İyiyi de, kötüyü de millet unutmaz

İyiyi de, kötüyü de millet unutmaz

Tarih şahittir ki milletimiz; kendisine yapılan iyiliği de, kötülüğü de unutmaz. Fark sadece, ortaya konulan tepkiyle değişir. İyileri hayırla yad ederken, kötüleri ve kötülükleri de bazen ‘bedduâ’ ile, bazen de kahırla hatırlar.

Bu tesbitin en belirgin tecellisi 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yaşananlardır. Güya milleti ve devleti ‘kurtarmak’ için iktidarı deviren ihtilâlciler, hiçbir surette milletin sevgisini, saygısını ve hürmetini kazanamamışlardır. Yıllarca yapılan menfi propagandalara rağmen millet yine ‘mağdur’u ve kendisine hizmet edeni hatırlamış, ihtilâlcilere prim vermemiştir.

Halkın helâl reyleriyle, 1950-60 arası yapılan seçimlerle üst üste tek başına iktidara gelen DP, silâh zoruyla iktidardan indirilmiş, ama milletin bu kadroya duyduğu sevgi kalplerden silinememiştir. O yıllarda doğan çocuklara Adnan Menderes isimleri verilmiş olması tesadüf değildir. Milletimiz, ihtilâlcilere duyduğu kızgınlığı ve kendisine hizmet edenlere karşı beslediği sevgiyi bu surette dile getirmiştir. Bugün, 1960 ihtilâlini yapanlar ve Yassıada hukuksuzluğuna imza atanlar hatırlanmazken; Menderes ve dâvâ arkadaşları hatırlanıyorsa birilerinin düşünmesi gerekir. Gerçi ihtilâlciler de hatırlanıyor, ama hayırla değil; buğzla, kızgınlıkla ve kırgınlıkla.

Aynı hadise sonraki yıllarda yapılan ihtilâller için de geçerlidir. Meselâ, 1980 ihtilâline imza atan kadroyu kaç kişi hayırla, duâyla, iyilikle hatırlıyor? Milletin büyük ekseriyeti ve gençler, onları hayırla yad etmiyor. Üstelik bu durum, aksi yöndeki bütün ‘yalan’ ve propagandalara rağmen yaşanıyor. Hatırlamak lâzım ki, daha düne kadar ders kitaplarında bile ihtilâller ve ihtilâlciler övülüyordu. Aynı zamanda kanunlarla ve Anayasa maddeleriyle de koruma ve kollama altındalar. Buna rağmen milletin sevgisini, saygısını ve duâsını alamadılar, almaları da mümkün değildir.

Çok daha yakına gelirsek, 27 Nisan 2007 tarihindeki “e-muhtıra” da aynı listeye ilâve edilebilir. Hatırlamak gerekirse o tarihte yayınlanan “Genelkurmay bildirisi”yle büyük bir yanlışa imza atılmış, milletin iradesinin tecelli edilmesi engellenmeye çalışılmıştı. Diğer müdahaleler gibi bu müdahale de millet nezdinde itibar görmedi ve ters tepti. Millet her imkân ve fırsatta onların istediği gibi değil, kendisini ‘insan yerine koyan’ ve kendisine hizmet edenleri dinledi, onlarla birlikte hareket etti.

Yakın ve uzak tarihimizde her zaman böyle olduğu halde, Türkiye’yi ‘idare edenler’in bu gerçeği görmemesi, duymaması ve yanlışta ısrar etmesi acaba hangi sebeple olabilir? Millet iradesine yapılan her müdahale ters tepiyorsa, niçin bunlardan ders alınmaz ve aksine yeni müdahale planları yapılır?

Millete rağmen icraat yapmakta ısrar edenler bir değil, iki gözü kör olsa gerek...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi