Rahim Er

Rahim Er

Nazara mı geldin İstanbul?

Nazara mı geldin İstanbul?

Amerika’da özendiğimiz, gıpta ettiğimiz hiçbir şey olmadı. Yıllar evvelinde ailemize “İstanbul’da oturan bütün dünyayı gördüm diyebilir” demiştik. Kadere bakınız ki bunun bir değil, en az on kere doğru olduğunu hep beraber yaşadık ve Şair Nedim’i andık. Divan şiirinin büyük ustası, “Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedadır” diye bu şehri meth-ü sena ederken bir edebi mübalağa mı yapıyordu, keramet mi gösteriyordu?
Yakın günlere kadar doktorlarımızdan biri Hasan isminde Musullu bir Arap kardeşimizdi. Fizik olarak da bize akraba dedirtecek kadar benziyor. Bir gün bilgisayarımızın ekranında Kandilli’den çekilmiş Rumeli Hisarlı bir Boğaz manzarası gördü. Hasan‘ın o ân dediği som samimiyetti. “İstanbul benim kalbim.” Sadece Musullu bir Arap değil, burada Amerikalısı, Habeşi, Karaiplisi İstanbullu olduğumuzu öğrenen herkes “ooo!” demeden edemiyor. İstanbul, hayallerini süslemekte.
İstanbul, son senelerde çok değişti.
Yollar, tüneller, çarşılar, alışveriş merkezleri, yeşil alanlar. Bugün dünyada ne varsa İstanbul’da var. Dünyaya göre eksiği değil fazlalığı olan İstanbul nazara mı geldi her ne olduysa bir sel felaketine uğradı.
Vaki olan bir tabii âfet.
Benzer âfetler, birçok memlekette olmakta.
Oralarda da kayıplar çok yüksek.
Sorumluluklar da çok yüksek.
Çünkü, âfet üzerinden, felaket üzerinden siyaset yapılmaz. Yara sarılacak günde yara açılmaz. Suçlu tek başına o, şu, bu değil. Hepimiz suçluyuz. Dere yataklarına bina yapanlar da yaptıranlar da devamına izin verenler de bunları gününde yazmayanlar da suçlu. İstanbul’da kaçak kat olmayan bina neredeyse yok. Onları nasıl bir felaket bekliyor düşünen var mı? Şu asırda bodrum kat hâlâ mesken olarak kullanılmakta. Bir deprem veya başka selde onların akıbeti ne olabilir? Talan edilen Boğaz sırtları ne olacak?..
Şu âfet, çok önceden vicdanda, ahlakta, akılda, sorumluluk duygusunda yaşandı.
İstanbul, yüz yıldır kayıptaydı.
İnsan unsurunu kaybetti.
Tabiî dokuyu.
Türkçe’sini.
Hanımefendisini, beyefendisini...
Son senelerde mimari ve bayındırlık olarak kendine yakışana kavuşuyor. Umulmaktaydı ki aşı tutacak, bu zeminde artık İstanbullu da yetişecekti.
Ki âfetler çıka geldi.
Önce ‘99 Zelzelesi.
Sonra ‘09 Seli.
İstanbul’a nazar mı değdi? Ne oldu, nerede kim incitildi ki, incitilmişti ki on senede bir tabiat darbesi yenmekte?
Buyurun size ev ödevi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Rahim Er Arşivi