Çeki-düzen

Çeki-düzen

Son zamanlarda muhtelif kurumlarımızın çağdaşlık durumu incelenirken buna kitle haberleşme araçlarının (mas-medyanın) da eklenmesini memnûniyetle karşılıyorum. Çünki bu beni de onyıllardır ilgilendiren bir mesele. Bakdım buna ilişkin ilk yazım olan “İlerilik - İrilik” 25 Şubat 1987 târihini taşıyor. Sonra gerek “Çekmece Yazıları - Bloknot”da gerekse “Meçhûl Genç Gazeteciye Mektublar”da bir dizi yazı daha var. Şu sütûna geldikden sonra da aynı konuya değinmişim. Meselâ “Terzi ve Söküğü” diye bir yazım olduğunu hatırlıyorum.

Fakat konu güncelleşince görüşlerimi özetle tekrarlamak istedim:

Bizim mas-medyanın (gazete/dergi/radyo/tv/internet) hâli bana biraz Ziyâ Paşa’nın ünlü beytini anımsatır:

“Onlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât - Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde.”

Teseyyüb, ihmâlkârlık/umursamazlık demek.

Bizler gerek hep biraz yorum da katarak “faullü” oynadığımız haberlerimizde ve gerekse sütun (köşe) yazılarımızda akla gelebilecek herkese ve herşeye ayar vermeyi iyi biliriz de ara sıra dönüp bir de kendi hâlimize bakmak nedense pek aklımıza gelmez.

O yüzdendir ki tirajlarımız da maalesef nüfûsumuzla orantılı değildir.

Bir örnek vermek gerekirse bakınız nufûsumuzun 35 milyon ve karacâhil, yâni hiç okuyup yazması bulunmayan yetişkinlerimizin nüfûsa oranı %40 iken, 1960 ortaları, günlük gazetelerimizin toplam net tirajı 2,5 milyondu. Benim o ilk yazımın kaleme alındığı 1987 Yılı’nda nüfus 55 milyon olmuş ve karacâhil oranı %23’e inmişdi ama toplam net tiraj hâlâ üç milyona tam ulaşamamışdı.

Bugün, nüfûsumuz 74 milyon ve hiç okuma yazma bilmeyenlerin oranı %10 ama 16-22 Mayıs 2011 arası günlük toplam gazete net tirajı 4.897.541 nüsha.

82 milyon nüfuslu ve bunun sekiz milyonu ecnebî kökenli Almanya’da günlük toplam net gazete tirajı 48 milyon!

Şimdi bunun sebebleri sorulursa pek çok “bilge” kişimiz yine mâlûm cevâbı verecekdir: “Efendim, bizim halk odun kafalı! Okumaz ki! Eğitim şart!”

Onyıllar boyu sinema için de aynı şeyleri söylemişlerdi: “Efendim, bizim bidon kafalı halk sinemadan anlamaz ki iyi film yapalım!”

Sonra gerçekden iyi film yapanlar da ortaya çıkmaya başlayınca halkımızın hiç de öyle sinemadan anlamaz filan olmadığı ve malın iyisini derhâl farketdiği ayan beyan ortaya çıkdı. Şimdi aynı şahıslar Cannes’dan eli boş dönen rejisör olsa neredeyse azarlayacaklar.

Mas-medyada da buna benzer bir hâl içindeyiz. Bir kere ben Bâbıâlî’nin gündemi ile “bidon kafalı” halkımızın gündemi aynı değil şübhesini taşıyorum. Yâni önemli ölçüde kendimiz çalıp kendimiz dinliyoruz.

İkincisi biz muhâbiri “öldürdük” !

Evet, düpedüz öldürdük!

Oysa ister basılı ister elektronik olsun mas-medyanın belkemiği muhâbirlerdir!

Bizim sistemde ise muhâbir denince sâdece rutin işlere koşuşturup bilmemne bakanlığının bilmemne çalışmasını metazori dinlemek zorunda kalan bir dizi genç insan akla geliyor.

Pek çok politikacı “atlatma” haberi kendine yakın hissetdiği köşe yazarına vermeyi tercîh ediyor.

Böylece de ortaya okuyucudan kopuk ters bir yapı çıkıyor.

Bence aramızdaki işbölümünü düzenlesek doğru yolda ilk adımı atmış olurduk

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi