Generallerin şiirlerle konuşmaları

Generallerin şiirlerle konuşmaları

“Yaralara merhem sürmek yerine Nesillere zehir vermek nedendir İnsanları sevip saymak yerine

Masumlara kini yaymak nedendir.

Gördün mü Türklerden daha merdini

Düşmandan kurtulan güzel yurdunu

Baharda Nisanın yirmi dördünü

Katil Türkler diye anmak nedendir?”

(Nejat Muallimoğlu, “Deyimler, Atasözleri, Beyitler ve Anlamdaş Kelimeler” sayfa 99, İst 1983, “Ermeni Teröristler” maddesi)

Bu şiiri kim söylemiş olabilir?

Bazılarının yaftalamasıyla ırkçı, kafatasçı, milliyetçi bir şair veya siyasi mi söylemiştir?

Veya Ermenilerden özür dileyenleri aşağılayan bir yazar mı söylemiştir bu şiiri?

Şairin kim olduğunu şair kendisi söylesin:

“Panos der Ermeni asıllı Türküm

İftihar ederim yok benim korkum

Panos’um Yunus’tan olmadı farkım

Ellerdeki maşa olmak nedendir?”

Şair Panos, 1915 yılında tehcirle Konya’ya gönderilen Artin Özararat’ın oğludur. 1919-1985 yılları arasında Konya’da yaşamış ve Konya’ya defnedilmiştir.

Bugün tartışılan olayların içinde doğup büyüyen Ermeni asıllı sanayici ve şair Panos böyle derken benim bir şey söylemem uzaktan gazel okumak gibi olur.

***

Asker deyince ömrünün en değerli zamanlarını ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamakla görevli olan ve bunun için her gün eğitimini devam ettiren, malzemesi genellikle silah çeşitleri olan insanlar hatırlanırken bir de baktık ki emekli generallerimiz birbirleriyle tartışırken ağız namlularına kurşun yerine kelimeleri sürmüşler.

Hem de Mevlana imalatı, Ziya Paşa imalatı olan ve şiir kalıbında dökülen kelimeleri kurşun gibi sıkmışlar birbirlerine.

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İlhami Erdil, eski Genelkurmay başkanı Orgeneral Hilmi Özkök için “bardağında şarap yerine kola vardı” demesi üzerine Hilmi Özkök bey, Mevlana’nın:

“Suskunluğum asaletimdendir

Her lafa verilecek cevabım vardır

Lakin lafa bakarım laf mı diye

Adama bakarım adam mı diye...” sözleriyle cevap vermiş.

İlhami Erdil bey de ona Ziya Paşa’nın:

“Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

“Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”

şiiriyle karşılık vermiş.

Şiirle konuşmaları iyidir ama şiirle atışmaları yakışmıyor bir.

İki, Genelkurmay başkanlığı yapmış Orgeneral Hilmi Özkök beyefendi, içkili bir sofrada bardağına kola doldurtup içki içiyormuş havasını vermesi hoşuma gitmedi.

İç ve dış güvenlikten sorumlu Atatürkçü bir general, içiyorsa içtiğini, içmiyorsa içmediğini rahatlıkla söylemesi gerekir.

Bu durum, muhafazakar bir müdürün lisesinde merdiven altında namaz kılarken, ne idüğü belirsiz bir cep telefonu manyağı tarafından suçüstü görüntülenen öğrenci basında tartışılırken müdürün, “Araştırıyoruz, müfettiş istedik, çok yakında kamuya sonucu bildireceğiz” demesine benziyor.

Halbuki o müdür “Ne olmuş yani, halkının yüzde doksan sekizi Müslüman olan ülkede bundan daha normal ne olabilir.

Bu konuda kendimi suçlu hissediyorum. Bu öğrencimizi merdiven altında sağlıklı olmayan bir ortamda namaz kılma zorunda bırakmışım.

Öğrencimden ve bütün milletimden özür diliyorum ve en kısa zamanda öğrencilerin rahat namaz kılabilecekleri temiz bir yer hazırlayacağım” demesi gerekirdi.

Sözümüzü Mevlana’ya nisbet edilen ama aslında ondan önce Fudal ibni Iyaz tarafından söylenen “Dostsuz kalmış dünyada hatasız dost arayan” sözüyle bitirelim.

Not: Mevlana 1273 yılında vefat etti. Mevlana’dan 207 yıl önce vefat eden Muhaddis, Beyhaki (994-1066) Şuab-ül iman, 6/330, hadis 8383 eserinde sözün Fudayl (öl: hicri 187 miladi 803)’a ait olduğunu senediyle beraber söylüyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi