Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Bir iyi, bir de kötü haber!..

Bir iyi, bir de kötü haber!..

Yıl 2010. İnsan hakları, özgürlükler ve başka birçok sahada gelişmişliği ifade eden 21. yüzyıldayız. Ama yetmiş üç buçuk milyon insanın yaşadığı bu ülkedeki bütün insanların, mensup olduğuna inandığı kesimin, çevrenin, tarafın... arzu ettiği biçimde yaşaması gerektiğine inanan; bunun aksi vuku bulduğunda da; arzu edildiği gibi davranmayanları, dahası buna müsaade edenleri bir şekilde cezalandırabilme hak ve yetkilerine sahip olduklarına inanan birileri yaşıyor bu ülkede...

Her nasılsa bir yüksek okul bitirmiş; dişe dokunur en ufak bir iş yapmış olmasa da, adam yokluğundan önemli bürokratik konumlarda bulunmuş ve bu arada kendisini geliştirmek adına okuma, araştırma ve değerlendirme gibisinden en ufak bir faaliyette bulunmadan; eviyle işi arasında ve farklı olarak da, daha çok kendisi gibi olanların devam ettiği mahfillerde okey ya da tavla oynayarak hayatını sürdürmüş insanlardır bunlar... İçlerinde satranç, hatta briç oynayanların olduğu da rivayetler arasındadır.

Ciddi görünmeyi bir tür marifet saydığı ve 'ağır ol molla desinler' sözüne çok inandığı için, gülümsemeyen ve dahası bunu kendisine olduğu gibi başkalarına da yakıştıramayan; bu halin, toplumdaki bütün insanların kendisine saygı duymasını sağlayacağına inanan türden insanlar.

İnsanımızın hemen tamamının, herhangi bir şekilde temas kurmak zorunda kaldıysa eğer, kendisi gibi davranmaktan vazgeçerek konuşup görüştüğü, güya saygı duyuyormuş gibi yaptığı ve bıyık altı gülümsemeyle izlediği tipler...

Ağır takılma sevdası sebebiyle, gülümsemeyi zamanla unuttukları için kendileriyle bile barışık olamayan; kendileriyle bir türlü barışamadıkları için de çevrelerinde barışın adına bile tahammül edemeyen kişiler...

Bir şey yapmak içlerinden gelmediği ve ne olursa olsun, ortaya bir şeyler koymanın, üretime katkıda bulunmanın kendilerini bozacağına inandıklarından; yapacakları işlerin daima en olmazından başlayıp, bütün mevzuatı kendi karamsar dünyalarına göre yorumladıkları için, olabilecek işleri bile engelleyen, toplumun dinamik kesimlerini mevzuatın iyice karanlıklaştırdıkları kuyularında yok olmaya mahkum eden fertler...

Onları hepimiz tanırız aslında. Ara sıra bulunduğumuz cadde ya da sokaktan olanca haşmetleriyle, aslında yavaş yavaş ama nedense kaçar gibi yürürler.

Çevrelerindeki insanların soludukları havayı tahammül edilmez hale getirdiğini zannettikleri için, etraflarına yukardan olmasına dikkat ettikleri bir şekilde bakarlar.

Evde, işte ve müdavimi olunan mahfilde; bir şekilde yola getirilmesi üzerine kafa yordukları insanları tanımak, anlamak; teorisine bir ömür sarfettikleri takıntılarının sahadaki karşılığını müşahede etmek dayanılmazı bir acıdır onlar için.

Bulundukları konum sebebiyle kendileriyle muhatap olma bahtsızlığına uğrayan insanlara hayatı mutlaka zindan ettikleri gibi; büyük ihtimalle eşlerinin, çocuklarının, zaten doğru dürüst görüşmedikleri eş, dost, akraba ve komşuların hayatlarını da çekilmez hale getirirler. Günümüz Türkiyesinde, anlamsız inatları ve garip tutumları; mevzuatı kendi kafalarına göre yorumlamanın yanında, hukukla zerre kadar alakası olmayan uygulamaları sürdürmeleri ile hayatımızı yaşanmaz hale getirmeye çalışanlara bakın, onları görecekseniz...

Mutsuz, memnuniyetsiz, rahatsız ve tedavileri kesinlikle mümkün olmayacak bir şekilde, ümitsiz insanlardır bunlar...

Kötü haber; ne kadar eksilseler de bir türlü yok olmayacakları... İyi haber ise sayılarının gün geçtikçe azalıyor oluşu...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi