Metin Hasırcı

Metin Hasırcı

Eli sopalı Başvekil

Eli sopalı Başvekil

Osmanlı Devleti’nde başvekil ünvanlı tek kişi Ahmed Vefik Paşa’dır. Çok kıymetli bir devlet adamıdır. Sultan 2. Abdülhamid’in iki defa başvekil ünvanıyla sadarete getirmiş olduğu bir zattır. Sultan Abdülhamid-i Sâni’nin 167. doğum yıldönümü olan 21/Eylül/2009’da padişah ile zaman zaman arası açılan fakat Sultan Hamid’e sadakati hayli takdire değer seviyede olan biridir Ahmed Vefik Paşa.
Yazımıza başlık olan terkip, Cemal Kutay merhumun “Türkiye ve İstiklâl Mücadeleleri Târihi”nin 16. cildinin 14. sayfasındaki malumattan süzdüklerimdir. Merhum Kutay demekte ki: “Berlin kongresinin günlerinde Rus murahhasları askerlerinin İstanbul’u işgal etmelerini istedikleri sırada, Tatavla(şimdiki Kurtuluş)’daki Rumlar da bu Rus isteklerini körüklemek için isyan çıkarmaya çalışıyorlardı. O sıralarda Ahmed Vefik Paşa, başvekil ünvanına hâiz olduğu halde devletin sadrazamıydı. Zaptiye Nâzırından gelen bir yazıda, söz konusu Rumlar üstüne asker yollanması yer alıyordu. Rumlar da askerin müdahalesini cana minnet biliyordu. Ahmed Vefik Paşa, arabasına bindiği gibi doğruca Tatavla’ya gitti. Ortada dört-beşyüz kadar Rum toplanmış, bağırıp çağırmaktaydılar. Ahmed Vefik Paşa arabadan inmiş ve elinde sopası olduğu hâlde kalabalığın üzerine yürümeğe başladı. Birinin, elinde sopasıyla üzerlerine geldiğini görenler, bu gelişten korkuya düşmekten ırak kalamadılar. Romatizmalı ayaklarıyla yere inip, en yakınındaki bir Rum’a elindeki sopayla vurup onu yere yıktıktan sonra diğerlerinin üzerine yürümeğe başladı. Rum palikaryaları haşmetli görünüşü ve arabasındaki arma ile arasında bir bağ görerek firarın yoluna düştüler. Böylece Tatavla meydanından kaçmak suretiyle eli sopalı sadrazamın elinden hâlas oldular.
Saraya dönen Ahmed Vefik Paşa, derhal Zaptiye Nazırını yanına celb ettirdi. Yaklaştığında ise ‘yanıma gel’ diyerek gürledi. Birkaç adım kala, iki parmağını V harfi gibi yaparak, nâzıra doğru uzatarak, ‘Ben adamın iki gözünü birden oyarım. Miskin herif! Taburla asker sevk edeceğine kendin gidip de o karga derneğini neden dağıtmadın? Devletin başına gaile mi açmak istiyorsun?’ diye bağırıyordu. Hemen nâzırı görevinden orada, azletti.
Sultan Abdülhamid han-ı sâni, devletin tanınmış kimselerinin -bilhassa yüksek makamlarda vazife görmüş bulunanlar, sivil ve askeri paşalar dahil olmak üzere- vefat etmişlerinin nereye defnolunacağının kendisine sorulması istikametinde bir talimat vermiş olmasından bu talimat dahilinde hareket edilmekteydi.
Buna bağlı olarak Ahmed Vefik Paşa hakkında da emr-i hak vaki olduğunda da aynı istikamette hareket edilerek, padişaha arzuy-u şahane sorulmuştur. Cevap ‘Rumelihisarı’nda bulunan Kayalar kabristanına gömünüz ki, Robert Kolej’de çalınan çan sesleri kıyamete kadar kulaklarında çınlasın’ olmuştur.”
Öte yandan aynı sayfada daha üst bölümde Kutay şunları ortaya koymaktadır: “..Ahmed Vefik Paşa zamanında devrin ekâbiri (büyükleri) ölünce, umumiyetle ya Sultan Mahmud türbesine yahut Eyüpsultan’a gömülürlerdi. Ahmed Vefik Paşa ise, çok sevdiği ve bütün hayatını içinde geçirdiği Rumelihisarı’na gömülmek istemişti.” Gerçekten de Ahmed Vefik Paşa’nın çok uzun zaman devlet hizmetinden uzak tutulmasında dönemin ileri gelen devlet adamlarının müştereken rol oynadıkları pek bilinmektedir. Bu nevi şahsına mahsus, vatanperver ve Türkçülüğü İslâm’la sentezlemiş yüksek beyin sahibi devlet adamı A.Vefik Paşanın bir gün şunları söylediğini ifade ediyor merhum Kutay: “ ‘Ben bu heriflerle bütün hayatımda uğraştım. Onlarla beraber gömülüp de ahirette de mi uğraşacağım? Sonra padişahımız benim onları iğfal ettiğimi zannederek huzur-u şahanesi münselib olur.’ A. Vefik Paşa’nın bu sözlerini Sultan Hamid’e yetiştirmişlerdi.”
Biz de demekteyizdir ki; Ahmed Vefik Paşa’nın torunu, dedesinin doğumunu hicri 23/Şevval/1238, miladi târih olarak da, 3/Temmuz/1823 olarak tespit eylemiştir. Ancak İbnü’l Emin Mahmud Kemâl İnal merhum Babıâli’deki görevi icabatından olarak, yüksek mevkıi sahiplerini kendi el yazılarıyla yazılmış tercemei hallerini almak ve bunu devlet sicillerine aktarmak gayesiyle yapmış olması Ahmed Vefik Paşa’nın torununun tespit ettiği 1238 hicri târihi tashih ederek 1228 olduğunu tespit etmiştir. Günümüzün insan kaynakları dediğimiz branş ile hem ahenk olan İbnü’l Emin Bey, bu hicri târihi miladi takvime çevirdiğinde 1823 yılını Ahmed Vefik Paşa’nın doğum yılı olarak ortaya koymuş oluyor. Bu vaziyette miladi olarak 1891-1813=78 yaşında, hicri olarak da, 1309-1228=81 yaşında olduğu halde vefat etmiş bulunuyorlar. Biz gerek Sultan Hamid’e gerekse Ahmed Vefik Paşaya rahmetler diliyoruz. Fiemanillah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Metin Hasırcı Arşivi