“Er kişi niyetine”

“Er kişi niyetine”

Rüzgârlara hükmeden, karıncanın dilinden anlayan Sultan Süleyman da içti bu dünyada ecel şerbetini.

Her derde deva bulan ama ölüme çare bulamayan Lokman da geçti bu dünyadan.

Ölüleri dirilten İsa için de hazır ecel şerbeti Azrail'in elinde.

Alemlere rahmet, Hazreti Muhammed bile ecel şerbetini içerek yükseldi Rafik-ı a'laya. (Allah'ın salatı ve selamı onların üzerine olsun.)

Ey Allah dostu, sen o kervanın ardında yürürken, düşmanların sana yardım etmek ve dostlarına çabuk kavuşturmak için kurşun yağmurlarına tuttuklarında sen, üstüne şemsiye almamıştın ama kurşunlar korkudan sana dokunamamıştı.

Ecel gelmeyince aşağılık ajanların kurşunlarının da hiçbir işe yaramadığını dünyaya gösterdin.

Ey iman abidesi, kızıl rüzgârlar estiği yıllarda birçoklarının gazel gibi rüzgâra kapılıp savrulduğu günlerde, güz mevsiminde gazel toplayan işçiler gibi kaybolan gazelleri toplayıp güzelleştiriyordun sen.

Ey vefa yumağı, nice ihanet zehirlerini döktüler gönül dünyana da sen, onların zehrini de panzehire çevirdin.

Dinle dopdolu gönlüne kin girecek yer bulamadı. Dostlarını bağrına bastın, düşmanlarının kinini af meltemleriyle temizledin.

Seherde açan güllerin kokusu gibi etrafına hep güven kokusu saldın ve dostlarını gönül bahçenden hiç çıkarmadın.

Yüreğinden kan gittiği günlerde hep gülen yüzlerle baktın da körpecik gönüllere ümitsizliğin girmesini engelledin.

Ey peygamber aşığı, sadakat kozanda geliştirdiğin cesaretle bütün şimşekler üzerine yürüdün.

Gazap yıldırımları, yanardağ lavları gibi üzerine abanırken yalnız iman paratoneriyle onları savdın.

Amerika'nın gönüllü uşakları sana kan kusturdular ama susturamadılar.

Herkes korku duvarlarının üstünü "Tedbir" sıvasıyla kapatırken "Tedbirsiz ölüme doğru gidilir mi?" diye ayıplarlarken sen, ölüm kurşunlarının arasından onlara sadakat ve cesaret rüzgârları estiriyordun.

Azrail'in, kişilerin yaşına, dişine, başına bakmadığını biliyor, eceli gelenleri izbelerde de saraylarda da bulduğuna, dünyanın en kaliteli doktorlarının elinden eceli gelenleri alıp gittiğine inanıyordun.

Onun için ölümden hiç korkmadan kaderini yaratan Rabbine doğru koştun.

Ölmemeye çare olmadığını bildiğinden, ölüm seni Hak yolunda yakalasın diye Hakka hizmetten bir nefes boyu ayrılmadın.

Bu dava uğrunda koşmak yeterli değil, uçmak gerekir inancıyla hareket ettin inşallah cennete uçtun.

Binlerce pusudan kurtuldun, sayısını bilemediğimiz kadar gencimizin imanına atılan tuzakları kırdın ve puslu bir günde bembeyaz karların üstünde aşık olduğun Rabbine kavuştun.

Saltanat koltuğuyla tabutun aynı ağaçtan yapıldığını bildiğinden makama değil Makam-ı Mahmud'a yöneldin.

Servet ve şöhret tuzaklarına iltifat etmeden sen, Hakkın ve halkın rızasına kilitlendin.

Takvim kullanmayan ölüme karşı hep gönlünde takva azığını hazır tuttun.

Hep gülümseyen yüzün, doğrudan ayrılmayan sözün kaldı göz, gönül ve kulaklarımızda.

Ölüm ansızın yakalayıverirse diye midene haram lokma koymamaya dikkat ettin.

Ve sen, "Er kişi niyetine" diyerek namaza duran dostlarını yalan çıkarmadın, her kişilerin arasından sıyrılarak "Er kişi" olarak yaşadın ve İnşaallah şehitler kervanına katıldın.

Allah'tan dileğim, Cennette, "Makam-ı Mahmud" çevresinde, şehitler semtinde, Hazreti Hamza, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali, Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin'le ve bütün sevdikleriyle karşılıklı sohbetler yapmayı nasip etsin.

Dilimizi ballandıran,

"Kanımız aksa da zafer İslam'ın"

"Ya Allah, Bismillah, Allahü ekber" nidaları yurdumuzda, yuvamızda ve bütün gönüllerde kıyamete kadar yankılansın.

Amin.

Geri izleme

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi