D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

“Türk baharı”nın zamanı geldi mi?

“Türk baharı”nın zamanı geldi mi?

“Arap baharı” geçen yılın modasıydı. Arap dünyası halk hareketleri ile silkelendi, yüz yıllık meskeneti üzerinden attı. Tunus’dan Yemen’e bir hayli siyasî sistem yenilenmesi yapıldı/yapılıyor. Suriye ise muannit bir sentetik kışla karşı karşıya. Fakat ne olursa olsun, bu ülkenin sun’i kışı da bitecek ve burada da bahar kendini gösterecek.

“Arap devletleri” 20. yüzyılın bildik kurmacalarındandır. 20. yüzyılın başında müstakil denilebilecek tek Arap devleti yoktu. Osmanlı dairesinde emirlikler vardı. Osmanlı’dan koparılmış Mağrib ve Kuzey Afrika ülkeleri vardı. Buraların sömürgeleştirilmesinin önünde tek engel Osmanlı Devleti idi.

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra Türklerin bir devleti oldu, Arapların ise birçok!

Ne kadarı devletti, ne kadarı müstakildi?

Başta “mandat” idaresi kurulan ülkeler sonra “bağımsız” sayıldı. Bağımsız fakat hürriyetsiz Arap devletleri, 20. yüzyılın karakteristiklerindendi. En dayanıklı diktatörler Arap ülkelerinde çıktı. Yirmişer, otuzar yıl ülkelerine hükmedenleri oldu. Eceliyle veda edenlerin yerine yeni diktatörler aldı. Suriye’de diktatör değişimi saltanata dönüştü.

Arap diktatörleri için İslâm’ı bastırmak, batılı merkezler nezdinde meşruiyet kazanmanın kaynağı idi. Görünüşte Müslüman, gerçekte laik Arap diktatörlüklerinin son kullanma tarihleri bir türlü gelmiyordu. Arap baharı miadın dolduğunu ilan etti. Bir dizi diktatör ya kendiliğinden ya zorla koltuğunu bıraktı. Arap dünyası şöyle veya böyle yenileniyor, yenilenme siyasi alanda. Elbette sancılı bir dönüşüm bu.

Türkiye’nin durumu farklı. Türkiye siyasetini belli elçüde yeniledi. 1950’den itibaren halk iradesinin hakim olduğu dönemlerde halk sözünü söyledi. Halk iradesinin rafa kaldırıldığı kesintilere rağmen belli bir sonuca ulaşıldı. Türkiye’de asıl mesele, siyasi sistemde değil, asıl problem zihnimize yapılan müdahalenin reddi hususunda bugüne kadar ciddi bir tavır ortaya konulamamasında.

20. yüzyılda Türkiye’nin zihnine doğrudan müdahale edildi. 20. Yüzyılda Hiçbir köklü milletin alfabesi değiştirilmedi, diline bu ölçüde müdahale edilmedi.

Dile müdahale bütün kültürel alana müdahalenin bir parçası idi. Yüzlerce yıllık kültürel birikim yok sayıldı. Yabancı kültür devlet eliyle empoze edildi. Eğitim, iletişim araçları ve kültür kurumları sırf bu maksatla seferber edildi.

Zihnimize yapılan, ruhumuza yapılan bu müdahaleye dur demenin zamanı geldi. Öğretim sisteminde yapılacak değişiklikler, buna yönelik olmalı. Demokrasiye rağmen bu dokunulmaz alanlara dokunulmayacaksa, Türkiye gerçekten demokratik bir ülke sayılamaz.

Şehir Tiyotraları meselesi, boşuna çıkmadı. Türkiye’de tiyatro bir başlıbaşına “mesele” idi. Bu meselenin çözümü için Başbakanın kararlı tavrı önemli. Çeyrek asırdır, devletten beslenen tiyatronun, operanın, balenin, müziğin ve diğer sanatların sivilleşmesi yönünde görüşler öne sürüyoruz. Daha Turgut Özal döneminde, her alanda liberalleşmeye gidilirken bu kesimlerdeki totaliterliğin ne kadar süreceğini sorguladık. Devletin tiyatrosu, operası, balesi özelleştirilsin dedik. O zaman revaç bulmayan fikirlerin zamanı bugün gelmiş görünüyor.

Devlet sanatı, ilimi, desteklemeli. Fakat bünyesi içine alıp milletin başına sarmamalı. Tiyatro devletin, opera bale devletin... Birçok kültür kurumu devletin içinde. Devletin içinde fakat dokunulmaz.

Gerçekten dokunulmaz mı? Tiyatrolara en fazla müdahale ne zaman yapıldı? Elbette tek parti devrinde! Tek parti döneminden sonra tiyatroların en fazla müdahaleye maruz kaldığı dönemler darbe dönemleridir. O zaman “sanatçı”lar bundan memnundu.

Tiyatrocular neden darbecilerle aynı safta?

Bu bir tesadüf mü?

CHP genel başkanı sanata merakından mı tiyatroculara destek verdi? Buna inanmak safdillik olur. Ödenekli sanat, CHP’nin devlet içindeki uzantısı konumunda. Belki de ödenekli sanat son kale! Daha önce hukuk alanında gösterdikleri müdafaayı şimdi burada yapıyorlar. Üniversitelerde de aynı direnci gösterdiler. Fakat beyhude. Değişimin zamanı geldi. Üniversiteler değişti, normalleşti. Hukuk kurumları normalleşiyor. Sıra kültür alanına geldi.

Tiyatrocuların oynayabileceği tek oyun var: Değişim kaçınılmaz!




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi