Şefik Dursun

Şefik Dursun

Mücadele her şeye rağmen devam eder

Mücadele her şeye rağmen devam eder

Vakit gazetesinin aleyhinde 312 generalin, kendilerine hakaret edildiği iddiasıyla açtıkları tazminat davası, Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde sonuçlandı. Karara göre, dava açan her bir generale iki bin TL olmak üzere toplam 624 bin TL tazminat ödenecek... Bu miktarın 2003 yılından itibaren faiziyle birlikte 1.800.000 TL’yi bulacağı ifade edilmektedir...Vakit gazetesi ve yazarının sadece iki generali eleştirmesine rağmen, bu sayıda generalin dava açması ve davanın da kabul edilmiş olması, bugüne kadar rastlanılmış bir olay değildir... Mahkeme kararının Yargıtay’a taşınacağı ve sonuca göre gerekenin yapılacağı ifade edilmekte... Ancak bu, Vakit gazetesinin maddi olarak altından kalkamayacağı bir karardır... Enteresan olanı; bu generallerden bazılarının Ergenekon davasında sanık sıfatıyla yargılanıyor olması... Kimi tutuklu; biri de neden çekiniyorsa, Erzurum’da yürütülen Ergenekon bağlantılı dava duruşmalarına çıkamıyor...
Benzer davalarda 9 yıl önce, bir milletvekilinin “Beş Genel Başkanın seçtiği yalakalık yapan insanlar Meclis’e geldi” sözü üzerine açtığı hakaret davasında, yine aynı mahkemenin “Yalaka sözcüğünün tüm milletvekillerini hedef aldığı açıktır... Ancak yansıma suretiyle davacının bundan alındığını ileri sürüp manevi tazminat dilemesi yerinde bulunmamıştır” diyerek davayı reddettiği belirtiliyor... Konuların benzer olmasına rağmen muhtemelen hakimlerin farklı kişiler olması, sonucu değiştirmiş olabilir diye düşünüyorum!.. O günlerde başörtüsü sebebiyle okuma hakları ellerinden alınan öğrencilerin açtıkları davalarda da bazı mahkemeler, öğrencileri başlangıçta haklı buluyor iken, her nasılsa yine aynı mahkemeler aleyhte kararlar verebiliyordu millet adına.
Balyoz soruşturmasında tutuklu olan generalleri serbest bırakan 12. Ağır Ceza Hâkimi Oktay Kuban, millet adına verdiği tahliye kararları için “kuvvetli suç şüphesi olgusunun bulunmamasını” gerekçe gösteriyordu. Bir önceki gün ise 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hâkim Nurettin Ak, altı subayın tahliye taleplerini “kuvvetli suç şüphesi var” diyerek reddediyordu; o da millet adına karar veriyordu...
YARGI NEDEN ÇELİŞEN KARARLAR ALIYOR?
Demek ki yargı bazen ikircikli kararlar alabiliyor!.. Anayasa Mahkemesi Başkanı geçenlerde yargılananların toplumdaki yerine göre farklı davranılmasını eleştirdi... Ben hukukçu değilim ama üniversitelerde yapılan baskı ve zulümlere karşı duruşum sebebiyle çok mağdur edildim. Bundan dolayı hiç de üzülmedim... Benim yaptığım doğru idi... Hem hukuka, hem insanlığa, hem de öğretim üyesinin onuruna uygun olan buydu... Böylece hukuk tarafımı da biraz geliştirmiş oldum... 28 Şubat dönemi rektörü Alemdaroğlu, kılık-kıyafet-saç-sakal-bıyık genelgesini yayınladıktan sonra, 98 Gençliği öyle bir kenetlendi ki; bundan yönetim gerekli dersini aldı... Daha sonra öğrendik ki, başörtüsü dayatmasının baş aktörü de Ergenekon davası sanığı. Muhtemelen o günlerde Ergenekon(!) toplandı ve o rektör, kendilerini korkutan birliktelik nedeniyle genelgesini geri çekti... Ancak olayın peşini bırakmadı; parçalayarak yok etme yolunu tuttu... İşe kendi fakültesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden başladı...
Genelgeyi(!) kaldırdıktan sonra, Ana Bilim Dalı Başkanlarını toplayıp başörtülü öğrencilerin derslere, sınavlara alınmamasını tehdit havası içinde istedi... Kendisine bu isteğini yazılı vermesini söyledim... Biliyordum ki veremezdi; çünkü genelgeyi iptal etmişti. Uygulamanın, derslere-sınavlara girme hakkı olan öğrencileri bunlardan mahrum edeceğini ve bunun da suç olduğunu ifade ettim... Hâlâ da söylüyorum: Derse devam hakkı olan, listede adı bulunan bir öğrenci, sadece disiplin suçu işlemişse ve bundan dolayı “üniversiteden uzaklaştırma cezası” almışsa, derse-sınava alınmaz. Aksi tutum suçtur... Ama bunu uygulattırdı. Ben bu emre uymadım. Hem yasal ve hem de hukuken haklı idim... Oluşturdukları soruşturma komisyonu marifetiyle Ana Bilim Dalı Başkanlığından alındım... Yasak getiren bir yasa maddesi bulunmamasına, bu konuda bir yönetmelik olmamasına ve genelge de çekilmiş olmasına rağmen, Ana Bilim Dalı Başkanlığından alınmamın hukuksuzluğunu mahkemeye anlatamadım!.. Bir hakim karara muhalefet şerhi koydu; ancak görevden alınışım onaylandı... Bu adaleti(!) o gün kolay izah edemiyordum... Doğrusu 9-10 sene önce daha Ergenekon’u deşifre edecek suçüstü olayları ortaya çıkmamıştı... Ayrıca YARSAV bile yoktu!.. Danıştay baskını da yaşanmamıştı.
Mahkemeler kararlarını Türk milleti adına veriyor... Elbette Vakit’e verilen ceza da öyle. Düşünüyorum da bu konu millete sorulsa, acaba millet ne der?.. Ben önce milletin bir ferdi olarak, eleştirinin o iki generale yönelik olduğunu, diğerlerini ilgilendirmediği için davalarının reddini isterdim. Peki bunu gerçekten millete sormak mümkün mü? Tabiî ki değil. Ancak bazı durumlar var ki; millet adına karar veriliyor, daha sonra bir vesile ile millet de bunun cevabını veriyor... Ergenekon davasında yargılanan sanıklar, Cumhurbaşkanı seçimi öncesi ülkeyi Cumhuriyet mitingleri ile oldukça gerdiler... Önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olacağını düşündüler... Öyle ki öğrencileri, öğretim elemanlarını dersleri-sınavları tehir ederek zorla mitinge götürdüler. Adeta yoklama ile katılım sağladılar. Sayın Abdullah Gül’ün aday olduğunu öğrenince şok yaşadılar... Bir müddet sonra kendilerine geldiler, onu da istemediklerini dille getirdiler... Sanki Meclis değil de, bunlar Cumhurbaşkanı’nı seçiyorlar!.. Yetmedi, bu mitinglerin amacına destek olsun diye Genelkurmay, 27 Nisan e-muhtırasını yayınladı. O da onurla dikilen TBMM güçlü iradesine çarpıp etkisiz kaldı. Şaşkınlığı atlattıktan sonra Kanadoğlu’nun 367 planı uygulandı. Maalesef o da tuttu... O güne kadar seçilmiş Cumhurbaşkanlarının hiçbiri için uygulanmamış bir kuralı Anayasa Mahkemesi kabul etti. AYM davayı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın açık tehditleri altında görüştü ve CHP’nin istediği gibi bir karar çıktı, millet adına... Ancak millet öyle demedi, Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildi...
MİLLETE SALDIRILARIN ARKASINDAN
HEP ERGENEKON ÇIKIYOR
19 Mayıs Üniversitesi eski Rektörü Ferit Bernay’ın, malum o da Alemdaroğlu gibi Ergenekon Terör Örgütü davasında sanık, rektörlüğü döneminde hakkında onlarca şikâyet olmuş, YÖK, soruşturma bile açmamıştı... Daha sonra Meclis Soruşturma Komisyonu kurulmuş; bu şahısla ilgili onlarca suç duyurusu içeren dosyalar Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmişti... Ancak hiçbir dava açılmadı... Komisyon raporu, rektörlüğü süresince kendine yakın olmayan öğretim elemanlarına zulmettiğini ve birtakım usulsüzlükleri belgeliyordu... Olayı Üniversite Öğretim Elemanları Dayanışma Derneği (ÜNDER) Başkanı olduğum için takip ediyordum. Bir öğretim üyesinin bunu yapamayacağını düşündüm... Ben de bir öğretim üyesiyim. Bir meslektaşımın kendi arkadaşlarına davranışı, öğretim üyesi olarak beni utandırıyordu. Üniversitede, öğretim üyelerinin toplum nazarındaki saygınlığına zarar verecek olaylar yaşanıyordu. Öğretim üyelerinin olması gereken hiçbir özelliği bunlar değildi. Vakit gazetesi muhabirinin, benimle üniversitelerde meydana gelen olaylarla ilgili yaptığı röportajda bu vatandaşı eleştirdim...
Kendisine hakaret edildiğini iddia ederek hem ceza, hem de tazminat davaları açtı. Şahsım ve Vakit gazetesi aleyhinde açtığı davaların duruşmaları Samsun’da yapıldı ve rektör davayı kazandı!.. Oysa ben o günün doğrularını söyledim...
Şu bir gerçek ki; milletin onur, haysiyet ve hayatta kalma mücadelesini veren kişilerin ve kurumların, bugün Ergenekon sanıkları olarak temayüz etmiş kişilerce, sesleri kısılmak isteniyor... Nitekim Vakit gazetesinin susturulma planları, Ergenekon davası iddianamelerinde yer alıyor. Bu konuda başarılı olamayacaklar... Çünkü Allah bizimle, milletin duaları bize güç veriyor... Ayrıca kişiler ve kurumlar gelip geçicidir. Önemli olan bu milletin yaşama azminin devam etmesidir. Her olay bizler için bir imtihandır... Şer gibi görünen bu cezanın da zamanla milletimizin lehine olacağına inanıyorum... Ve şöyle haykırmak istiyorum:
Canlıyız kararlıyız bu mukaddes davada,
And içtik Allah için; duracağız, duracağız, duracağız...
Davamızda candan, maldan, canandan edilsek de,
Ebedi mahrumiyet çilekeşlik içinde;
Lâkin “Yaşasın Millet” diye zafer peşinde koşacağız, koşacağız, koşacağız...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şefik Dursun Arşivi