Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Taklitçiliğe karşıyız, ama...

Taklitçiliğe karşıyız, ama...

Batı medyasının bazı özelliklerinin bizdekinden çok farklı olduğu üzerine epey laflar edilir. Çoğu zaman üzerinde fazla kafa yormayız; ne de olsa Batılıdırlar. Batı gazete ve televizyonlarında, bizdeki üçüncü sahife haberleri denilen türden haberlerle ilgili ciddi kısıtlamalar vardır. Seyredenleri ya da okuyanları etkileyecek türden sahneler hangi olayla ilgili olursa olsun, genellikle yayınlanmaz ya da yayınlansa bile mutlaka görüntüler üzerinde birtakım işlemler yapılarak, etkileri en aza indirilmeye çalışılır.

Bunun, o ülkelerdeki kanunu mekanizmalarla mı yoksa basın kuruluşlarının kendi aralarındaki birtakım anlaşmalarla mı sağlandığı hususu, çok da önemli değil.

Önemli olan şu veya bu şekilde, okuyan ya da seyredenin çok da rahatsız olmayacağı türden yayınlar yapılıyor olmasıdır.

Ülkemizde de zaman zaman gündeme gelen bu hususun, bizde en azından şimdilik pek dikkate alınmadığını müşahede edebilmek mümkün.

Batı taklitçiliğine karşıyız tabii, ama keşke bu konuda taklit ediyor olsaydık...

Trafik kazaları, kavgalar, yaralamalar, cinayetler... Nerdeyse her olayı olabilecek en çarpıcı haliyle yayınlama gayreti var ve bunun toplumun değişik kesimlerinde ne gibi sonuçlar doğurabileceğini düşünen de, galiba çok az. Kayseri'nin Talas İlçesi'nde, 21 Eylül 2009'da kaybolan üç çocukla ilgili olarak gazete ve televizyonlarda yayınlanan haberler, 'şuyuu vukuundan beterdir' sözünü sizlere de hatırlatıyor mu?..

Uluorta konuşulması ve herkesin haberdar olması, gerçekleşmesinden daha beter hallerin, Türkiye'deki medyanın aşırı derecede dikkatini çektiğini; seyredilme oranını artırmak isteyen TV kanallarının ve satışlarını patlatmak isteyen gazetelerin bu türden olaylara bir can simidi gibi yapıştıklarını, biliyoruz.

Ancak, yayın yapılan kitlede bulunan çocukların olumsuz etkilenmesi de dahil, başka bin bir türlü mahzurun da hesaba katılarak, bu işe belli ölçülerde de olsa dur denilmesi gerektiği açık.

Normal şartlar altında, herhangi bir insanın aklının ucundan bile geçmeyecek sıra dışı olayların kamuoyuna duyurulmasında, böylesi ihtimallere karşı hazırlıklı ve tedbirli olunmasını sağlama açısından faydalar vardır mutlaka. Ama aynı işin, yani sıra dışı olayların kamuoyuna bütün detaylarıyla aktarılmasının, böylesi bir şeyi bilmeyen, düşünmeyen ve belki hayal bile etmeyen hastalıklı zihinlerde değişik etkiler meydana getirmesi ihtimali de yok mudur?

Televizyonları seyreden ya da gazeteleri okuyan insanların tamamının normal insanlar olduklarının düşünülmesi ve yayınların buna göre yapılması, ilk bakışta iyi bir şey. Bir Ramazan Bayramı günü, şeker toplamaya gittikten sonra kaybolan ve cesetleri iki sene sonra bulunabilen çocuklar olayı ile ilgili ayrıntıların yayınlanması, insanların böyle bir olaya nefret duymalarını sağlayabilecek bir husustur.

Bu yayın, en azından aklı eren çocukların yanında, anne ve babaların daha dikkatli olmalarını sağlayabileceği gibi, insanların etraflarına biraz daha ilgi duymaları neticesini de getirecektir elbette. Bunun gibi, sayılabilecek epey iyi yönler bulabiliriz.

Peki ama böylesi bir konuda, alabildiğine detaylarla dolu bir yayının, kafalarında değişik fikirler uyandırabileceği insanlar yok mudur dersiniz?

İnşaallah yoktur.

Çünkü eğer bu türden insanlar varsa, ki vardırlar ve bu yayınlar onlara da ulaşıyorsa, ki ulaşıyordur; o zaman medyanın ne yaptığı üzerine biraz kafa yorulmasında fayda var.

En azından medya mensupları bunu yapmalılar...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi