D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Saatleri Ayarlama Belediyesi!

Saatleri Ayarlama Belediyesi!

Büyük edebiyatçımız Tanpınar öleli, 50 sene oldu. Fakat bir romanı var ki, birçok edebiyat erbabı onun Türk edebiyatının en ölümsüz eserlerinden biri olduğunda birleşmiştir: Saatleri Ayarlama Enstitüsü. İki yazı ile aynı zamanda bu büyük yazarımızı da yâd edeceğiz!

1957’den beri Ankara şehir merkezinde yaşıyorum. Çocukluğum, 9 yaşına kadar, bir süre önce Büyükşehir sınırları içine alınan Kalecik’te geçti. Anlayacağınız, özbeöz Ankaralıyım...

55 senedir merkez belediyesi sınırları içinde yaşayan bir Ankaralı olarak Melih Gökçek’in 20 yıla yaklaşan (Keçiören’i saymıyorum) başkanlığını nasıl değerlendirmeliyim?

Muhalif cephede olsam, bu kolaydı. Bu köşede yazacaklarımdan başka şeyler de yazabilirdim. (Bugünlerde onlar da ne sebeptense, yazmıyor veya yazamıyorlar!).

Benden on yıl sonra Ankara merkezinde yaşamaya başlayan Gökçek’le neredeyse kırk yıllık tanışıklığımız var. Onun “Mücadele” yıllarını, kafe işletmeciliğini, Zafer Pasajı’nda 1970’lerde açtığımız Dergâh kitabevinin karşısındaki fotoğrafçı dükkânını (dolayısıyla işyeri komşuluğumuz da sözkonusu), bisküvi pazarlamacılığını ve nihayet Keçiören Belediye başkanlığı ile kısa kestiği milletvekilliğini biliyorum. Yani biyografisinde görülen ve görülmeyen yönleri hakkında malumatım ve müşahedelerim var. Zaman zaman konuştuğumuz, tartıştığımız da olmuştur.

Ankara benim doğuştan memleketim, Melih Gökçek’i de artık Gaziantepli sayamayız, Ankara onun da memleketi. Bu şehirle ilgili çok sayıda yazı yazdım. Bunları bir kitapta toplamak düşüncesini bir süredir erteliyorum. İş başında bulunan iki belediye başkanını (birincisi Melih Gökçek, diğerinin adını zikretmeye gerek yok) yüzünden bir türlü kitaba son şeklini veremiyorum. Çünkü yazacaklarım veya kitabın bütününden çıkacak hükümler, çok fazla müsbet olmayacak gibi.

Şunu söyleyebilirsiniz: “Madem bu kadar uzun zamandır tanışıyorsunuz, öyleyse, eleştirilerinizi, görüşlerinizi kendisi ile neden paylaşmıyorsunuz, daha doğrusu, yüzüne söylemiyorsunuz?”

Bu sorunun zihinden geçmemesi mümkün değil; fakat, artık Melih Gökçek bizim öyle kolayca görüşebileceğimiz bir kişi de değil. Son telefon görüşmemiz, kırılması zor bir rekora imza atarak 4. defa belediye başkanlığına seçilmesinden bir süre sonra oldu. (Rekorun önemi şuradan kaynaklanıyor: Ankara belediye başkanlığını ikinci defa kazanmış bir babayiğit yok!)

Bizi arayan Başkan’ın konuşması keskin bir serzenişti: “Beni seçimden sonra tebrik etmedin!” Benim cevabım da aynı tonda oldu: “Özel kaleminden tebrik maksadıyla görüşme talebinde bulundum, bugüne kadar çağrılmadım!”

Tahmin edilebileceği gibi, Ankara Büyükşehir Belediye başkanı ile yüz yüze tebrik görüşmesi hiçbir zaman olmadı! Dolayısıyla, görüş ve eleştirilerimizi doğrudan ulaştırma imkânına sahip değiliz.

Ayrıca Melih Gökçek’ten maddî, manevî hiçbir talebimiz sözkonusu değil. Fakat bir Ankaralı olarak, Ankara kimliği üzerine düşünen bir kalem erbabı olarak söyleyeceklerimiz var.

Melih Gökçek’in son olarak Ankara’ya 50 ila 100 saat kulesi yapacağına dair açıklamasını, gerçek bir “anakronizm” olarak hissettim.

Yani “çağ yanılması”!

Saat kulelerinin devri, 20. Yüzyılın başında kapanmıştır.

Osmanlı ülkesinde yapılan saat kulelerinin neredeyse tamamı, Sultan 2. Abdülhamid zamanına aittir. O büyük hükümdar, saltanatının 25 yıldönümünde (1900-1901) mevcut saat kulelerini yeniletmiş, saat kulesi olmayan sancak ve il merkezlerine de yenilerini yaptırmıştır. Ankara kalesinin bir burcunda bugün çalışır vaziyette olmayan saat kulesi de bunlardandır.

Melih Gökçek’in özlemini çektiği, alengirli (balerinli filan!) saat kuleleri ise, 19. yüzyılı aşmaz. Yani 20. Yüzyılda yapılanını ben bilmiyorum.

Neden? Bunun çok makul sebepleri var. Çünkü önce cep saatleri, sonra kol saatleri büyük bir hızla yayılmıştır. Duvar saati, masa saati gibi ev âletleri yanında, meydanlara da saatler konulmuştur, ama artık kule şeklinde değil!

Ya şimdi? Şimdi kaç kişi cep saati taşıyor? Neredeyse hiç!

Peki kaç kişi kol (veya bilek) saati kullanıyor? Bunların sayısı da hızla azalıyor. Çünkü herkes artık saati gösteren bir cihazı cebinde bulunduruyor. Cep telefonu, cep saatinin ve kol saatinin yerine alalı neredeyse 10 sene oldu. Yani, saati öğrenmek için, yüz yıl öncenin insanı gibi, saat kulesinden gelecek çan sesini bekleyecek halimiz yok!

Buna rağmen, bir şehre saat kulesi yapılamaz mı?

Yapılır ama, ihtiyaçtan değil!

Halbuki, bir belediye, vatandaşların gerçek ihtiyaçlarına cevap vermeyi esas almalıdır. Mesela Melih Bey, 50 ile 100 saat kulesi için ayırdığı meblağı, şimdi havlu attığı metro inşaatının harcamalarında kullansa idi, Ankaralılar uzun zamandır bekledikleri bu hızlı ve güvenilir ulaştırma aracına daha erken sahip olabilirdi! (Devam edeceğiz).



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi