Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Haberli mi, habersiz mi?

Haberli mi, habersiz mi?

Hâlâ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Olmert'in ziyareti dolayısıyla Gazze saldırısından haberli mi habersiz mi olduğu tartışması sürüyor. Bu polemik, Baykal ve Bahçeli'nin sözleriyle birlikte iç politika malzemesi de oldu. İsrail bilerek ve kast-ı mahsusa ile bu polemiği besledi. Zira burada teammüden belirsizlik politikası izledi. Her tarafa çekilebilecek açıklamalarda bulundu. Lakin Türkiye'nin Gazze hususundaki sistematik tavrından ve ‘saygısızlık ettiler’ sözlerinden Olmert'in 5 saatlik görüşmeye rağmen bu konuda ser verip sır vermediği anlaşılıyor. Ve dahası Gazze saldırısından hemen bir gün önce bu defa Olmert'le telefonla görüşmesi yapmak istiyor ama Olmert gizli saldırı niyetini açık etmemek için telefona çıkmıyor. Bu Türkiye açısından bardağı taşıran son damla oluyor. Saldırı başladıktan sonra da Erdoğan'da haliyle kandırılmışlık havası hakim oluyor. Türk basını ve siyasetçileri muhtemelen bu ayrıntıları bilmediği veya görmediği için saldırıdan sonra hükümetin İsail'e bu kadar ağır söylemini yadırgıyorlar. Diplomatik dilin dışına çıkıldığını söylüyorlar. Halbuki Başbakan Erdoğan bunun sebebini açıkça ortaya koydu. Birincisinde, Ramallah girişinde kendisini yarım saat bekleterek, ikincisinde de saldırı arefesinde Ankara'ya geldikleri ve 5 saat boyunca görüşme yaptıkları halde tek kelime ile mevzuya girmemeleri ve bu suretle kendilerini gafil avlamalarıdır. Aslında, Başbakan Erdoğan'ın ‘saygısızlık’ tabiri yapılanlar yanında hafif kalıyor ‘İğfal edildik veya gafil avlandık’ deseydi, herhalde daha iyi olurdu. Lakin Haaretz gazetesinden Zvi Bar'El'in yazdığı gibi bu saldırıyla birlikte üç ülkenin İsrail'le münasebetlerinde bir soğukluk arız olmuş ve İsrail bu saldırıyla hem kamuoyu savaşını kaybettiği gibi, aynı zamanda diplomaside de bazı dost ülkeleri karşısına almıştır. Katar, Ürdün ve Türkiye gibi.
Şüphesiz Daniel Pipes'in yazdığı gibi, 1 Mart tezkeresi ve sonuçlarıyla birlikte Bush, ABD hesabına Türkiye'yi kaybetmiştir. Bush'un 8 yıllık icraatında Pipes'a göre onlarca kayba mukabil sadece iki tane kazanım vardır. Bu, Saddam'ın devrilmesi ve Kaddafi'nin anahtar teslimi kitle imha silahları tesislerini bir gemiye doldurup ABD'ye göndermesidir. Bunun dışında karnesi hep kırıklıklarla doludur. Baş kırıklık ise Türkiye'nin özellikle kitle ve kamuoyu olarak kaybedilmesidir.

İsrail, Gazze saldırısıyla birlikte baltayı taşa vurmuştur. Hem kamuoyunun tepkisini çekmiş, hem de aracı konumunda olan Türkiye'yi kaybetmiştir. İsrail'e karşı tavrı sadece hükümet tavrı olarak görmek de eksik kalır. İlk defa MGK'da İsrail'e yönelik alışılmamış ve emsali görülmemiş ifadeler kullanılmıştır. Daniel Pipes'in ABD cephesi için söylediklerini Zvi Bar’El İsrail için söylemektedir. Gazze saldırısı ilişiklerde derin bir gedik ve yara açmıştır; bunun telafisi de kısa vadede mümkün değildir ve gölgesi şimdiden gelecek üzerine düşmüştür. İsrail'in başına buyruk ve nobran yaklaşımı ve Türkiye'yi iğfal etmesi sonucu Erdoğan yüksek sesle ve tonla İsrail'i eleştirmiş ve İsrail bundan ciddi olarak rahatsız olmuştur. İsrail'in Gazze ile ilgili Türkiye'ye yönelik siyasi yanlışa ikinci bir yanlış eklemişlerdir. Suriye tesislerini Türkiye toprakları üzerinden bombalanması gibi bu defa da Türkiye haberliymiş gibi bir havada saldırıya geçmeleriyle maksatlarının aksiyle karşılaşmışlar ve Türkiye ile ilişkilerde kalıcı hasar ve zemin kaybına uğramışlardır. Daha sonra telafi için Olmert, Erdoğan'ı arasa bile bu yüzden telefonuna da çıkmamıştır. Yine Tzipi Livni diplomatik hasarı tamir için Türkiye'ye gelmek istediyse de buna imkân verilmemiştir. Bu, Türkiye ile İsrail ilişiklerinde net kırılmadır.

Yalnız Haaretz yazarı Zvi Bar'El'in yazısında bazı somut hatalar da var. 1981 yılında Irak'ın nükleer aktörüne saldırısının arefesinde dönemin İsrail Başbakanı Menahem Begin'in Mısır'a giderek Sedat'la görüştüğünü; ancak bu saldırıyı ondan gizlediğini ileri sürmüş ve aynı konuma düşen Erdoğan'ın da buna öfke duyduğunu söylemiştir. Halbuki Arap kaynakları ve rivayetleri tam tersini söylüyor ve Menahem Begin'in bir gün önce yaptığı ziyaretle birlikte konuyu Sedat'a açtığını dillendiriyorlar. Muhtemelen, Tzipi Livni de 48 saat önce Mısır'a yaptığı ziyarette konuyu Mübarek'e açmıştır. Çünkü iki taraf arasında HAMAS'a karşı müşterek bir yaklaşım ve arzu söz konusudur. Yine son saldırıdan bir hafta kadar önce HAMAS'a karşı darbe planlayan Muhammed Dahlan'ın da İsrailli yetkililerle görüştüğü, belki de saldırı sonrası dönem için koordinasyon konusunu ele aldıkları ifade ediliyor. 28 Şubat süreci öncesinde de dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı da İsrail'i ziyaret etmiş ve bir gün sona 28 Şubat kararları ilan edilmişti. Onlar haber vermese de muhtemelen bizimkiler onları haberdar ediyor. Bununla birlikte son Gazze saldırısından sonra bölgedeki jeopolitik harita tamamen değişmiştir. Yılbaşı saldırısıyla birlikte Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin hem kendi halkı, hem de bölge halkı nezdinde itibarları düşmüş ve büyük mevzii kaybetmişlerdir. Gazze saldırısıyla birlikte Mısır ve Arapçılık söylemi gerilerken, Türkiye ve İslâmî söylemin yıldızı parlamaya başlamıştır. (Hüseyin Meczubi, 13/1/2009 El Kuds El Arabi).
Semih İdiz, İsrail lobisinin Erdoğan'ı defterden sildiğini ve üzerini çizdiğini yazmıştır. Şayet bu bedelse bile Gazze saldırılarına yönelik Türk halkının tepkileri ve siyasilerin tavırları, Türkiye'nin İslâm dünyası liderliğini perçinlemiş ve bu perçinleme şüphesiz Türkiye'yi geleceğe hazırlamaktadır. Graham Fuller'ın tespitiyle bu, yakalanan yüz yıllık momentum ve fırsatın kendiliğinden değerlendirilmesidir. Sonra insanın kendisine verdiği zararı kimse ona veremez ve İsrail de sonuçta kendi etmiş kendi bulmuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi