D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Ankara’nın saatlerini kim ayarlayacak?

Ankara’nın saatlerini kim ayarlayacak?

Geçenlerde, Ankara Emniyetine yolum düştü. Binanın önünde, karşıdan karşıya geçişi sağlamak için yapılmış bir üst geçit var. Bir de baktım ki, iki yanında iki mevlevî dervişi dönüp duruyor! Ama hep kendi etrafında!

“Ne münasebet?” diye düşündüm. Yani bu kiç (“kitsch”, değersiz şey, düşük kalitede sanat ve edebiyat malzemesi. Halk zevkine hitap eden, şık görünümlü kalitesiz eser) dönen heykeller neden burada? Bir de baktım altlarında saatler var! Demek ki, Melih Bey’in 50 veya 100 saatinin deneme örnekleri bunlar oluyor! Fakat, tahmin edilebileceği gibi, her cephedeki saat farklı zamanı gösteriyor! Yani ayarları bozuk!

Saatleri ayarlamak öyle kolay bir iş değil ki! Ahmet Hamdi Tanpınar, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” romanını boşuna mı yazdı?

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, saatlerin ayarsızlığından ötürü kaybedilen zamanı kazanmak maksadı ile kurulmuş. Enstitü, Saatleme Bankası, Saat Sevenler Cemiyeti gibi bir takım gereksiz yan kuruluşlarla desteklenmiş, saçma sapan bir buluş! Bu saçmalıklar etrafında devasa bir bürokrasi oluşturuluyor. Epey bir müddet sonra, bu saçmalık fark ediliyor ve Enstitü’nün tasfiye edilmesi kararlaştırılıyor, fakat tasfiye komisyonu da aynı saçmalık çarkını çevirmeye devam ediyor!

Tanpınar, bürokratik yönetimin en katı devrinde, 1930’lu ve 40’lı yıllarda Ankara’da yaşadı. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde bu ve benzer bürokratik yapılarla inceden inceye dalga geçtiğinden şüphe yok.

Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanı acaba, Tanpınar’ın ruhunu şad etmek için mi, 50 ile 100 saat kulesi yapmayı tasarlıyor?

Neden 50 veya 100? Ankara’nın nüfusu 5 milyonu buldu deniliyor. Şehre 50 saat kulesi yapılırsa, her yüz bin kişiye bir saat düşecek demektir. Eğer 100 adet olursa, her elli bin kişiye bir saat kulesi isabet edecek!

Evet, abesle iştigal ediyoruz! Ankara’nın bir çok meselesini çözüme kavuşturan Melih Gökçek, bir çok konuda da tıkandı. Tıkandığı en önemli konu, Ankara’nın kimliğidir; tarihi mirasın bu kimliği belirlemedeki rolü ve değeridir.

Uzun süre Hacıbayram civarını ve Kaleiçindeki sivil yapıları ihmal etti; daha doğrusu yıkılmaya terk etti. Ancak geçen sene, Hacıbayram civarına el attı, şimdi bazı kuruluşlara verilen yapılar elden geçiriliyor veya yeniden yapılıyor. Kaleçindeki içler acısı durum ise devam ediyor. Evler yıkılıyor veya gecekondulaşıyor...

Modern Ankara’nın dışarıdan gelen misafirlere gösterilecek çok fazla tarafı yok. Çünkü bütün dünya aynı modernizmi yaşıyor, her ülkede aynı binalar yükseliyor, aynı yollar yapılıyor...

Eski Ankara ise, gerçek bir cazibe merkezi. Melih Gökçek, kendini muhafazakâr olarak tanımlayan bir partinin belediye başkanı, fakat neyi ve nasıl muhafaza edeceğini bilmiyor veya düşünmüyor. Düşünüp ortaya attığı “parlak” projeler üzerinde, etrafında konuşabileceği kimse barındırmıyor. Etraf ise, 20 yıllık bir yönetimin “evet efendimci”lerinden seçilmiş bir ekip. Melih Bey ne derse, hiç düşünmeden “ancak böyle parlak fikirler sizden sâdır olur” diyenlerden oluşan bir koro.

Melih Gökçek’in Ankara emniyeti önüne yaptırdığı saat kulesinin üstünde dönen mevlevî dervişlerini bir kaç gün sonra Ostim’de bir Konya kebapçısının önünde iki sütunun üzerinde görmeyeyim mi? Habire dönüyorlardı! Her halde, “ne olursan ol gel, bizim kebaplarımızı muhakkak ye!” demek istiyorlardı.

Mevlevilik ciddi bir kurumdur, dervişlik ciddi bir iştir. Bir haldir, ruhtur. Onun böyle oyuncak edilmesi, hem Hz. Mevlana’ya hem de geleneğimize ve öz kültürümüze saygısızlıktır.

Bırakın mevlevilik o asil yapılarının içinde var olmaya devam etsin. Dervişliğin itibarına halel gelmesin. Edep ya hu!

Ankara’ya 21. Yüzyılda saat kulesi yapmak fikri, kesinlikle güzel ve yararlı bir fikir değil.

Hz. Mevlana 8 asır öncesinden ne diyor: “Ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.”

Yeni şeyler söylemek, bunu da gelenekten süzerek yapmak, çağımızda tek kişinin harcı değil. Elbette liderler, başkanlar güzel şeyler düşünürler, yaparlar. Fakat bu güzellikleri beslemek, güçlendirmek ortak akıl ve zevk-i selimle mümkündür.

Ankara girişlerine yapılmak istenilen “kapı”ların da saat kulelerinden farkı yok. Ankara’nın artık dış surları yok ki, kapıları olsun! Ankara’da bir “Dış kapı” semti vardır, “Çankırı kapı” da denir. İşte bu eski Ankara’nın dış surları ile ilgili yaşayan bir örnektir. Nedense, İstanbul Kapısı, İzmir Kapısı veya Erzurum Kapısı semtleri günümüze ulaşamamıştır.

Ya Ankara’nın göbeğine, Güven Parkı’na kondurulmak istenen bilmem kaç metrelik “Cat eye”? Belediyenin bedava dağıtılan bülteninde böyle yazılıyor, nedense Başkan açıklamada ingilizcesini değil de türkçesini kullanıyor: Kedi gözü!

Lütfen, kaç yılda oluşmuş şehir yapısını tahrip edici uygulamalardan uzak durun! Başbakanlık, bazı bakanlıklar ve biraz ötede Meclis’in bulunduğu bir çevrede yüksek sesle konuşmayın! Ucubeler dikmeyin!



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi