Tam bir tersyüz hali

Tam bir tersyüz hali

Malum; çirkin insan yoktur, bakımsız insan vardır, önemli olan da iç güzelliğidir.
Eş, dost ve akrabaları, evlenmek isteyen Temel’e, mahallenin en “bakımsız” kızını öneriyorlarmış.
Kabalık etmek istemeyen Temel, “O kız, nasıl desem bilmem ki, galiba bana uymaz” dedikçe, etraftakiler de kızı övmeye başlıyorlarmış:
“Sen dış görüntüsüne bakma. O kızın bir içi var, o kadar güzel, o kadar temiz, o kadar saf ve asil ki! Aklını kullan, fırsatı kaçırma!”
Bir gün, dostları fazla yüklenince Temel’de de sigorta atmış tabii:
“Bana bakın” demiş, kararlı ve sinirli bir sesle, “İçini dışına çevirin, evleneyim!”
Sadece Temel’in hikayesindeki gibi değil, neredeyse hayatın her alanında yaşanan bir iç-dış çelişkisiyle karşı karşıyayız.
Temel gibi sadece dış görünüşlere ya da eylemlere bakarak hüküm vermeye çalışan nice insan, bir süre sonra, meftunu olduğu güzelliklerin, içerideki hangi ufuneti, hangi çirkinlikleri örtüp maskelediğini farkettiğinde derin acılarla sarsılabiliyor.
Tebessümlerin arkasında sinsi düşmanlıklar, sarılmaların arkasında zehirli hançerler, dostlukların yanıbaşında derin hesaplar, süslü nutukların arkasında en hoyrat niyet ve uygulamalar kol geziyor çoğu kez.
Temel’in istediği “insanları ters yüz etme” gerçekleşebilse ve biz şurada, burada, orada, ticarette, siyasette, komşulukta, arkadaşlıkta tanıdığımız kişilerin içini dışına çıkarabilme yeteneğine sahip olabilsek, hayat bizim için belki iyice çekilmez hale gelirdi.
Bazen “cehaletin” lütfu, en az “bilmek” kadar cömert olabiliyor yani.
Hatta daha da fazla.
Hayatın derin alanlarına daldığınızda iç-dış çelişkilerinin çok farklı ve değişik versiyonlarına tanık olabiliyorsunuz.
Bazen, normalde içte ve içe ait olması gereken nice mahremiyet dışarıya taşırılırken, bazen de sosyal hayatın ta içinde olması gereken temel hak ve özgürlüklerin içeriye hapsedilmesini salık veren tuhaf reçetelerle karşılaşıyoruz.
örneğin, teknolojinin gelişmesine paralel olarak gittikçe daha da küçülen mikro kameralardan, aynı zamanda video kayıt da yapan cep telefonlarına kadar bir çok teknolojik alet, içeriye ait, içeride kalması gereken en insani mahremiyetleri bile, ticarete tahvil etmek suretiyle “dışarının” bir parçası haline getiriyor.
Gün geçmiyor ki, gizlice kaydedildikten sonra internet tacirlerine pazarlanan pornografik skandallara dair yeni bir habere tanık olmayalım.
İnsanlar bazen de kendi elleriyle kendi mahremiyetlerini sergiliyorlar tabii.
En özel aile kavgaları, evlilikler, nişanlanmalar, gelin veya damat olmalar ekranlarda milyonların izlediği şovlara dönüştürülüyor.
Daha olmadı; topluyorlar değişik insanları bir eve ve oradan, insanlardaki “içeriye bakma” merakını gıdıklayıcı canlı yayınlar yapıyorlar.
Bir yandan gerçek karakterini gizlemek için maskelerle dolaşmayı yeğleyen bir ahlak biçimiyle, diğer yandan içeriyi dışarıya vurmak için yapılan yarışlar, ne hazin bir çelişkiyi işaret ediyor değil mi?
Dünyanın bir çok yerinde, sözde modernlik ve çağdaşlık adına insanların en doğal inanç tezahürlerini bile ısrarla kamusal alandan çıkarıp özel alanın parçası haline getirmeyi dayatan zihniyetler, öte yandan da özel hatta mahrem alanın tamamen kamusal hale gelmesine her açıdan destek veren ve özendiricilik içeren telakkileri şırınga edip duruyorlar, toplumların üzerine.
özel alana ait olanlar kamusal alana çıkarılırken, kamusal alanda olması gerekenler özel alana hapsedilmek isteniyor.
İbretlik bir manzara…
Tam bir ters yüzoluş, tepetaklak ehram…
Tam bir “için dışa, dışın içe dönmesi” durumu.
Hani Barış Manço, o ünlü “Halil İbrahim Sofrası” adlı muhteşem şarkısında üç kuruşluk çıkarlar uğruna birbirinin gözünü oyan ve her türlü dümeni çeviren insanları tasvir ettikten sonra “Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna” der ya...
İşte insan tüm bu olup bitenlere baktığında…
Temel’in hayal ettiği gibi içi dışa çeviremiyor ama “içinin dışına çıktığını” hissedebiliyor en azından.
Bulantı veya kusma duygusu gibi bir şey yani!..
--------
münaşaka
Her fırsatta Baykal’ı eleştirerek değişimcilikten söz eden CHP Genel Başkan adaylarından Haluk Koç, Başbakan Erdoğan’ın başörtüsü yasağının kaldırılması gerektiğini söylemesine fena kızmış.
Belli ki, CHP’de her şey değişebilir ama…
Yasakçılık asla!...
---------
sözünözü
Şunu da anlamıyorum: Madem başörtüsünün sorun yapılmasının kimseye yararı yok, serbest bırakalım başörtüsünü. Bu yararsız sorundan toptan kurtulalım.
(Perihan Mağden)


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi