Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Sadede gelmek…

Sadede gelmek…

Konuşacak ve tartışacak o kadar çok konu var ki, ülkenin gerçek meseleleri bir türlü gündeme gelemiyor. Özellikle de parlamentoda bulunan siyasilerimiz, yüksek politik meseleler(!) üzerine kendi aralarındaki atışmaları sürdürdükleri için, insanımızın gerçek ihtiyaçlarına eğilmeye pek vakit bulamıyorlar.

Oysa bir yandan yüksek politik tartışmalar yürütülürken, bir yandan da ülkemizin gerçek durumu üzerine de tartışmalar yapılabilse ve aksayan hususlar tesbit edilerek bunlarla ilgili tedbirler de alınabilse, ne iyi olurdu...

İşsizlik artıyorken, üretim gittikçe azalıyor; özellikle sabit ve dargelirlilerin milli gelirden aldıkları paydaki aksaklıklar artık dayanılmaz bir hale gelmiş durumda...

İş saha ve imkanlarının artmak yerine azalıyor olması, yetişmekte olan genç nüfusun yarınları açısından alarm zilleri çaldırır nitelikte...

Türkiye'de 72 milyonun üzerinde insanın yaşadığını biliyoruz.

Ülkemizde yaşayan bu kadar insanın gıda, giyim ve aklınıza gelebilecek her türlü ihtiyacının karşılanmasında, kendi ürettiğimiz mal ve hizmetlerin durumu nedir acaba?

Yani ülkemiz en azından önemli ihtiyaç sahalarında, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilen ve fazlasını da satabilen bir ülke midir?

Her sene sonu açıklanan ilhracat rakamlarına bakılırsa, ihracatımız bayağı yüksek gibi gözükse de, ithalatla ilgili rakamlar hevesimizi kursağımızda bırakıyor; sattığımızdan daha fazla aldığımız anlaşılıyor çünkü...

Neyi ne kadar ürettiğimiz ve ürettiğimiz kadarının ihtiyacımızı karşılayıp karşılamadığı, ancak uzmanları tarafından bilinebilecek bir konu. Çünkü yalnızca ithalat ya da ilhracat rakamlarına bakarak karar vermek, yanlış sonuçlara götürebiliyor bizi.

Sözgelimi Türkiye buğday ithal eden ama aynı zamanda da un ihraç eden bir ülke. Dolayısıyla ülkemizin ihtiyacı olan buğdayı bizim üretip üretmediğimizin anlaşılması, karmaşık bazı hesaplamalar sonrası anlaşılabilen bir durum.

Başka bazı ürünlerde de benzer bir durum sözkonusu. Ancak kestirmeden ve yanlış olmadan söylenebilecek olan şey şu: Geneli itibariyle dışardan aldığımız, dışarı sattığımızdan daha fazla ve bu da, ülkemiz için ekonomik açıdan sıkıntı demek...

Çare ise basit: Hemen her sahada başka ülkelerin ürünleriyle yarışabilecek kadar kaliteli ve onlardan daha ucuz üretim yapılması...

Bunun için de galiba ülkemizin gerçek durumunun tesbit edilmesi ve yapılacak şeyler hususunda sağlanacak ortak bir kararlılıkla, gereken adımların atılması gerekiyor .

Bunun yapılabilmesi de, siyasilerimizin konuştukları şeyler arasında bu hususların yer almasına bağlı anlaşıldığı kadarıyla.

Ne kadar buğday üretiyor, ne kadar un satıyoruz ve sattığımız unların buğdayını da bizim üretmemizin önünde ne gibi engeller var, mesela?.. Pamuk üretim, tüketim ve tabii ithalat ve ihracat rakamları nedir; sattığımız pamuğun ne kadarı mamul maddedir ve bunun artması için neler yapılabilir?

Canlı hayvan yetiştiriciliğinde durumumuz nedir? Et fiyatlarının artıyor olmasının, ithalatın daha da kolaylaştırılmasını isteyen çevrelerle bir alakası var mıdır, yoksa gerçekten hayvancılığımız kötü bir durumda mı?..

IMF, Dünya Bankası, Dünya Tarım Örgütü ve benzeri kuruluşların ülkekmize önerdiği politikalar, gerçekten lehimize şeyler midir, yoksa bu suretle ülkemizin başka ülkelere muhtaç hale gelmesi mi amaçlanmaktadır?..

Sorular, sorular... Her birisi geleceğimizle yakından alakalı ve acilen cevap bekleyen sorular...

Yöneticilerimizin sadede gelmeleri gerekiyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi