İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Türkiye için neden bu kadar ısrar ediyorlar!

Türkiye için neden bu kadar ısrar ediyorlar!

Bu kadar yoğun tartışmaya neden olan, Lizbon zirvesinin en önemli konusu olarak öne çıkan, Türkiye'yi adeta bir yol ayrımına zorlayan "füze kalkanı"nın kurulmasına gerekçe olan tehdit gerçekten ne?

İran mı, Rusya mı, Çin mi, genel anlamda Müslüman coğrafya mı, yirmi yıldır bütün kötülükleri kamufle etmek için kullanılan küresel terörizm palavrası mı? ABD'yi ve müttefiklerini bu kadar korkutan, önlem almaya zorlayan, Batı'nın Doğu ile kesişme noktalarını adeta savunma alanına dönüştüren bu düşünce bir paranoya mı, gerçek anlamda tehdit algılaması mı? Yoksa başka bir şey mi?

Önceleri hedef alanda Rusya vardı. Soğuk savaş döneminde Batı Avrupa'nın üslendiği savunma hattı Doğu Avrupa ülkelerine kaydırıldı. Rusya küplere bindi. Kendisinin de Batı'ya karşı benzer bir savunma kalkanı oluşturacağını açıkladı. "Tehdit Rusya" seçeneği yumuşatıldı. Polonya ve Çek Cumhuriyeti ile anlaşma yapıldı, sistem inşası başladı. Belki bir süre sonra Romanya, Macaristan ve Bulgaristan'la da anlaşmalar yapılacak. Rusya'yı kızdırmadan, ürkütmeden çalışmalar yürütüldü. Geçtiğimiz hafta, Rusya'nın da bu sisteme ortak olabileceği söylentisi çıktı.

Öyleyse tehdit gerçekten de Rusya değildi..

Tehdit Çin mi? Ekonomik alanda Batı piyasalarını altüst eden, Doğu Avrupa'dan Afrika'ya kadar Batı'nın çıkar alanlarına giren, bu gücünü siyasi ve güvenlik eksenli olarak da genişletme işaretleri veren Çin'den, Batı'nın güvenlik kaygısını bu denli artıran, bir tehdit söz konusu mu? Soğuk Savaş sonrası Güney ve Orta Asya'ya yönelen ABD'nin ve NATO'nun genişleme perspektifi bu muhtemel tehlike üzerine şekillendi.

Afganistan ve Pakistan'daki savaş ve iç savaş, Orta Asya'ya yönelik ABD nüfuzu, NATO'nun Karadeniz'den Kırgızistan'a uzanan etkisi, Pasifik ülkelerindeki ABD güç gösterisi hep Çin tehlikesine karşı oldu. Ancak bugün için batı ile Çin arasında ekonomik savaşın dışında açık bir güvenlik mücadelesi yok. Eğer Çin, gerçekten tehdit oluşturuyorsa buna karşı cephe Türkiye değil, Pasifik ülkeleridir. Savunma kalkanını oralara kurmalılar.

Tehdit İran mı? Yakın tehdit algılamasında elbette İran söz konusu. Suriye söz konusu. Atlantik kıyılarından Pasifik Okyanusu'na uzanan Müslüman dünya söz konusu. Batı'nın 21. yüzyıla dönük tehdit değerlendirmesinde öncelikle yer bu bölge. Şu an olmasa bile gelecekte bu bölgeden Batı'ya ciddi tehditlerin yöneleceği varsayılıyor.

Merkez güçler arasındaki mücadeleye bakıldığında, Batı'nın geleceğe yönelik savunma girişimlerinin arkasında Çin'den yükselecek bir tehdit söz konusu. Ama gerçekte böyle değil. Gerçekte bütün tehdit algılamaları bizim tanıdığımız coğrafyayı işaret ediyor. Afganistan, Pakistan, Irak, Sudan, Yemen, birbirinden bağımsız, münferit sorun alanları gibi pazarlanıyor. Oysa coğrafyanın bütününe yönelik bir endişe, bu endişeyi savuşturmaya yönelik bir hazırlık söz konusu. Bugün olmasa bile gelecekte tehdidin bu bölgeden geleceği varsayılıyor.

Şimdi:

Tehdit Rusya ise; Doğu Avrupa savunma kalkanı için onlara yeter. Tehdit Çin ise; Güney Asya ülkeleri ve Pasifik ülkeleri onlara yeter. Ayrıca Kırgızistan ve Tacikistan gibi ülkelerde askeri varlıkları ortada. Afganistan zaten onların elinde. Tehdit İran'sa; Afganistan, Pakistan, Irak, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Gürcistan ellerinin altında. Bu bölgelerde yoğun askeri varlıkları söz konusu.

O zaman Türkiye üzerinde bu ısrar niye? ABD ve NATO, şu an dünya genelinde askeri açıdan boş bir alan zaten bırakmadı. Yüz binlerce asker yeryüzüne dağılmış durumda. O kadar askeri üs, o kadar işgal edilen ülke, bütün deniz koridorları tutulmuş, stratejik noktalar denetim altına alınmış. Dünyanın her bölgesi adeta garnizona dönüşmüşken, Türkiye'ye füze sistemi kurma gerekçesi nedir, anlamak mümkün değil?

Türkiye üzerinden hangi tehdit savuşturulacak? Söylesinler, o tehdidin savuşturmak için bugüne kadar yapılan hazırlıkları görelim ve Türkiye ısrarının geçersiz olduğunu gösterelim.

Ankara'nın net tavrını biliyoruz artık.

Sistemin kurulması bütün NATO üzerinden önerilecek. Bütün üyeler aynı sistemle yükümlü olacak. Elde edilen bilgiler İsrail ile paylaşılmayacak. Türkiye, bilginin yönetiminde karar vericilerden olacak. İran ve Suriye gibi ülkeler tehdit kategorisine alınmayacak. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi bir kanat ya da cephe ülkesi pozisyonuna sokulmayacak.

Teklif ABD'den doğrudan değil NATO üzerinden getiriliyor şimdi. Lizbon zirvesinde muhtemelen Türkiye'nin bütün şartları kabul edilecek. Görünen o ki; ABD ve NATO, küresel ölçekte bir savunma sistemi oluşturuyor. Bu, 21. yüzyılın tamamını kapsayacak bir proje. Ancak projenin "öncelikli tehdit" kategorisinde sadece İran değil, Türkiye olarak ortak bir gelecek inşa etmeye çalıştığımız ülkeler var. Bu ne kadar gizlense de gerçek.

Sistem üzerinden elde edilen bilgilerin; ABD-İsrail ilişkilerinin niteliği düşünüldüğünde, İsrail'le paylaşılmaması diye bir seçenek olmayacak. Resmi olarak olabilir ama gerçekte bilgiler İsrail'e akacak. Ortadoğu'dan Güney Asya'ya kadar bütün bölge izlenecek ve NATO gibi ittifaklar dışında varolan "kader ittifakı"nın üyelerine aktarılacak. Çünkü bu güçler, küresel düzeyde ortak bir savaş yürütüyor.

Sitemin Türkiye üzerine kurulması konusundaki ısrarın, Türkiye'nin geçmişin ortaklığı ile gelecek inşasına yönelik çabalarına ağır darbe indirecek nitelikte. Çünkü, hedef alan, en azından yakın tehdit anlamında, Türkiye'nin yakınlaşmaya, ortaklıklar inşa etmeye giriştiği ülkeler ve bölgeler.. Elbette, İttifak üyeliğinin yüklediği sorumluluklar var, biliyoruz. Ama bu coğrafyanın geçmiş yüzyıllarına bakıp, geleceğini görmeye çalışanlar için tehlike çanları çalmıyor.

Hiç ihtiyaç olmadığı halde, bunu özellikle vurguluyoruz, Türkiye üzerindeki ısrar, bu ülkenin gelecek projelerini vuracak nitelikte. Belki de bu yüzden Türkiye'yi böylesine köşeye sıkıştırıyorlar...

Kalkan belki de Türkiye'yi vuracak...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi