Türkiye'de siyaset yapmak...

Türkiye'de siyaset yapmak...

Adalet ve Kalkınma Partisi’ne Yargıtay tarafından açılan kapatma davası bize birçok şey söylemektedir. Bunlardan biri de, artık Türkiye’de siyaset yapma imkânının ortadan kalkmasıdır.

Atalar sözüdür: “Hilekâr dokuz ocak yıkmayınca bir ocak yapamazmış.” Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi; yaptıkları her hile, bir şekilde kendilerinin rahatsız olmasına yol açıyor. “Rahat durmayan rahatsız olur” misali...

Temel atmayı seçim yatırımı olarak gören, insan haklarını kendi hakları gibi okuyan, kendisi gibi yaşamayana yaşama ve yasama hakkı tanımayan malum zihniyet, klâsik tabirle söylersek, bu cennet vatanı cehenneme çevirmiştir.

Konu şahıslar ya da partiler değildir. Hele iş yapma becerisi hiç değildir. Zaten herkesin malumudur: İş yapan partilerin işi öyle ya da böyle bitirilmek istenmektedir. Adeta, hiçbir başarı cezasız kalmamaktadır.

Refah Partisi milleti adına iş yaptığı için kapatılmıştır.

Adalet ve Kalkınma Partisi bu sınıfa giriyor mu diye soracak olanlara, şimdi konumuz bu değil derim.


Sayın Erdoğan ve partisine ne derece muhalif olduğumuz herkesin malumudur. Buna rağmen, ortadaki haksızlığa işaret etmek, boynumuzun borcudur.

Anadolu’da “Kurdu gören bağırır, görmeyen daha çok bağırır” diye bir söz var. Biz kurdu dört kere gördük. Bu yüzden, başkaları gibi avazı çıktığı kadar bağıracak değiliz. Ama işte, sesimizi yükseltiyor, tepkimizi ortaya koyuyoruz.


“Sokaktaki her iki kişiden birinin oyunu almış” bir partinin kapatılmak istenmesi, tabiri caizse, Türkiye’nin kapatılmak istenmesidir.

Türkiye, kimsenin kapatması değildir. Olamaz da...

çanakkale’ye saldıran İngilizler de, İzmir’e asker çıkaran Yunanlılar da, hatta Fransızlar ve İtalyanlar da Türkiye’yi kapatmak istemiştir. Sonuç?

Amerika ve İsrail, 1950’den sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni kapatmaya çalışmıştır. Sonuç?

Dünyada, Amerika ve İsrail’den nefret eden milletlerin başında geliyoruz.

Böyle bir şey...

Milletin parasıyla okuyanların, burs alanların, yurt dışına gidip tahsilini pekiştirenlerin milletine bu derece düşman olduğu, Türkiye’den başka nerede görülmüş?

Bu ülkede asgari ücret şu kadarken, bir milyondan fazla insan açlık sınırının, on beş milyondan fazla insan yoksulluk sınırının altında yaşarken; aylık geliri kırk bin liraya ulaşan rektörler de, servet değerinde dolgun ücretler alan makam sahipleri de, hâlâ milletin iradesi ile uğraşıyor.

Bu kadarına pes doğrusu...

İnsan, milletine hürmet etmiyorsa bile, yediği ekmeğe hürmet etmelidir.


Siyasi partilere en güzel cevabı er ya da geç halk verir. Adalet ve Kalkınma Partisi, hakikaten yanlış veya yanlışlar yapmışsa, seçimlerde bunun neticesini alır.

Milletin verdiği yetkiyi milletin dışındaki güçler almaya kalkarsa, bunun adına demokrasi diyemeyiz. Yapılan şeye de siyaset...


Evet, “hilekâr dokuz ocak yıkmayınca, bir ocak yapamazmış.” Bunlar, kendi ocaklarını devam ettirmek, korumak adına, Türkiye Cumhuriyeti’nin ocağına incir ağacı dikecekler.

Her hamlelerinde millet daha fazla fakirleşiyor, yabancılar ise daha fazla kazanıyor. Defalarca tekrarlanan bu tablo, kimin kimlere hizmet ettiğini gayet iyi göstermektedir.

Durum budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi