Gurbetçiler neden kuşku duyuyor?

Gurbetçiler neden kuşku duyuyor?

Almanya'daki yangınlar nedeniyle Duisburg Türk Kültür Merkezi bir bildiri yayımlamış. TKM Başkanı Fazlı Doğan “Dikkatle İzlemek Zorunlu” başlıklı bildiride bazı hususlara dikkat çekiyor.

Meğer Alman medyası, tahkikatın sağlıklı işlemesinden ziyade Türkiye'nin Alman itfaiye ve polis teşkilatına yeterince güvenmediklerini tartışmakla meşgulmüş.

Türk uzmanların da katılacağı ayrıntılı tahkikat önerilmesi hiç de hoş karşılanmamış.

Bildiride Türkiye'nin taleplerinin yerinde olduğu belirtiliyor. çünkü gurbetçilerin kuşkulanmaları için sebep çok..

Gerekçeleri bildiriden izleyelim:

“1993'te Solingen itfaiye teşkilatı daha yangın uzmanları olay yerine gelmeden enkazı öyle esaslı biçimde “temizlemişler” ve kendi ifadelerine göre “yanlışlıkla” bütün izleri yok etmişlerdi ki, uzmanların inceleme yapmaları mümkün olmamıştı. Böylece kundaklamanın nasıl ve hangi saatte gerçekleştiğini ortaya çıkarmak imkansız hale gelmiş, işlenen suçun ayrıntıları karanlıkta kalmıştı.”

İlginç değil mi?

Solingen Davası'nda yargı aşamasında da tuhaf gelişmeler yaşanmış..

Solingen Davası sanıkları Hak-Pao spor merkezine takılırmış.. Merkezin yöneticisi 17 sabıkası olan tanınmış bir neo-nazi, Bernd Schmitt.

İddialara göre spor merkezi, neo-nazi grupların bağlantı yeriydi.

Düsseldorf Eyalet Yüksek Mahkemesi, Schmitt'in ifadesini almak istemiş.

Bakın ne olmuş?

Schmitt'in Alman istihbarat servisiyle ilişkili olduğu ortaya çıkmış.

Kuzey Ren-Vestfalya İçişleri Bakanı Schnoor da, Schmitt'e sınırlı bir ifade izni vermiş.

İki sanık mahkum edilmiş..

Ancak perde arkası aydınlatılamamıştı..

* * *

Bu kadar da değil..

Ekim 1996'da Lübeck'teki bir ilticacılar yurdu kundaklanmış, aşırı sağcı iki zanlı tutuklanmıştı.

Bu iki kişinin uçları kavrulmuş olan kirpik ve kaşlarından örnekler alınmıştı.

İki sanık kirpik ve kaşlarının nasıl kavrulduğunu açıklayamıyorlardı.

Herneyse, iki sanık hakkında ceza davası açılmış.

Buraya kadar herşey normal..

Lakin öyle bir gelişme yaşanıyor ki, şaşıracaksınız..

çünkü kaş ve kirpik örnekleri sırra kadem basıyor..

Sonuçta iki sanık kurtuluyor..

Tanıdık geldi mi?

* * *

Bitmedi..

Türk Kültür Merkezi, eyalet seçimlerinde göçmen karşıtı kampanyalara da dikkat çekiyor..

Bunun son örneği, geçen ay Hessen Eyaleti Başbakanı Hıristiyan Demokrat Roland Koch'un göçmen kökenli gençlerin işledikleri suçları seçim kampanyasının ağırlık noktası haline getirmesiydi..

Oysa Koch hükümeti dört yıldır suçu önleyici hiçbir adım atmamıştı..

Bildiride son sözler şöyle:

“Irkçılığı ve eski ve yeni nazilerin canavarlıklarını nefretle reddeden milyonlarca Almanın olduğunu biliyoruz ve bu nedenle geleceğe güvenle bakıyoruz. Ancak Ludwigshafen'deki facia gibi olaylarda olup bitenleri büyük bir titizlikle izlemek gerektiğini de biliyoruz.”

Zaten Başbakan Erdoğan önceki gün ATV'de gazetecilerle yaptığı sohbette olayın takipçisi olacağını, Başbakan Merkel'i sık sık arayıp bilgi alacağını vurguladı..

Bizde peşini bırakmayacağız..


Ey akademisyenler! Artık slogan değil, iş zamanı

İnönü üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu, 1998'den itibaren üniversitelerde uluslarası bilimsel yayınların(kitap, makale, vs.) arttığını söylemişti. Ben de yayınların arttığını doğrulamış, ancak atıf sayısının önceki dönemlere nazaran azaldığını yazmıştım. Uludağ üniversitesi Fizik Bölümü'nde görev yapan Prof. Mürsel Alper sözkonusu yazımla ilgili bir not iletti.

Prof. Alper bakın neler diyor?:

“Bugün üniversitelerimizde değerlendirilen sadece yayınların sayısıdır, niteliği hiç bir zaman dikkate alınmaz. Yayınların çoğu yurt içi veya yurt dışı konferanslarda sunulan bildirilerdir. Bu bildiriler ciddi bir hakem değerlendirilmesinden geçmeden yayınlanır. Araştırma yapın, çoğunun böyle olduğunu göreceksiniz. Hatta bir kişinin aynı dergide üç veya daha fazla makalesi vardır, bunlar da iki veya üçer sayfalık makalelerdir. Son yıllarda bu niteliksiz çalışmaları yayınlamak için ülkemizde bir konferans patlaması yaşanmaktadır. Konferanslar, elbette bilim adamları arasında düşünceleri paylaşmak ve bilimi geliştirmek için son derece gerekli.. Ancak bir makalenin niteliği, aldığı atıf sayısı ile ölçülür. 50'nin üzerinde atıf alabilen kaç tane makale vardır acaba? Kimse bunlardan söz etmiyor? Halbuki 100 atıf alan 1 makale hiç atıf almamış 100 makaleden daha değerlidir, zira dergilerin niteliğini bile belirleyen atıf sayısıdır. Bu, 'impact factor'ü (nitelik parametresi) ile ölçülür: Impact factor=Atıf sayısı/ makale sayısı'dır.”

Yetkin bir bilim adamı olan Prof. Alper'e verdiği bilgilerden ötürü teşekkür ediyorum.

Yeni dönemde hem yayın, hem atıf sayısının artmasını bekliyorum.. çünkü üniversiteler, kimin nasıl giyindiğiyle uğraşan zaptiye karakolları değil, Türkiye'yi 21. Yüzyıl'a taşıyacak projelerin, fikirlerin, tezlerin uçuştuğu mekanlardır. Sevgili akademisyenler, sizden beklediğimiz eğitimde kalite. Bu sizin kalitenizi de ortaya koyacak. ödediğimiz vergiler alınterimizden kesiliyor. ödediğimiz her kuruşun karşılığını almak istiyoruz.. Artık slogan değil, iş zamanı..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi