İrfan Gündüz

İrfan Gündüz

TERÖR ÜZERİNE (2)...

TERÖR ÜZERİNE (2)...

Gençlik, çorak toprağın yağmura hasret olduğu kadar, bilgiye ve öğrenmeye ihtiyaç duyduğu çağlardır. Buna göre, terörizmin insan kaynağını teşkil eden gençliğin, eğitimi, millî ve manevî değerle donatılmaları, kendi kahramanlarımızı benimseyerek ve örnek alarak yetişmeleri ve her birinin yetenekleri doğrultusunda, meslekî bir kariyerle hayata atılmaları, teröre karşı alınması gerekli en önemli tedbirlerden biridir.
Toplumların huzûru, eğitimin, her bakımdan, olumlu olmasına bağlıdır; dolayısıyla, eğitim, ne kadar yerli, yeterli ve millî, ne kadar olumlu ve verimli olursa, fertler, o kadar mükemmel ve faydalı olur; ne kadar yetersiz ve olumsuz ise, o derece ilkel ve zararlı olur.
Ailenin, okulun, kurumların ve medyanın görevi, insana müsbet karakter kazandırarak, onu topluma kazandırmak; devletin görevi ise, bu eğitimi vermek ve denetlemek olmalıdır.
Toplumda bir kesimin "ak" dediğine, diğeri "kara" diyebiliyorsa, orada, büyük bir uçurum oluşmakta, bu ise, toplumsal çatışmalara yol açmaktadır. Mutlaka, her insanın aynı düşünmesi mümkün değildir; ancak, asgarî müştereklerde birleşmek, toplumun bekâsı için gereklidir.
Sosyal değerlerdeki değişim ne ölçüde olursa olsun, toplumun genelini ilgilendiren ve sosyal bütünleşmenin temelini oluşturan değer yargılarında, genel bir uzlaşmanın, mutlaka, sağlanması gerekmektedir. Târih, din, dil, örf ve âdetler, sanat ve edebiyat eserleri gibi kültürel unsurlar, millî karakterin devamlılığını sağlar. Bunlar arasındaki sosyal bağın koparılması, toplumda anormal belirtilere yol açar. Bu belirtiler, genellikle, anarşi, şiddet ve sosyal çözülme olarak kendini gösterir.
Esas itibariyle, terörizm, özellikle, kültür, dil, din, ahlâk ve aile gibi kavramlarda kargaşa meydana getirerek, toplumu ve fertleri, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmeyecek bir duruma getirmek ve böylece, kendi sundukları sahte reçeteleri, itirazsız kabul etmelerini sağlamayı hedef alır.
Sosyal değerlerdeki bu erozyon, milleti kamplara bölerek, birbirine düşman kitlelerin oluşmasına sebep olabilir. Eğer, toplumun kültürel dayanakları yeterli değilse, onun âhengini bozmak ve atomize hale getirmek, çok daha kolay olur.
Ekonomik şartların zorluğu insanları maddî yönden etkilediği gibi, moral yönünden de etkiler. Bu nedenle, toplumdaki dengesiz gelir dağılımı terör odakları için yararlanılması gereken en önemli fırsatlardan biridir. Konu, propaganda malzemesi yapılarak, mümkün olduğunca istismar edilmeye çalışılır.
Dünyadaki zenginliğin yüzde 86'sı, dünya nüfusunun en zengin yüzde 20'since kontrol edilirken, en fakir yüzde 20'si ise ancak yüzde 1 payla idâre etmektedir. Bu sağlıksız gelir dağılımı, Batılı bir yazarın ifadesiyle, dünyada yırtıcı bir küreselleşme sürecinin başladığını göstermektedir.
Günümüz dünyasında gelişen küreselleşme belki durdurulamaz; ama, daha insânî ve dengeli bir hâle getirilebilir. Bu eşitsizlik ve adâletsizlik, fakirler ile zenginler arasındaki düşmanlıkları körüklemektedir. Unutulmamalıdır ki, medeniyetler arasındaki ekonomik fay hatları, geleceğin savaşlarında en belirleyici unsur olacaktır.
Terörizmin, bazı güçlerce, siyasî ve ekonomik çıkarları için kullanıldığı dikkate alındığındaysa, amaç, oldukça farklı olmaktadır. Bu gibi durumlarda terörizmin gâyesi, bir kazanım elde etmek amacıyla, hedef alınan ülke ve toplumda huzursuz ortamların oluşmasına aracılık etmektir.
Türkiye gibi stratejik önemi bulunan ülkelerin terör ortamında tutulmasında bazı devletlerin ve birtakım güçlerin çıkarları bulunduğundan, ülkemizde estirilen terörün amacı sâdece bu ortamın devamını sağlamaktır; dolayısıyla, terör, bir siyâsî mücâdele aracı olarak, bir ülkenin bir başka ülkeyi zayıflatması için de kullanılmaktadır.
Özellikle ekonomik açıdan konuya yaklaşıldığında, terörle mücâdelenin oldukça yüklü bir mâliyetinin bulunması, terörün bir amacının da ülke kaynaklarının verimli alanlarda kullanılmasını engellemek olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.
Bazen terör, aynı topraklar üzerinde yaşayan ve aynı kaderi paylaşan farklı etnik yapıya sâhip olduğu iddiâ edilen unsurların karşı karşıya getirilmesini sağlayarak, ülke bütünlüğünü ve huzûrunu bozmak şeklinde de karşımıza çıkmaktadır. ABD'ye yapılan son saldırıya kadar, teröre destek veren ülkeler konusunda uluslararası ortak bir tavır alamayan kamuoyu, bu konuda daha güçlü bir irâde ortaya koymaya başlamıştır,
11 Eylül saldırısından hemen sonra, medyanın da etkisiyle, Amerika'da yaşayan Müslümanlara yönelik sözlü ve fiilî bir saldırı furyasının başladığı görülmektedir. İnsanları, sırf Müslüman olduğu için ya da sırf ırkından dolayı topyekûn mahkûm etmeye ve cezalandırmaya Amerika gibi bir ülkenin asla fırsat vermemesi gerekir. "Bir insanı öldürmeyi bütün insanlığı öldürmek" şeklinde tanımlayan İslâm dinini terörle özdeşleştirme, Müslümanları toptan mahkûm etme yanlışlığına hiç kimse düşmemelidir.
Bu konuda duyulan diğer bir endişe de, konunun bireysel terörizme odaklanması, temel insan hak ve hürriyetini hiçe sayan devlet veya ideolojik terörün gözardı edilmesidir. Terör behâne edilerek temel hak ve hürriyetler askıya alınmamalı, demokratik talep ve özgürlükler kısıtlanmamalıdır. Terörizme karşı verilecek en güzel cevap, demokrasinin, siyâsî katılımın ve sivil toplumun gelişmesi olmalıdır.
Bugün dünyâmız; ekonomik-siyasî-askerî ve sosyal menfaatler etrâfında birleşen ülkelerin oluşturduğu bloklar ve paktlara bölünmüştür. Bu oluşumlar ekonomik ve siyasî çıkar kavgalarını hızlandırmış, “böl parçala yönet veya kendi çıkarlarına zarar veremeyecek azamî limitler arasında tut” ilkesinden hareket eden bazı blok veya ülkeler, farklı dînî-ırkî-etnik unsurları, sosyo-ekonomik az gelişmişliği terörizme malzeme olarak sağlamış ve var olan terör örgütlerine katkıda bulunarak amaçları doğrultusunda taşeronluk yaptırma görevini yüklemişlerdir.
Buna rağmen toplumlardaki dengesizlik ve aksaklıkların, hoşnutsuz kişilerin ortaya çıkmasına yol açtığı ve birtakım güçler ve devletlerin terörü, hedeflerine ulaşmada bir araç ve baskı unsuru olarak gördükleri müddetçe terörizm varlığını devam ettirecektir.
Ayrıca teröristler, eylemlerinde kendilerini sınırlayan ahlâkî veya insânî çok fazla engel tanımadıklarından dolayı, güvenlik güçlerine karşı psikolojik bir üstünlüğe sâhip gibi gözükmekte, bu da cılız eylemlerin bile toplumsal korku ve ürküyü artırmaktadır.
Bu bağlamda ülkemiz, içinde bulunduğu jeopolitik konum itibâriyle dış ve iç kaynaklı terörün ortaya koyduğu bir kavgaya sahne olmaktadır. Bu kavganın içeride ve dışarıda ortak çıkarlar doğrultusunda hâmîleri bulunmaktadır. Toplumun sosyo-ekonomik şartlarından ve mevcut yapının eksikliğinden kaynaklanan terör faâliyetleri, bir süre sonra bazı güçlerin kontrolüne girmekte veya birtakım çevrelerce sun’î bir şekilde, istismâra açık sorunlar üzerine binâ edilmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Gündüz Arşivi