Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Teferruatta boğulmamak...

Teferruatta boğulmamak...

Tam da Cumhuriyetin kuruluşunun 86. yılının idrak edildiği günlerde, Genelkurmay Karargahında hazırlandığı iddia edilen 'İrticaya Karşı Mücadele Eylem Planı' ile karşılaşmış olmanın şaşkınlığı yaşanıyor.

Şaşkınlık iki türlü.

'Orada bu tür planların yapılması da ne demek oluyor?' gibisinden şaşkınlık yaşayanların yanında, 'bu plan nasıl oldu da dışarı sızabildi?' şeklinde şaşkınlık yaşayanlar da var.

Mesele tamamen temel olandan uzaklaşmakla alakalı.

Türk Silahlı Kuvvetleri'ni, olması gerektiği gibi yani ülkemizi dış tehditlere karşı korumak ve bunun için gerekli tedbirleri almakla görevli bir kurum olarak düşünenler; iktidardaki siyasi partiyi ve bir oluşumu hedef alan türden planların orada yapılmaması gerektiğini düşünüyorlar.

Milletin bağrından çıkan ordunun, insanımızı hedef alan türden çalışmalar yapıyor olmasının, esas görevini ihmal etmesine sebep olabileceği korkusunu taşıyorlar çünkü.

Silahlı Kuvvetlerin en üst noktalarına kadar çıkabilmiş insanların, mesela ülkemizin kendi ihtiyacı olan silah ve teçhizatı, Cumhuriyetin 86. yılında bile neden hala kendisinin yapamadığı gibi konulara kafa yormak ve iktidarları bu hususta zorlamaya çalışmak yerine; insanların nasıl giyinecekleri, nasıl davranacakları... gibi işlerle uğraşıyor olmaları, bu bakış açısına sahip olanları, haklı kılıyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bir hayat tarzının, bir ideolojinin koruyucusu ve kollayıcısı olması gerektiğini düşünenler de var tabii ve azınlıkta olmuş olsalar da, onlara göre bu kurumun esas vazifesi, bu.

Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan ve eğer bunu yapabilirse, öncelikle bölgesine önderlik edebilecek ve ardından da dünyanın daha yaşanabilir bir hale gelebilmesi için hizmetlerde bulunabilecek bir ülkeden yani Türkiye'den bahsediyoruz.

Bu ülkedeki etkili ve yetkili kurumların nasıl olup da, ülkenin gelişmesi, ilerlemesi ve çağdaş dünyada hak ettiği yeri alması için birlik ve beraberlik ruhu içerisinde çalışmadıkları, sıradan insanlar için daima anlaşılması güç bir mesele olagelmiştir ve halen de öyledir.

Biraz basitleştirecek olursak, müşahede etmekte olduğumuz manzara şöyledir: Bir yanda; içki kullanan ve bunun önemli bir iş olduğunu zanneden; sadece kendi hanımlarının değil, ülkedeki bütün hanımların mutlaka açık olması gerektiğini düşünen bir kesim var.

Öbür yanda ise; inançları sebebiyle ya da zaten zararlı olduğu için içki kullanmayan, hanımının örtü tercihinden memnun ve başkalarının tercihlerine de saygılı bir kesim.

Bireysel tercihlerle ilgili bu meselelerin, zaman zaman keskin ayrılıkların sebebi olarak karşımıza çıkıyor olması, izahı kolay olmayan bir durum.

İçki meselesi ve kadınların giyim tarzı ile ilgili görüş farklılıkları, tabii ki önemli hususlardır. Ancak, kalın çizgilerle ayrılıyormuş gibi gözüken iki kesimin de: 'Mesele vatansa gerisi teferruattır' sözünden haberdar olduklarını ve sadece haberdar olmakla kalmayıp, oldukça önemli bir söz olduğunu bildiklerini farzedebiliriz.

Esas-temel olandan uzaklaşmak ve teferruatta boğulmak, hemen her meselede sıkıntı verici bir husustur.

Kurumlar temel vazifeleri her nelerse onlarla ilgilenseler ve kişiler de, kendi bakış açılarını başkalarına da kabul ettirme derdinden kurtulsalar, mesele kalmayacak gibi. Böylelikle, esas mesele imiş gibi lanse edilen tali hususlar bir kenara bırakılır; bizler de esas problemin ne olduğunu anlarız, hiç değilse...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi