İrfan Gündüz

İrfan Gündüz

Toplumsal vicdânın isyânı...

Toplumsal vicdânın isyânı...

XX. yüzyılda sömürüye karşı başkaldıran İslâm toplumlarının bağımsızlık mücâdelesinde; dînî bir gayretin ve kardeşlik anlayışının etkisi inkâr edilemez. Ne var ki hayallerindeki ahlâkî düzeni kurmak isteyen kitleler, kurulan yeni rejimler karşısında derin bir hayal kırıklığına uğradılar. Beyaz efendiler gitmiş, yerlerini besleme olarak yetiştirdikleri yerli efendilere bırakmışlardı. “Kraldan çok kralcı” ve kuralcı bir anlayışla halktan gibiydiler ama halktan bütünü ile kopuktular.
Bir yanda dînî bir şuûrla kazanılan toplumsal zafer, diğer yanda Ramazan ayında davetlerde, televizyonlarda kadeh kaldırmayı marifet sayan, iftara yarım saat kala millete hitap ederken milletin gözünün içine baka baka su içen yöneticiler. Karşılaştığı hayal kırıklığı ile içine kapanmış, öfkesini içinde saklayarak, sessizce yaşamaya mahkûm edilmiş, her kutsalı horlanan ve hiçe sayılan stresli halklar.
Devir Millî Şeflik devri; yurdun bütün meydanlarına, okullara ve resmî dâirelere Millî Şef’in heykelinin dikilmesi tartışılmaktadır. Konu Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yönetim Kurulu’na gelir. Hemen her üye; bu önerinin yerinde olduğu, toplumun her kesiminin bu heykellere bakarak feyz alacağı, gençliğin Millî Şef’i idol olarak benimseyeceği düşüncesini dile getirir. Aynı Akademi’de felsefe hocalığı yapan rahmetli Üstâd Necip Fâzıl’a sıra geldiğinde; “Beyler Türkiye, Kurtuluş Savaşı’ndan henüz çıkmış bir ülkedir. Ekonomimiz bu yükü kaldırabilecek bir kapasiteye sâhip değildir. Böyle bir bid’ati başlatırsanız gelecek devlet başkanları için de heykellerinin ayrıca dikilmesi gündeme gelecektir. Mutlaka böyle her yere Millî Şef heykeli dikmek zorunda isek gelin kafaları boyunlarından burgulu heykeller dikelim. Yeni gelen devlet başkanı eskisinin kafasını çıkartarak yerine kendi kafasını monte etsin ve böylece heykeller ucuza mâl olsun” dediğinde yönetim buz gibi bir sessizliğe bürünmüştü.
Artık İslâm Dünyâsı “kafaları boyunlarından burgulu” yönetimlerle geleceğe yürümek istemiyor. Geçmişine, geleceğine ve inancına yabancı yönetimlerle yollarını ayırıyor. Tunus’ta başlayan, oradan Mısır’a sıçrayan, etkileri Ürdün, Sûriye, Yemen ve Sûdan’da hissedilen demokrasi çığlıklarının ardında Türkiye’nin AK Parti iktidârında kazandığı itibârın, “One minute” çıkışı ile zâlimlere “Dur” diyen ve mazlûmların yanında yer alan anlayışın etkisi olduğu muhakkak. Gücünü geçmişinden ve millet irâdesinden alan AK Parti iktidârında; giderek zenginleşen, demokratikleşen; Filistin halkını yurtlarından kovarak abluka altına alan İsrail’e kafa tutan Türkiye’ye ve Başbakan Erdoğan’a imrenme duygusunun yattığı bir gerçek. Bunu Macaristan ve Cezâyir devlet başkanlarının, İhvân-ı Müslimîn Lideri ile Tunus en-Nehda Hareketi Lideri’nin açıklamaları ile TESEV’in “Ortadoğu’da Türkiye algısı” konulu anketinden açıkça anlıyoruz.
Financial Times “Batı, kısa vadeli çıkarları için despot rejimleri desteklemekten vazgeçmeli, Müslüman toplumu değiştirebilecek ve demokratikleştirecek yolları bulmalı. İslâm toplumlarında bu bayat numaraların geçerliliğini yitirdiğini batılılar görmeli..” derken, bu yaman çelişkiye işâret etmektedir. “Hür dünya, rekabetçi siyâset, açık toplum ve hukûka dayalı rejimleri destekleyerek, demokrasiyi savunan insanların safını tutmalı. Otokrasi çukurundan eninde sonunda çıkacak olan İslâm Dünyâsı Batı’nın kendilerine ayak bağı olmamasını, kendileri için istediklerini Müslümanlar için de istemelerini bekliyor” yorumunu yapmaktadır.
İslâm Dünyâsı’nda diktatörlerin öncülüğünde gerçekleştirilen kısa vadeli istikrar, yerini bundan böyle toplum öncülüğündeki uzun vadeli demokratik reformlara bırakabilir. Kendi ülkesinde ikinci sınıf insan muâmelesi görmekten kurtulamayan ve fakirlik ve sefâletle terbiye edilmeye çalışılan geniş halk kitleleri, yıllar süren despot yönetimlerin ardından elitist iktidârlardan hesap sormaya başlamış bulunuyor.
İçlerinden bir onur ve özgürlük hareketi çıkaran Mısır ve Tunus halkının, “fırsatçılar ve leş kargalarını” bertaraf ederek, devrimin, mazlûm halkların bir onur hareketi olduğunu göstereceklerini umuyoruz.
Batılıların Kuzey Afrika, Tunus ve Cezayir’in sâdece yeraltındaki zenginliklerini değil, buralarda yaşayanların benliklerini de sömürdükleri bilinen bir gerçektir. Kısa bir süre Fransız etkisinde kalan Kuzey Afrika, diliyle, kültürüyle hâlâ bu etkiden kurtulamamıştır. Oysa aynı topraklar, uzun yıllar Osmanlı egemenliğinde kalmasına rağmen kendi kimliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Çünkü Osmanlı modeli, târihte hiçbir zaman faydacı, fırsatçı ve emperyalist bir yapıda olmamıştır. Bazılarının yaptığı gibi; “kaşıkla verip kepçeyle alma” gâyesi asla gütmemiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Gündüz Arşivi