Hangisi insan?

Hangisi insan?

Bir internet sitesinde gördüm. Adamın biri, köpeğini beşinci kattan aşağıya atmış. Haber, “hangisi hayvan” başlığıyla okuyucuya servis edilmiş.

Bu tür haberler için genellikle “bunu yapan insan olamaz” başlığı kullanılıyor. Ama bu daha çarpıcı olmuş.

“Hangisi hayvan” başlıklı haberi Amerikalı, İsrailli askerlerle zenginleştirmek de mümkün. Lakin konumuz bu değil.

Dikkat ederseniz, Türk silahlı kuvvetlerinin sınır ötesi operasyon düzenlediği on ya da on beş kilometrelik topraklar, yetkililer tarafından “insansız bölge” olarak tanımlanıyor.

O bölgede yabani hayvanların yanı sıra, bölücü teröristlerin de yaşadığını biliyoruz. Belki de teröristler insan olarak kabul edilmiyordur.

İşte bu tür örneklerden yola çıkarak, “insan olma” bahsini biraz kurcaladım.

On bini aşkın askerimiz eksi otuz derecede savaşırken, yüz elli bin askerimiz karlı dağlarda emir beklerken; gazetelerde bedelli askerlikle ilgili haberler okuyabiliyoruz. Bir yandan şehitler birer ikişer memleketlerine gönderilirken, bir yandan da operasyonla ilgili haberler ile bedelli askerlik bahsi aynı sayfada yer alabiliyor. Bir örnek verelim: İsmi lazım gelmeyen bir gazetemizde, sayfanın birinci haberi, operasyonun ilk günü şehit olan beş askerle ilgili. “Beş şehidin evinde hüzün var” deniliyor. Sayfadaki bir diğer haber de, aynı köyden verilen üçüncü şehit hakkında. Bu ve buna benzer haberlerin hemen altına, bedelli askerlikle ilgili bir haber sıkıştırılmış. İşte başlığı: “Dövizle askerliğin bedeli 5 ile 7 bin Euro.”

Bedelli askerlikle ilgili bir kararı böylesi kritik bir süreçte alan Milli Savunma Bakanlığı’na mı kızmak lazım, yoksa bu gelişmeyi eleştiriden uzak bir şekilde sayfalarına taşıyan gazetelere mi?

Demek ki diyorum, “Zenginimiz bedel öder / Askerimiz fakirdendir” türküsü boşuna yazılmamış.

Yıllar önce, birilerini eleştirmek için şöyle bir şiir yazmıştım: “Savaş çıksa da savaştan kaçıp / Şiirler yazsak kahramanlık üstüne...”

İşte görüyoruz: Anadolu’nun evlatları, çiftçilerin, işçilerin, işçi emeklilerinin oğulları üçer beşer şehit olurken; Bağdat caddesi, Etiler, Nişantaşı vs sakinleri kahramanlık konulu yazılar yazıp yayınlıyorlar.

“Bu memleket ne zaman düzelir” sorusuna şöyle bir cevap verdiğimi hatırlıyorum: Ya şehit haberleri kesildiği zaman ya da şu ve şu semtlere de şehitler gelmeye başladığı zaman...

Peki, bütün bunların “insan olma” bahsi ile ne ilgisi var? Sizi temin ederim ki, bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum.

Hangisi...

özgürlük tartışmalarına da “insan olma” penceresinden bakmak mümkün...

Cuma günkü hutbede, hoca efendi, “asıl özgürlük, insanın nefsine hâkim olmasıdır” dedi. Aklıma hemen Ataullah İskenderi’nin şu sözü geldi: “İnsan istediği şeylerin kölesidir. İstemediği şeylere karşı ise alabildiğine özgürdür.”

Bugün bize, ‘özgürlük’ ana başlığıyla dayatılan ya da sunulan şeyler, bir anlamda nefsin talepleridir. Nefsin İslam literatüründeki karşılığı ise herkesçe malumdur.

Dikkat ederseniz, dini, yani maneviyatı çağrıştıran, öne çıkaran şeyler tehdit ve tehlike olarak sunulurken; dünyevi, yani nefsi olanı “özgürlük” olarak takdim ediyorlar. Hatta modern olmanın, medeni olmanın birinci şartı diye...
Görüyoruz, okuyoruz, duyuyoruz. Nefsini memnun etmeye çalışanlar, bir zaman sonra peşinde oldukları şeylerin kölesi oluyorlar. Buna ister uyuşturucu deyin, ister kumar deyin, ister cinsel sapkınlık deyin... Geçen gün İstiklal caddesinde köpeğini gezdiren bir travesti gördüm. Sonra aklıma yazımızın girişindeki haber ve soru geldi. Tersi de olabilirdi. Onu diğerleriyle kıyaslayıp şunu da sorabilirdim: Hangisi insan?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi