Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Ben askerin kodu mu oturtan ve darbe yapanını severim..

Ben askerin kodu mu oturtan ve darbe yapanını severim..

Bu gazetede yazdığım ilk yazı, eski köye yeni adet getirerek ‘sıra dışı’ davranışlar sergileyen iki askerle ilgiliydi.

Bu askerlerden biri, ‘Gerçek demokrasilerde patron millettir. Başbakan şak diye emreder, ben tak diye yaparım’ dediği iddia edilen eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş’ti...

Diğeri ise, miting meydanlarındaki ‘ordu göreve’ pankartlarına itibar etmeyen, dolayısıyla ‘yapılması gerekeni yapmamak’la suçlanan eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök...

İkisi de farklıydı.

İkisi de teamül dışı davranışlar sergiliyordu.

İkisinin literatüründe de benzeri sözcükler; millet, parlamento, siyasal meşruiyet, demokrasi...

İlki ‘Tak-şak Paşa’ diye sarakaya alınmıştı.

Hatta, bir kısım basın tarafından etek giydirilerek taltif (!) edilmişti; sanki etekli olmak aşağılanma nedeniymiş gibi.

İkincisi, ‘pasif’ olmakla suçlanmıştı.

Hem pasif, hem gereğinden fazla demokrat...

Bunun da bir ölçüsü olmalıydı, bu kadar demokrasi fazla kaçıyordu, vs...

Derken, kabzımaldan bozma bir hakem eskisi çıkmış, ‘Ben kodu mu oturtan asker isterim arkadaşşş’ diyerek, arada sırada da olsa ‘demokratik çıkışlar’ yapan, sık sık ordunun parlamentonun emrinde olduğunu hatırlatan, bazı ‘derin’ ve ‘heyecanlı’ selefleri gibi ‘yapılması elzem’ (!) işlere tevessül etmeyen bu sıra dışı generale nefretini kusmuştu.

Hiç kimse de çıkıp, ‘Yahu bunun neresini eleştiriyorsunuz? Doğru olan Güreş’in ve Özkök’ün tavrıdır. Elbette milletin patronajında yürüyen bir sistemde devletin memuruna düşen ‘şak’ diye emredileni ‘tak’ diye yapmaktır’ dememişti.

Özkök’ü, yapılması gerekeni yapmadığı için pasif ilan eden kesimin gözünde, halefi Orgeneral Yaşar Büyükanıt, hayalleri gerçeğe çevirecek ‘son umut’tu.

Neler de vehmetmemişlerdi ki...

Büyükanıt kodu mu oturtan bir askerdi.

Sertti.

Demokrasi memokrasi takmazdı.

Ne gerekiyorsa onu yapardı. Büyükanıt gelecek, dertler bitecekti.

Büyükanıt geldi, lakin dertler bitmedi.

Çünkü darbeseverlerin ‘son umut’ olarak gördüğü Büyükanıt da gereğinden fazla demokrat çıktı.

O da bugün benzeri suçlamalarla karşı karşıya...

Onun suçu, ‘Biz terör mücadelesinde ‘insan hakları’, ‘demokrasi’, ‘özgürlükler’ ve ‘barış’ gibi bazı değerleri elimizden kaçırdık. Bunlar bize silah olarak geri döndü. Bu kavramlar elimizden çıktığı için şimdi bunlara karşı kendimizi savunmaya çalışıyoruz. İnsan haklarını dikkate almayan, barıştan nefret eden bir ülke gibi gösteriliyoruz. İşte biz bu psikolojik harekatı elimizden kaptırdık’ demiş olması.

Bunları söyledi diye istifası isteniyor.

Demek ki bir asker ‘insan hakları’, ‘demokrasi’ ve ‘özgürlükler’e vurgu yapmamalı.

Demek ki kodu mu oturtmalı ve iflahını kesmeli.

Evet, eskiden böyleleri vardı ama şimdikiler (ne çare ki) buna tevessül etmiyor

Pekala şimdikiler de ‘demokratik normal’e müdahale eden hemcinsleri gibi darbe yapıp politik kariyerlerini Çankaya’da Cumhurbaşkanı olarak tamamlayabilir, boş zamanlarında resim sanatının ‘Nü’ örnekleriyle iştigal edebilirlerdi.

O zaman kimse onlara saygıda kusur etmez, etek giydirmeye kalkışmaz, hele ‘gereğinden fazla demokrat’ bulup saygısızca istifaya çağırmazdı.

Demek ki bazılarının gözünde askerin ‘darbe yapanı’ makbulmüş...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi