İrfan Gündüz

İrfan Gündüz

Millî Kültür Üzerine...

Millî Kültür Üzerine...

Kültür; inşa etmek, işlemek, süslemek, bakmak anlamında cultura’dan gelen Lâtince bir kelimedir. Toprağın tarım için işlenmesine “Agri Cultura” dendiği gibi, Türkçede kullanılan hars kelimesi de “tarlayı ve toprağı sürmek” anlamında cultura ile eş anlamlı Arapça bir kelimedir. Çevre ve aile faktörü gibi etkenlerin insanın şuuraltına ekerek yerleştirdiği birikim ve kalıntı, duyguların bütünü kültür anlamında kullanılır.
Toplumsal bir kavram olarak kültür, tarihî ve sosyal gelişme süreci içinde oluşan bütün maddî ve manevî değerler ile bunların oluşmasında ve gelecek nesillere aktarılmasında kullanılan, insanın tabiî ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü şeklinde tanımlanır. Tarih içinde oluşan bir toplumsal anlamlar ve değerler sistemidir. Bir grup insanın bireysel ve toplumsal hayatlarını anlamada, düzenlemede ve yapılandırmada kullandıkları inançlar ve âdetler sistemini ifade eder. Millî kültürümüzü şekillendiren âdetlerin arkasında bir ayet veya hadisin varlığı dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Sosyolojik olarak kültür ise bizi sarıp sarmalayan, günlük hayatımızı bütünü ile kuşatan toplumsal bir mirastır. Kültürün oluşmasında insan, öncesinde etkilenen sonraları da etkileyen konumdadır. İhtiyaçlar doğrultusunda öğrenilen bilgi, dil, din, davranışlar ve maddî üretim ve tüketim âletleri, kültürün oluşmasında birinci derecede etkili faktörler olarak ortaya çıkar. Daha sonra yaşadığı çevreye etkin ve aktif bir güç olarak katılır. Kültür, birikimle birlikte ivmesi artan bir toplumsal yapı bileşenidir. Giderek her nesil, miras aldığı kültüre maddî ve manevî bir katkı yapar ve onu kendinden sonrakilere zenginleştirerek aktarır.
Millî kültür, birey davranışlarını yönlendirerek ve toplumsal düzeni sağlayarak topluma kimlik kazandırır. Toplumları birbirinden ayırt eder; dayanışma, paylaşma ve birlik duygusu kazandırır. “Ben” yerine “biz bilinci”’ini gerçekleştirerek toplumsal kimliğin oluşmasını ve bireyin “sosyalleşme”sini sağlar.
İnsanlar, toplumları ve ülkeleri birbirinden farklı da olsa, biyolojik olarak birbirlerine benzerler ama inanç, düşünce, tutum ve olayları algılayış tarzı bakımından farklıdırlar. Bu farklılığı ortaya çıkaran etkenlerin başında, içinde yetiştikleri kültürel ortam ve toplumsal değer yargıları gelir. Bireyler, kültürlerini sosyalleşme süreci içinde kazanırlar. Birey, içinde doğduğu kültürel ortamın özelliklerini, ana-babasından, yakınlarından, arkadaşlarından, okuldan, sokaktan ve iş ortamından alır. Ömür boyu süren bu öğrenme ve uyma sürecine sosyalleşme (toplumsallaşma, toplumsama veya sosyalizasyon) denir.
Birey, sosyalleşme süreciyle içinde yaşadığı toplumun bir üyesi olur. Olayları algılayış tarzından giyim tarzına, düşünüş tarzından davranış biçimine kadar her konuda kültürden etkilenir. Sosyalleşme süreci, aynı toplumdaki bireyleri genel olarak birbirine benzetir.
Kültürel özelliklerin sosyalleşme yoluyla yeni nesillere aktarılması ve benimsetilmesine kültürleme veya kültürlenme denir. “Türk dünyasında ninni besteleri” üzerine araştırma yapan bir akademisyenin bulguları bu anlamda oldukça dikkat çekicidir. Doğan her çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kâmet getirildikten sonra isminin fısıldanması, bebeğin şuuraltına nakşedilen ilk ses olması açısından önemlidir. Çocuğun büyüdükçe bu sesleri arayacağı ve bulduğu yerde huzûru yakalayacağı dolayısı ile İslâm’a yöneleceği düşünülmüştür.
“Denilince bir yerin ismine Türk beldesi!
Gözüm albayrak arar, kulağım ezan sesi.” beyti, buna işâret etmektedir. Rusya’da Allah’tan ve ahlâktan bahsetmenin yasaklandığı bir dönemde annelerin çocuklarına ninni yerine Itrî’nin tekbîri ile kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdeti lâfızları ile değil nağmeleri ile söyleyerek şuuraltlarına yerleştirmeyi düşündükleri tesbît edilmiştir. Büyüdükçe duydukları bu nağmelerle asılları arasında bağlantı kurarak Müslümanlıklarını korumaları ve unutmamaları esas alınmıştır.
Bir ülkenin başka bir ülkenin kaynaklarını sömürmesi emperyalizm demekse; gelişmiş ülkelerin az gelişmiş diğer kültürleri kitle iletişim araçlarıyla etkilemesi ve kendine benzetmesi de kültürel emperyalizmdir. Kültür emperyalizmi, sömürgeciliği kolaylaştırır. Batı kültürü, TV programları ve filmleriyle diğer kültürleri giyim, eğlence ve tüketim alışkanlıkları bakımından kendine benzetmekte ve ürettiği ürünlere daha çok pazar bulmaktadır.
Bir kültürün, kendi içindeki azınlık kültürünü eritmesi ve kendine benzetmesi kültürel bir asimilasyondur. Asimilasyon, normal bir süreçte olabildiği gibi devlet eliyle zorla da olabilir. Köy kadar küçülen ve sınırların altüst olduğu avuç içine sığan bir dünyada, ayakta kalmanın ve toplumsal bekânın en önemli şartı, her ülkenin kendi gençlerini millî ve manevî değerleriyle donatmasıdır. Asimilasyona karşı direnmenin ve gittiği her yerde öz kimliği ve öz güveni ile ayakta kalmanın ve entegrasyonun yegâne formülü budur. Gittiği her yerde “çay şekeri gibi eriyip kaybolan” bir insan tipiyle gelecekte var olmak ve ayakta kalmak mümkün değildir.
Yabancı kültürlerin olumsuz etkisi ve toplumun kendi öz değerlerine sahip çıkmaması sonucu meydana gelen yozlaşma kültürel bir bozulmadır. Gençlerin batı kültürüne özenmesi, yardımlaşmanın yerini çıkarcılığın ve duyarsızlığın alması, anadilin yabancı kelimelerle yozlaşması, dini bayramların özünden uzaklaşıp tatile dönüşmesi, işyeri isimlerinin yabancı kelimelerden seçilmesi bunun en belirgin göstergeleridir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Gündüz Arşivi