Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Şımarık ve de şirret...

Şımarık ve de şirret...

Toplumsal gerginlik ve kamplaşma olurmuş. Neden oluyormuş toplumsal gerginlik ve kamplaşma?

Milletin inançlarının gereği olan başörtüsünün üniversite ve hele bütün alanlarda serbest olması halinde.

İyi de, kadınların yüzde 70’ten fazlası başörtüsü kullanıyorken, başörtüsünün yasaklanmış olmasının tabii olarak ortaya çıkardığı duruma ne ad vereceğiz?

Toplumsal bezginlik mi?.. Toplumsal ezginlik mi, ya da?..

Milletin inançlarına zerre kadar değer vermeyen ve bunu her fırsatta dile getiren bir avuç mütegallibe, kendisini nerede zannediyor acaba?

Bu ülkeyi meydana getiren insanları, kendilerinin azat kabul etmez köleleri mi zannediyorlar?

Fildişi kulelerinde, toplumla nerdeyse zerre kadar temasları olmadan, el bebek gül bebek yaşayıp giden ve bunun faturasını da bir şekilde Millete ödeden bir güruhun; şirret ötesi tavırlarından, en azından utanmaları gerekir değil mi?

Ne gezer!..

Azdıkça azıyor ve toplumun artık uyanıyor olmasını anlamanın verdiği çaresizlikle, var olan azıcık itibarlarını da ayaklar altına aldırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Söyledikleri, söylemeye çalıştıkları şeylerden, bari bir tanesi doğru ve haklı olsa; belki oturup biraz düşünecek insanlar...

Ama yok!.. Bütünüyle saçma, bütünüyle anlamsız ve bütünüyle içi boş ve hayatta karşılığı olmayan şeyleri argüman olarak kullanmaya kalkışıyor ve konuştukça da, batıyorlar.

Akıl, mantık, hukuk, adalet, insancıllık, özgürlük, demokrasi... aklınıza her ne gelirse gelsin hiçbirisine uymayan bir tavrın mümessili şimdi bazı adamlar va bazı kadınlar.

Artık belki de saklayıp durdukları ve bu sebeple kendilerini çıldırtan aidiyetlerinden mi; kapalı kapılar ardında birtakım mahfillere verdikleri sözün bir gereği olarak mı; yoksa acilen psikiyatristlerine başvurmaları gereken bir sıkıntıları sebebiyle midir, bilinmez; çıldırmış gibiler: Milletin kutsallarına hücum ediyorlar...

Ve kutsallarına hakaret ettikleri Milletin, kendilerine dönüp cevap sadedinde tek bir söz etmesine dahi tahammül edemiyorlar.

Farkındalar mı bilmiyorum ama cenazelerinde özellikle tercih ettikleri camilerin cemaati bile onların kim olduklarını anladı artık.

Eskiden içlerinden birileri öldüğünde, camilere getirirler ve kendileri cami bahçesinde dedikodusu bol bir muhabbete dalarak; cami cemaatinin vakit namazı sonrasında ölenin cenaze namazını da kılmasını beklerler ve ardından, alkışlar eşliğinde orayı terkederlerdi...

Şimdi durum biraz değişmişe benziyor.

Cemaate devam itiyadında olanlar, camiden çıktıklarında eğer cenaze varsa, şöyle bir bakıyorlar artık.

Cami bahçesini dolduran kalabalığın içinde, kendi kutsallarına hakaret eden yüzleri gördüklerinde de, musalla taşında bulunan tabutta da, onlardan birisi olduğuna hükmediyorlar, muhtemelen...

Ve cami bahçesini hınca hınç doldurmuş kalabalığa rağmen, musalla taşının önünde saf tutup cenaze namazı kılan insanların sayısı, iki elin parmaklarını geçmeyebiliyor, bazen.

Son zamanlarda iyice sırıtmaya başlayan şirret, şımarık ve dahi mütegallibe edalı tavırlar, kim olursa olsun, öleni hayırla yad etme yönündeki o güzelim toplumsal tavrı da artık yok etmiş durumda.
Milletin inançlarına yönelik ve artık makuliyet çizgisini iyiden iyiye aşan çirkin tavır ve davranışlar, bazı adamların ve bazı kadınların son çırpınışları belki.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi