irak'ta öldürülen bir milyondan fazla insanı ne çabuk unuttuk? Afganistan'daki kıyımı ne çabuk unuttuk? Yeryüzünün en tenha köşelerinde kurulan işkencehanelerini, esir kamplarını, karakol gemilerini Amerika yapmadı mı? “Bir seçim, bir devrim” ve her şeyi sıfırdan başlatmak.. Mümkün mü? İnsanlığın ortak hafızası bu kadar zayıf mı?

Obama seçildi, siyah devrim sadece Amerika'ya değil, dünya geneline yayıldı. Şimdi “Cool America” modası aldı başını gidiyor. Cool America!.. Bembeyaz bir sayfa. Yepyeni bir imaj. Bütün çirkinlikleri örter nasılsa, değil mi? Bu da bildiğimiz Amerika işte... Hem kendini yeniliyor, hem dünya genelindeki imajını hem de bir dinlenme molası veriyor..

Obama ve demokratlar iktidarında Türk-ABD ilişkileri nasıl olacak? Bugüne kadar Ermeni tasarısı nedeniyle Cumhuriyetçileri isteyenler bile tavır değiştirmiş, “Obamacı” olmuş. Onlar da “cool America” takılıyor şimdi.

Hemen söyleyelim, Cumhuriyetçiler de kazansa, Demokratlar da kazansa, Obama Devrimi” de olsa Türk-Amerikan ilişkileri hiçbir zaman geçmişteki gibi olmayacak. Hiç kimse Türkiye'den öyle tek yanlı bağımlılık ilişkisi beklemesin. Türkiye'nin son birkaç yılını izleyenler bunun nedenini fark etmiş olmalı: Türkiye artık kendi yolunu çizen, kendi yörüngesini oluşturan, kendi bölgesinin merkezi olan, küresel ilişkilerde hiç olmadığı kadar söz sahibi olan bir ülke. Bu yüzden, Türk-Amerikan ilişkileri nitelik değişimine uğradı.

Roma'da yapılan İtalya-Türkiye Forumu'nun 5. toplantılarında, bu nitelik değişimin gösteren örneklerden biriydi. Fransa'nın; Türkiye'nin kendi bölgesindeki atılımlarına ortak olma çabası gibi, İtalya'nın da AB'den farklı olarak Türkiye ile özenli bir yakınlaşma çabası içinde olduğunu, Türkiye'nin gücüne yakınlaşmaya çalıştığını fark ettim. Artık AB ülkeleri, Türkiye ile ilişkilerini AB şemsiyesinin dışında ikili olarak ilerletmek için azami çaba sarfediyor. Bu, başarının ve gücün göstergesidir. İtalya örneğinde olduğu gibi, Türkiye AB ülkeleri arasında da etkinliğini özel ilişkilerle artırıyor. Forum çerçevesinde STK işbirliğinin yanında bir çok alanda ortaklıkların projelendirilmesi oldukça sevindirici.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile İtalya Dışişleri Bakanı Franco Frattini'nin konuşmaları sırasında hep bunu düşündüm. Frattini'nin; “Türkiye'nin AB'ye ihtiyacından çok AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı var” diyerek Türkiye'nin son yıllardaki başarılarını “AB'nin gücü” olarak tanımlaması aslında anlatmak istediğimi net olarak ortaya koyan iki cümle. Türkiye yakın çevresinde AB'den daha ağırlıklı bir güç haline geldi ve her ülke bunun farkında.

Amerika da farkında. İşte bu yüzden Türk-Amerikan ilişkileri farklı olacak. Obama seçilmeseydi de böyle olacaktı.

Amerikan seçimlerinden bu kadar heyecan duyanların Türkiye'nin bu tarihi yürüyüşünü de, bütün önyargılarını bir kenara bırakarak, teslim etmeleri, bundan da heyecan duymaları gerekiyor. ABD, yaşadığı heyecanla o kadar derin krizlerin üstesinden gelmeyi düşünebiliyorsa Türkiye neden yapamasın.

En iyisi biz şimdilik “cool Amerika” modasının dinmesini bekleyelim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi