Metin Hasırcı

Metin Hasırcı

Cumhuriyet dönemi seçimleri(2)

Cumhuriyet dönemi seçimleri(2)

Daha sonra hükümet her ifadatında muhalefete ve bilhassa DP'ye karşı hâşin davranışlar sergiliyordu. Zaman içinde Reisicumhur İsmet İnönü'nün de bu sertliklere muvazi ifadeleri basında görülmeye başlayınca, Menderes ve Köprülü Hoca, Ankara Palas'a giderler ve orada Meclis reisvekili sıfatıyla anılan Ali Fuad Cebesoy Paşa'ya rastlarlar. Hemen masasına gidip, saygılarını arz ederler ve Paşa'ya:
“Efendim, Sayın Reisicumhurumuz İsmet Paşa hazretleri bize acaba neden hükümetin davranışlarına destek verecek sertlikle hitabda bulunuyorlar. Yoksa kendileri bizim seçimi kazandığımızda, zât-ı devletlerini makam-ı riyasetten indireceğimiz kanaatıne mi vardılar ki; bize böyle muameleyi ve ifadatı reva görüyorlar..” diye meram anlatıyorlar.
Akabinde de Paşa'dan müsaade isteyip çekiliyorlar. Ali Fuad Paşa'yı bir düşünce girdabında bırakıyorlar. Ali Fuad Paşa: “Şimdi bunlar bana bu dert yanışı niye yaptılar?” diye düşünmeye dalar. Yanına şef garson gelir ve Paşa'ya Çankaya'dan başyaverin kendilerini telefona istediğini bildirir. Telefonda başyaverden İsmet Paşa’nın kendisini beş çayına dâvet ettiğine muttali olur. Arabasına biner, yolda yüksek sesle düşünmeye başlar. “Şimdi İsmet Paşa bana yapılan ziyaretin sebebini soracak” der. Kendisine söylenenleri aktardığında İsmet Paşa'nın vereceği cevabın, ‘seni dolaba koymuşlar’ şeklinde olacağına kanaat getirir. Ancak başka da söylecek bir şey yoktur.
Ali Fuad Paşa diyor ki; “ ‘İsmet Paşa’ya mülâki olduğumda, Ali Fuad Paşa, Köprülü ile Adnan Bey sana ne anlattılar?’ diye konuştu İsmet Paşa. Ben de söylediklerini aynen tekrarladığımda, ‘Sanki biz seçimi kazansak, İsmet Paşa’yı Reisicumhurluktan indireceğiz kanaatini mi taşıyorlar’ sorusunu tevcih ettiler dediğimde; İsmet Paşa, kocaman bir ‘Yaaa!’ çekerek sükûta geçtiler.”
Birkaç gün sonra da Reisicumhur olarak verdiği bir demeç, kendisinin bütün partilere aynı mesafede olduğunu belirtmek suretiyle hükümete yakın davranışlarını bıraktığını gördüm diyor Ali Fuad Paşa.

1950 SEÇİMLERİ
Başvekil Şemseddin Günaltay, Dahiliye Vekili Mehmed Emin Erişirgil'in uhdesinde olduğu halde, hâkim teminatı altında yapılan 14 Mayıs 1950 seçimleri adetâ CHP'yi hiç ummadığı bir hezimete uğratmıştı. Seçim, emniyet ve dürüstlük bakımından pek mükemmel ve dürüstçe yapılmıştı. Ne var ki; rivayet olunur Abdurrahman Nafiz Gürman Paşa, köşke çıkıp Genelkurmay Başkanı sıfatıyla ve İstiklâl Harbi’nin yarbaylarından biri olarak İsmet Paşa’ya merbutiyeti, seçimi olmamış sayabileceklerini ifade etmesinin, İsmet Paşa tarafından hüsnükabul görmediği şeklindedir. Bir tahmin olarak ifade edeyim ki; İsmet Paşa, Köprülü ve Menderes'in, Ali Fuad Paşa'nın anlattıklarından ümitvâr olarak, Gürman Paşa'nın seçimleri yok sayan teklifine olumlu bakmamakta, o sözleremi istinat etmişti. Elbet bilemeyiz.
Öte yandan şu tespiti de yapmak elzemdir. Türkiye Cumhuriyeti rejimi, 1950 senesine kadar devlet yönetiminde çok sert, icraada hatıra ve gönüle bakan bir memur zihniyetiyle idare olunmuştur.
Anılarını okuduğumuz yüksek görev sahiplerinin, şirket-i hayriyeye telefon ederek kendisine bir vapur istediğini ve bu arzunun isaf olunduğunu görmüşüzdür okumanın sonunda. Karakollardaki disiplin ise pek muhkem olduğundan, ufak tefek hadiselerde karakol bünyesi içinde hâl yoluna konur olduğundan, mahkemelere pek iş düşmezdi. Hemencecik ilâve edelim ki; zabitiyle, polisiyle, savcısıyla, hâkimiyle ahali gerçek bir hemşehri gibi yaşarlardı. Bu vazife sahipleri, ahaliden büyük saygı görürler, çoğunluğu da bu ahaliye müşfik, kibar ve latifelerle yaklaşır, polis ağabeyler, subay ağabeyler muhitlerin birer akıl danışılacak müşavirleri gibiydiler.
Âşıklar birbirine kavuşmak için bu seviyeli insanların kendilerine kefil olabileceklerini ve onları kendileri hakkında referans göstermekten iftihar ederlerdi. Böyle bir hayat içinde ülkenin en büyük ve kalabalık şehri İstanbul böyle olduğunda, saydığımız hâller ülkenin diğer yerlerinin her birinde buradan daha iyi durumda olduğu düşünülse, yanlış olmaz...
14 Mayıs 1950 seçimlerinde meydana gelen iktidar değişikliği, yukarıda saydığımız güzellikleri örselemeye başladı. Adam, ‘demokrasi var öldürürüm’ diyebiliyordu. Eylemi tamamlayıp, idâm cezasına çarpıldığında da ‘hâni demokrasi vardı’ diye feryadı basıyordu.
Ülkemizin, biri Ankara’da, diğeri İstanbul'da iki üniversitesi vardı. Buralarda okuyanlar ve mezunlar parmakla gösterilecek kadar azdı. Okuma-yazma seviyesi % 50'yi bulmuyordu. Ülkemiz girmediği 2. Dünya Savaşı’nın, savaşan ülkelerinden farksız bir fakruzarurete düşmüştü. Marshall yardımı 1948'lerde başlamıştı. Kore'ye komünizme karşı savaşmak üzere gönderilen 4500 kişilik 2. Zırhlı Tugay, ülke kalkınmamızın sermayesi Mehmedçiğin bir haylisinin oradaki şahadetleridir. ABD yardımları, açılan krediler ülkemizin karayolllarına verilen ehemmiyet, büyük şehirlerin imarı, büyük şehirlere inşaat işlerinde çalışmak üzere nice insanımızı köylerinden şehirlere taşımıştır. Allah, onlardan razı olsunlar, gelirlerken seccadelerini de beraberinde getirdiler.
DEVAMEDECEK

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Metin Hasırcı Arşivi