Aziz Üstel

Aziz Üstel

Önyargısız CHP’liden Gülen’e destek

Önyargısız CHP’liden Gülen’e destek

CHP Parti Meclisi üyesi ve din toplum bilimcisi Dr. Muhammed Çakmak, Fethullah Gülen’e yönelik suçlamaları, özellikle de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, kaset rezaletleriyle ilgili “okyanus ötesine” gönderme yapmasına tepki göstermiş.
Devlet Bahçeli, bu kasetlerde boy gösterenleri yerden yere vuracağına, ekranlara çıkıp “Bu benim özelimdir. Kimseyi ilgilendirmez,

ailemden başka” diyenleri

sert bir dille kınayacağına,

kalkıp Fethullah Gülen’in bu pisliklere

bulaşabileceğini ima ediyor.

Hayretler içinde kalıyorum! Geçen

gün Baykal’ın kasetinden Erdoğan’ı sorumlu tutan Süheyl Batum mantığıyla, Bahçeli’nin Fethullah Gülen’i suçlayan yaklaşımı arasında hiçbir fark yok! Suçluyu kendi içinde arayacağına, akıllarınca hedef şaşırtmaya soyunuyorlar. Fethullah Gülen’in “Bu iftiracıları Allah’a havale etmeye bile utanıyorum!” sözü zarif, zarif olmasına da, bu adamların böyle zerafetten, incelikten, kibarlıktan anlayacaklarını sanmıyorum. Bunların neredeyse bir ömür boyu Everest’in doruğuna tırmanmaya çalışan ama başaramayan, Fransız Claude Etienne’den hiç farkı yok! Etienne, Everest’e her tırmanışında yanına yeterince malzeme almamış, kılavuzlarını doğru kişilerden seçmemiş, yanlış mevsimlerde yola düzülmüş... Doruğa ulaşamayınca da suçu kendinde arayacağına, dağa sövmeyi yeğlemişti!

Lokantaya git, restorana değil

Ha lokanta ha restaurant, ne fark var diyorsun mutlaka! Aynı kapıya çıkıyor ikisi de! Hayır efendim; çıkmıyor!

Git Üsküdar’a, örneğin, Kanaat Lokantası’na gir. Yalnız başına değil; altı kişi. Oturun, tıka basa doldurun midenizi, taş çatlasın adam başı otuz kağıt ödersiniz. Etiyle, sebzesiyle, salatasıyla, tatlısıyla. Hem de annenizin elinden çıkmışçasına ağzınıza layık, mis gibidir yemeklerin hepsi de.

Sonra, benim geçen akşam yaptığım gibi bir restauranta gidin! Etiler’e uzanın. Eşlerinizle birlikte dizilin masanın çevresine. Önünüze deri kaplı, kalın bir yemek listesi (menü) koyuversinler...

Fiyatların yazmadığı, yemek adlarının

“robespierre avec sauce bernaise” yani alafortonfoni gibisinden alt alta yazıldığı sayfaları karıştırdık bir süre. Yemeklerin gelmesi bir saat sürdü. Porsiyonları görebilmek için büyüteç kullanmak gerek. “Nouvelle Cuisine” diyorlar buna; yeni mutfak ya da yeni tatlar. Doymak diye bir kavram söz konusu değil tabi! Her neyse üç beş çatalda yemeklerimizi bitirip hesap istedik. Sıkı durun şimdi! Hepi topu altı kişiyiz; gelen hesapsa 950 lira! Önce yutkunduk; sonra da pamuk eller cebe!

Dışarı çıkarken, Mehmet kulağıma eğildi, “Yahu ben doymadım; gel gidip tükürük köftesi yiyelim adam gibi Arnavutköy’de!” dedi. Cebimde kala kala yirmi kağıt kalmıştı. “Ismarlıyor musun?” diye sordum. “Ismarlıyorum, ısmarlıyorum yürü...”



Büyükbabanın öğütleri
Büyükbabam kaşlarını çatar, parmağını burnumun dibinde sallar “Paranı değil sağlığını koru!” derdi ikide bir. Ancak ne zaman bunu söylese büyükannem “hıh!” diyerek kapıyı vurup odadan çıkardı. Anneme sordum bir gün dayanamayıp. Annem güldü. “Babam bu ‘paranı değil sağlığını koru’ lafını kayınpederine de hep söylermiş. Kayınpederi de parasını gözetmeyi bırakıp sağlığıyla ilgilenmiş bir ömür boyu.”

“Ee? Ne var bunda anne?”

“Ne olacak? Deden, kayınpederinin bütün parasını alıp abuk subuk işlerde batırmış! Babana da anlattım! O gün bugündür, gözünü parasından ayırmıyor, ne zaman büyükbaban bize gelse!”

(Elif Yalçıntürk’e teşekkürler)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz Üstel Arşivi